“Şimdiye kadar çok iktidar gördüm. Ama bunlar gibisini... Bütün gözler üzerlerindeyken bile devletin imkânlarını kendilerini ve yakınlarını zenginleştirmek için kullananını ilk kez görüyorum.”
Bu sözlerin sahibi CHP Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal. İsyanın nedenine gelince. Dinliyoruz:
- KİT Komisyonu’nda görev yaptığım için tanık olmadığım yolsuzluk, hırsızlık ve peşkeş olayı neredeyse kalmadı. İnanın sinir sistemim bozuldu. Bu yüzden başka bir komisyona geçmeyi düşünüyorum.
- Sizi bu kadar sinirlendiren nedir?
- Bilindiği üzere bankaların para havalesinden aldıkları komisyon son yıllarda inanılmaz ölçüde arttı. Vatandaş bir yere para gönderecekse önce ödeyeceği fahiş komisyonu düşünür hale geldi.
- Hangi Türk vatandaşı bunu bilmez ki?
- Bu yönde şikâyetler çoğalınca, ucuz para transferi formülleri arayışı başladı. PTT Genel Müdürlüğü bu çerçevede bir Ucuz Para Transferi (UPT) sistemi uygulamaya koydu. Yasalara göre kendisi bankacılık faaliyetinde bulunamaz. O nedenle Aktif Bank’la anlaşmış. İşi bu bankayla ve parayı yarı yarıya kırışarak yapıyor. En ucuz para havalesinden 7.5 lira alındığı düşünülürse ortada dönen paranın büyüklüğü az çok tahmin edilebilir.
- Burada sorun nedir?
- Bir KİT olan PTT’nin ortaklık için kamu bankalarına öncelik tanıması beklenirdi. Bundan vazgeçtim, yüzlerce şubesi olan özel bankalarla bile görüşmemiş. İhale - mihale açmamış. Ortaklık için her nedense! Topu topu birkaç şubesi olan Aktif Bank’ı tercih etmiş. Aradaki aktif yakınlık da malum. Aktif Bank, Çalık Holding’in bankası...
Ne yapmalı?
Çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu ve de çaresizliği en iyi anlatan laflarımızdan biridir; balık kokarsa tuzlanır. Ya tuz kokarsa?
Mahkemeler haklıyla haksızın ayrıldığı... Haksızlığa, hukuksuzluğa uğradığını iddia edenin hakkını, hukukunu aradığı yerlerdir. Peki, haksızlık, hukuksuzluk konusunda şikâyet eden de edilen de mahkeme ise... Böyle bir garabete ne ad vermek gerekir? Yargıda tuzun kokması, olabilir mi?
Başsavcı İlhan Cihaner davasında örneği şimdiye kadar pek görülmemiş tipik bir “yargıda tuzun kokması” olayı yaşıyoruz. Yargıtay 11. Ceza Dairesi, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yazı yazarak bu davayla ilgili dosyayı istiyor. Erzurum’daki mahkeme, adeta “sen kimsin, kim takar seni” dercesine dosyayı göndermiyor. Yargıtay, iki aya yakın süre dosyayı bekledikten sonra Adalet Bakanlığı’na suç duyurusunda bulunuyor.
Bulunuyor da ne oluyor? Hiçbir şey. Bakanlık kılını bile kıpırdatmıyor. En küçük bir işlem başlatmıyor.
Yargıtay 11. Ceza Dairesi, eli kolu bağlı kala kalıyor. Şu aşamada yapabileceği tek şey herhalde bir suç duyurusu da Bakanlık hakkında yapmak!
Eski bakanlardan Rıfat Serdaroğlu, dünyada eşi - benzeri kolay kolay görülmeyecek bu olay karşısında muhalefete düşen görevi şöyle anlatıyor.
“Söz konusu dosya Yargıtay’a gelinceye ve dosyayı savsaklayanlar hakkında soruşturma talimatı verilinceye kadar tüm Türkiye’nin hatta dünyanın dikkatini bu olayın üzerinde toplayacak ve sonuç alıncaya kadar sürecek eylemler düzenlenmelidir. Hükümeti, özellikle de Adalet Bakanı’nı sokağa çıkamayacak hale getirmelidir. Aksi takdirde, başsavcıya bunu yapanlar bana neler yapmaz, en iyisi susup oturayım diyen vatandaşa söyleyecek sözünüz kalmaz.”
ART
Digitürk içinde dürüst ve tarafsız yayın yapan kanalların sayısı maalesef pek az. Bunlardan biri de ART idi. Bu kanalın yöneticisi durumundaki Metal - İş Başkanı Mustafa Özbek halen hapiste. Kanal bütün baskılara rağmen belli bir çizgiden sapmıyordu. Digitürk içinde 36’ncı sıradaydı. Derken birden ortadan kayboldu. Ne oldu nereye gitti derken öğrendik ki... 112’inci kanala alınmış. Onun yerine arkasında Melih Gökçek’in bulunduğu BEYAZ adlı kanal geçmiş. Neden böyle olmuş. İnandırıcı bir mazeret yok. Belli ki kimi baskılar sonucu böyle bir yola gidildi. ART göze çarpmayacak bir sıraya atıldı.
Sansür imparatorluğunda minnacık bir muhalefete bile izin yok. Fırsatını buldular mı eziyorlar.
Erdoğan, Gandi’ye çıkışıyor: “Sen git de biz gelelim diyorlar. Yok öyle 25 kuruşa simit.”
Eyvah! Hiç gitmeyecek galiba...
Haldun Ertem
Sigorta
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün ( İLO )1952 tarihli sözleşmesine taraf olan ülkeler (Türkiye dahil) 9 risk için sigorta oluşturmak zorunda; 1-Sağlık sigortası, 2- Hastalık sigortası, 3-Yaşlılık sigortası, 4- İş kazası ve meslek hastalığı sigortası, 5- Analık sigortası, 6- Malüllük sigortası, 7- Ölüm sigortası, 8- İşsizlik sigortası, 9 -Aile sigortası...
Mustafa Balkız diyor ki:
- Aile sigortası insanları onursuzlaşmaktan ve siyasetin oyuncağı olmaktan kurtaracak.
Çünkü, aile sigortası çıkarıldığı takdirde: İşsiz aile reislerine geçimlerini sağlamak için para verilecek, çocuklarının tahsili için çocuklarına para verilecek, kirada oturuyorsa kira parası verilecek..
Bu para sadece hak edene veriliyor. Sadaka niyetine verilmiyor. Kanuna dayalı olarak verildiği için kimsenin gururu incinmiyor, onuru kırılmıyor.
Erdoğan, Kılıçdaroğlu’na, “Yapamayacağın şeyi vaat etme” diye seslenmiş.
Yani, benim gibi yapma, halka karşı dürüst ol, diyor.
Fahrettin Fidan
Suç!
Ankara’daki son dalgada İşçi Partisi avukatı Mehmet Cengiz de gözaltına alındı. Cengiz Silivri’de Doğu Perinçek ve arkadaşlarının avukatlığını da üstlenmişti. İşçi Partisi yaptığı açıklamada bir tuhaflığa değiniyor:
“Arkadaşımızın gözaltına alınma gerekçesinde; ‘yürütülmekte olan kovuşturmayı etkilemek ve yönlendirmek’ şeklinde bir suç tarifi yapılmaktadır.
Bir avukatın görevi nedir? Avukatlığını yaptığı sanıklar lehine mahkemeyi ‘etkilemek’ ve ‘yönlendirmek’ değil midir?”
Tutuklama gerekçesi gerçekten ilginç...