Açık Pencere Erzurum ve Sivas kongrelerine bu baskılar altında gidilir... Manda isteklerine Mustafa Kemal'in koyduğu nokta şu sözlerde ifadesini bulur:- Şu size okuttuğum telgraflara, mektuplara, tavsiyelere bakınız... Öyle bir manda istenecek ve verilecekmiş ki, hukuku hükümraniyeye, hariçte temsil hakkımıza, kültür istiklalimize, vatan bütünlüğümüze dokunulmayacakmış. Buna ve böylesine Amerikalılar değil, çocuklar bile güler. Her şeyin başında Amerikalılar kendilerine hiçbir menfaat temin etmeyen böyle bir mandayı niçin kabul etsinler? Amerikalılar bizim kara gözlerimize mi âşık olacaklar? Bu ne hayal ve gaflettir?Ne var ki Atatürk'ün bu soruları ölümünden sonra çabuk unutulur... Ülkenin yönetimi adım adım ABD'ye bırakılır. İktidara ABD'nin seçtikleri gelir. Günün birinde ABD'nin "Bu topraklarda Türklerin yaşaması benim stratejik çıkarlarıma uymuyor" diyeceği, yeni haritalar çizeceği düşünülmez. Amerika ülkemiz üzerinde oyunlar oynarker hâlâ ABD'den medet umulur. Gaflet artarak sürmektedir... Mustafa Kemal Samsun'a çıkıp Kurtuluş Savaşı hazırlıklarına başladığında İstanbullu aydınlar bağımsızlık savaşına inanmamaktadır. Ahmet Emin Yalman, Halide Edip gibi Amerikan okullarından mezun aydınlar bir üçüncü yol olarak Amerikan mandasını görmekte, onlarla birlikte Bekir Sami, Albay Kara Vasıf, Refet Bele, İsmet İnönü gibi askerler de Amerikan mandasını İngiliz sömürgesi olmaya ya da bağımsızlığa yeğ tutmaktadır. ABD, PKK'ya dokunmayacakmış. "Bana dokunmayan Karayılan bin yaşasın" taktiği bu... Anıtkabir'deki törenlerde olsun... Kimi başka törenlerde veya İstiklal Marşı öncelerinde olsun... Boru (veya trompet) ile uzun bir ses veriliyor.. İnsanlar Yaşadıkça filminde de izlemiştik... Sessizliğin içinde dramatik bir etki oluşturuyor bu boru sesi. Profesör Hasan Yazıcı uyarıyor:"Bu melodinin adı Taps'tır. Çok eskiden Amerikan ordusunda yat borusuydu bu. Sonraları askeri törenlerde, cenaze törenlerinde çalınmaya başlandı. Bir Amerikan âdetidir. Bizim Anıtkabir'de çalınması yanlıştır. Hele Amerikalıların önünde çalınması bizi iyice gülünç duruma düşürür." Taps Aslında ben daha güzel ölürdüm /Arka bahçede askercilik oynarken/Tahta tüfeğimle toprağa uzanır/Annemin sesiyle doğrulurdum hemen/- Çabuk kalk üstün kirlenecek hınzır!Yerdeyim yine bak anneciğim/N'olur kızma adımı çağır... Cephede Eğitimde fırsat eşitsizliğine değinen Milli Eğitim Bakanı Çelik, "Hakkâri'de okuyanla Nişantaşı'nda okuyan aynı sınava girmemeli" diyor. Başbakan Erdoğan, daha geçenlerde "Şemdinli'de okuyanla Şişli'de okuyanı aynı imkânlara sahip" dediğine göre, ikisinden biri yalan söylüyor.... Eski Osmanlı hikâyesidir... Bir delikanlı, yanında çalıştığı Paşa'yı korumak için adam öldürmüş... Delikanlıyı hapse atmışlar. Yakınları, Paşa'nın konağına gidip yardım istemiş. Ağır ve oturaklı bir adam olan Paşa, "Merak etmesin, onu kurtaracağım" diye haber yollamış delikanlıya.Zaman geçmiş. Paşa, delikanlı için parmağını bile oynatmamış. Hatırlı kişilerle arası bozulur diye çekinmiş. Son duruşmada delikanlının idamına karar verilmiş. Delikanlı yıkılmış vaziyette mahkemeden çıkarken durumu bir kenardan sessizce izleyen Paşa ile göz göze gelmiş. "Hani beni kurtaracaktın?" diye yalvaran gözlerle bakmış Paşa'ya... Paşa, delikanlının kulağına eğilip fısıldamış:- Bir can için beni mahcup etme evladım...O misal... Sıradan insanlar büyük adamları zora sokmamalı, şehit oluyorlar diye büyük adamların büyük devletlerle arasını bozmamalıdır. Hatta ekonomik ambargo falan diye işadamlarının çıkarlarını da zedelememelidir! Bir can için değer mi! Öykü... Cumhuriyet Bayramı hüzünlü günlere denk geldi... Bu bayram cumhuriyeti yeniden düşünmek için bir fırsat belki de...Ne yazık ki Atatürk ve Türk ulusunun 1923'te kurduğu cumhuriyet, O'nun ölümünden sonra adım adım geri götürüldü. Bugün Atatürk ve cumhuriyet ilkeleriyle savaş doruktadır...Atatürk ilkelerinin okul kitaplarından parça parça sökülmesi yetmiyor, Anayasa'dan çıkarılması da gündemde. Bağımsızlık, laiklik, yurtseverlik halkın beyninden, duygularından sökülüyor...Bir yandan Atatürk ve cumhuriyet ilkelerinin yok edilmesini boş gözlerle izleyecek, bir yandan ülkenin var olma savaşını sürdürmesini isteyeceksiniz... Maalesef bu mümkün değil. Özgür yaşamak istiyorsak laik cumhuriyeti ve demokrasiyi savunacağız, koruyacağız...Cumhuriyet Bayramı, cumhuriyet'i yaşatma azminde olan halkımıza kutlu olsun... Cumhuriyet erdemi Bir La Fontaine hikâyesidir...Yaşlı çiftçi, ölüm döşeğinde oğullarını yanına çağırır... Çocuklar tembel cinsinden olsa gerek.. Onlara der ki, "Tarlamızın bir yerine altın sakladım... Ben öldükten sonra kazın tarlayı, bulun altınları... Baba ölür.. Çocuklar kazma kürek tarlaya saldırır.. Baştan başa kazarlar... Ne altın var ne bir şey... Hazır kazmışken bir şeyler ekelim derler.. Ekerler.. Mevsim sonunda iyi ürün elde ederler... Satarlar, para kazanırlar... Sonunda anlarlar ki altın tarlanın kendisidir...Bu hikâyeyi Kaz Dağı'nı talan eden harami şirketlere anlatmalı... Altın o dağların kendisidir. Birkaç kilo altın için talan ettiğiniz doğa, altından çak daha değerlidir... Anlarlar mı? m.asik@milliyet.com.tr Altın dağları...
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025