Ne yapmış şirket? 1432 kişiye biyodizel üreten makine satmış...Satılan makine bir buzdolabı büyüklüğünde... Fiyatı 8 milyar lira... Makinenin içine soya yağını koyuyorsunuz... Bir miktar da kimyasal madde ekliyorsunuz.. 8 saat içinde yağı mazota dönüştürüyor... Yakıt fiyatında yarı yarıya tasarruf sağlıyor.Geliyoruz komediye... Enerji Piyasası Denetleme Kurulu (EPDK), geçen ocak ayında aldığı bir kararla "kendi ihtiyacı için yakıt üretenleri" lisanstan muaf tutmuş... Gelin görün ki ne olmuşsa olmuş... Geçen temmuz ayında bu defa kendi ihtiyacı için biyodizel üretenler de lisans kapsamına alınmış. Valiliklere yazı yazılmış...İçinde bulunduğumuz günlerde kendi ihtiyacı için biyodizel üretenlerin evleri polis ve jandarma tarafından basılıyor, kendileri akaryakıt kaçakçılığından kovuşturmaya uğruyor.Peki cihaz sahipleri lisans için EPDK'ya başvurmuyor mu?Cahit Yıldırım:- Bu da ayrı bir Aziz Nesin hikâyesi, diyor, EPDK'nın mevzuatında bu konu yer almıyor. Ticari amaçla biyodizel üretenlere lisans veriyorlar ama kendisi için üretenlere vermiyorlar...EPDK'ya sesleniyoruz.. Bize şu komedinin bir izahını yapar mısınız? BOP Enerji Şirketi Başkanı Cahit Yıldırım, - Aziz Nesin hikâyelerini aratmayacak bir hikâye bizimki, diyor, çoğu kamyoncu ve otobüsçü olan toplam 1432 kişiyi dolandırdık... Başlarını derde soktuk... AİHM'de Türkiye'ye türban davası açan Leyla Şahin'in imam babası İETT'de daire başkanı olmuş. Davayı kaybetmesinin üzüntüsünü hafifletecek bir teselli mükâfatı olsa gerek... THY uçaklarında kola ve benzeri içecekler verilirken ayran bulunmamasını sütunumuzda konu etmiştik. THY Basın Danışmanı Dr. Ali Genç dün şu açıklamayı gönderdi:"...27 Mayıs 2006 tarihinde ayran yüklemesi, İstanbul çıkışlı tüm iç hat seferlerimize 1 aylık deneme süresi için başlatılmış, uygulamanın olumlu sonuç vermesi üzerine 03 Temmuz 2006 tarihinden itibaren tüm iç hat seferlerinde yolcularımıza ayran ikramına başlanmıştır."Bu güzel haber. Gösterilen duyarlığa teşekkürler... Uçakta ayran var İstanbul'daki 30 Ağustos törenlerinde 4 öğrenci "İsrail askeri olmayacağız" yazılı pankart açıyor. Varoş çocuklarının Lübnan'da kazaya kurban gitmesine karşı mesaj veriyorlar. Savaş karşıtı duygulara tercüman oluyorlar. Kara mizah eseri olarak... Varoş çocuklarının aileleri onların üzerine yürüyor. Linç girişimi yaşanıyor. Ve İstanbul Emniyet Müdürü kalkıyor:"Vatandaş müdahale edip gerekli tepkiyi gösterdi. Güzel bir tepki'' sözleriyle düşünceyi ifade etme özgürlüğüne karşı linç girişimini övüyor.İyi ki, polis memurları müdür bey gibi düşünmüyor. Yoksa facia olurdu... Güzel tepki imiş! Sivas Valisi Hasan Canpolat, son günlerde dile getirdiğimiz Divriği Ulu Cami ve Şifahanesi ile ilgili tamamlayıcı bilgiler veriyor telefonda. Diyor ki:- 2003 yılı 4 Eylül günü Bakanlar Kurulu Sivas'ta toplanmıştı. Divriği Ulu Cami de bu toplantıda ele alındı. Sayın Başbakan Divriği Ulu Cami için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacağız, demişti. Nitekim daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı üzerinden 2.3 trilyon para aktardılar. Bilim Danışma Kurulu oluşturuldu. Bu kurulda birçok ünlü bilim adamı yer aldı...Diviriği'nin kurtarılması için önce bir proje gerekiyordu. Dolayısıyla bir proje ihalesi düzenleniyor. İhaleye katılan olmuyor. İki ihale daha yapılıyor. Yine katılan olmuyor. Dördüncü ihaleye tek bir firma katılıyor. İhale iptal ediliyor. Sayın Vali diyor ki:- Bunun üzerine işleri parça parça yapmaya karar verdik. En acil konu nemi yok etmek için drenaj sisteminin yeniden yapılmasıydı. Ama bu ihaleye de tek bir firma dahi katılmadı...Firmalar iddialı bir proje olduğunu düşünerek Divriği'den kaçıyor olmalı.. Peki üniversiteler nerede? Neden proje için kolları sıvamıyorlar? Vali Canpolat her şeye rağmen yeni bir özel yasanın yararlı olacağını söylüyor. Görev yine Ankara'ya düşüyor. Tabii üniversitelere de... Divriği'den... m.asik@milliyet.com.tr Eğitim-Sen... Eğitim Bir Sen... Eğitim İş... Bu üç büyük öğretmen sendikasının 30 Ağustos'ta internet sitelerinde hiçbir mesaj yayımlamamalarının sebebi nedir?