Açık Pencere "Cumhurbaşkanı Sezer Köşk içindeki, Muhafız Alayı'na ait camiye sadece bayram namazlarında giderdi. Abdullah Gül ise cumaları gidiyor... Köşk personeli de artık neredeyse tam kadro namazda oluyor... Daha önce cumaya gidenler için anormal bir durum yok. Ama daha önce gitmeyenler tabii ki dikkati çekiyor... Kimi fısıldaşmaların konusu oluyorlar"mış...Bu gelişme sadece Köşk'te değil tabii.. Ülkenin her yanında benzer gelişme mevcut.Akla Ionesco'nun Gergedan adlı oyunu geliyor...Oyunda, insanların önceden yavaş, sonra gittikçe hızlanarak gergedanlaşmaya başladıkları bir ortam anlatılır.Başta bu değişimi yadırgayanlar da gergedanlaşmaya başlıyorlar. Önceleri "Kimseye zararları yok, kendi hallerinde yaşıyorlar, dün yanlarından geçtim, sataşmayınca bir şey yapmıyorlar" diyerek başlıyorlar. İşin garibi en solcu, en aykırı görünenler, değişim kafilesine ilk katılanlar arasında yer alıyor.Solcu Bottard, gergedanlaşmasının gerekçesini anlatırken, "Artık onlar çoğunlukta, topluma ayak uydurmamız gerek" diyebiliyor.Sonunda, oyunun kahramanı Beranger, sahnede tek insan olarak kalıyor. Tek başına da olsa, insan kalmakta direnecektir. Başarabilip başaramadığını perde indiğinden bilemiyoruz... Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde görevli olup kısa süre önce ayrılan bir arkadaşımız kıkır kıkır gülerek anlattı... Ona da içerdeki bir arkadaşı nakletmiş: Filosunda ANA, ATA ve GAP uçakları ile Sikorsky S-92 OBA helikopteri olan Başbakan'a 67 milyon YTL değerinde bir jet daha alınacakmış. Erdoğan Hava Yolları, THY ile yarışıyor galiba... Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan soykırım tasarısının ABD Temsilciler Meclisi komitesinde kabul edilmesini alkışlıyor. ABD'nin Türkiye'nin tepkisinden korkmaması gerektiğini söylerken ekliyor: "Türkiye'nin tepkisi sadece birkaç gün sürer"... Başkentte tepki var mı? Bakıyoruz... Washington Büyükelçimiz Ankara'ya çağrılmış, Başbakan'ın haberi yok. Aslında şu andan itibaren ulusal onura yakışır bir tepki versek ve yaptırım hissettirsek Ermeni tasarısını durdururuz. Ama hiç o havada değil Ankara... Esas tepkiyi Temsilciler Meclisi'nden karar çıkınca verecekmişiz. Pöh! Konuşturana bak... ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Tom Lantos, Macar asıllı bir Musevi.Tam 26 yıldır Temsilciler Meclisi'nde... Lantos geçmişte Ermeni tasarıları ABD Kongresi'ne geldiğinde canla başla bunları durdurmak için uğraşırdı. Başarılı da olurdu. Ancak artık yanımızda değil. Karşımızda. Nitekim önceki gün de aleyhimize oy kullandı. İpleri koparan son olay AKP'nin Hamas liderini Ankara'ya davet etmesiydi. Lantos ve arkadaşlarını kaybetmek pahalıya patladı. Erdoğan'a sormalı: Acaba Hamas'ın daveti Türkiye'ye ne gibi yararlar sağladı? Adamımız Lantos! Bayram sabahları el öperdik. Ya bir şeker olurdu armağanımız ya mendil içinde harçlık... Kuru incir içine ceviz koyar, küçük ellerimizle... Yafa portakallarını soyardık yerli malı haftalarında. Berberlerde "Akbaba" okunur, kayışlarda çelik usturalar bilenirdi. Arap Mabel çiğner, topaç çevirirdik sıcak öğle sonralarında... Koskoca balina küçük yakaya nasıl girerdi, bir türlü anlayamazdık. Çözemezdik sihrini masmavi çivitle bembeyaz çamaşır yıkamanın. Radyo dinlerdik, ufkumuz genişlerdi.Hayat mecmuasında Hikmet Feridun Es'le birlikte dolaşırdık dünyayı, pasaportsuz, vizesiz.Türkiye'de 67 il vardı, Zonguldak'ta noktayı koyardık.Konkensiz kadın günleri yaşanırdı, el işi dantelalar örülürken. İnce belli bardaklarda içilirdi çaylar. Yemek; beyaz masa örtülerinin üzerinde porselen tabaklarda yenilirdi. Komşu sadece dilde değil, yürekte de vardı. Evin küçük kızı komşuya gönderilir, "Bir maniniz yoksa annemler bu akşam size gelecek" denirdi.Lacivert yaz akşamlarında açık hava sinemalarına "maaile" gidilirdi. İnsanlar daha mı az yorgundu ne? Otobüslerde büyüklere yer verilirdi.Tekel birası ve Bafra Maden sigarası delikanlılığa ilk merhabaydı. Yenice sigarasının arka kapağında yapılırdı aylık bütçeler. Kahve yüz gram alınırdı, her dem taze. Siyah okul önlükleri, beyaz kolalı yakalar geceden ütülenirdi. Sokak aralarında patates, soğan çığlıkları yerine yoğurtçu çıngırakları duyulurdu. Ezanı "hoparlör"den dinlemez, dokuz kez düşünmeden söz söylemezdik.Çocuklar oyun bile oynarlardı. Toprağı saksıda değil, arsada ve bahçelerde tanırlardı.Gemlik girişinde denizi görür, şaşırırdık. Çevre örgütleri boy göstermemişti henüz, çünkü çevre yok olmamıştı.10 Kasım'larda gazeteler siyah manşetle çıkar, fabrikalar sirenlerini çalardı, anayurt dört bir yandan çelik ağlarla örülürdü. Göğsümüz cumhuriyetin çelik siperiydi. Milletvekilleri milletin vekili. Yeni bir dünya kurulacak ve Türkiye o dünyadaki yerini alacaktı. İnanmıştık, inanırdık.Geleceği, geçmişten kopmadan kuracağımızı sanırdık. Düne kadar.Yaşadığımız binlerce gerçek ve kurduğumuz binlerce düş vardı.Nerdeee o eski bayramlar... m.asik@milliyet.com.tr Eski bayramlar...
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025