Demet Taner hanımefendi bu nitelikleri kişiliğinde toplamış ender insanlardan...Kendileri ünlü yazarımız Haldun Tanerin eşidir...Esas mesleği eczacılıktır... Geçmişte Siyami Ersek Göğüs Hastalıkları Hastanesinde çalışır, yolumuz hastaneye düştüğünde yardımcı olmak için elinden geleni yapardı. Geçenlerde bir davette ayaküstü sohbet ederken hastaneyi bıraktığını, artık Galatasaray Üniversitesinde tiyatro tarihi dersleri verdiğini anlattı...- Efendim nasıl olur eczacılıktan tiyatro hocalığına?Onu da anlattı...Haldun Taneri 1986 yılında kaybetmiştik... Demet Hanım 1989 yılında, 43 yaşında iken üniversitede doktora yapmaya başlamış... 1996 yılında doktorasını tamamlamış... 50 yaşında üniversitede hocalığa adım atmış...Artık gençlere tiyatronun tarihini ve bu arada tabii ki sevgili eşinin eserlerini anlatma fırsatını buluyor... Tiyatro dünyasında yaşıyor...Ne azim... Ne mutluluk... İrade, güç, zarafet, yaşama sevinci, yararlı olma duygusu... Başbakan Erdoğanın Londradaki demecinden iki cümle: - Kişiler laik olamaz. - Ben de imam hatip mezunuyum ve laikim... Hale Özdemir, 33 yaşında bir genç hanım... Küçük yaşlarda geçirdiği ateşli hastalık yüzünden bacakları tutmuyor. Yürüyemiyor. Birkaç gün önce bazı rahatsızlıkları nedeniyle Bostancı PTT Hastanesi Fizik Tedavi Uzmanı Mehmet Öztürke muayene olmaya gitti... Doktor Öztürk, Hale Özdemirin öyküsünü dinlerken ağlamaya başlamasın mı? Sohbet sırasında neler istediğini sordu Haleye... Hale bir gitar sahibi olup gitar çalmayı arzuluyordu. Bir sonraki randevuda gözlerine inanamadı. Doktor ona pırıl pırıl bir gitar satınalmıştı... Hale ve yakınları o kadar mutlu oldular ki... Bu öyküyü coşkuyla bize ulaştırdılar... Halenin gitarı Abdullah GÜL: "Laiklik olmadan demokrasi olabilir..." Orgeneral İlker BAŞBUĞ: "Demokrasinin iki önemli unsuru özgürlük ve eşitliktir. Bu unsurların geçekleşmesi ancak dini zorlamaların olmadığı laik toplumlarda mümkündür..." SORU: Kim daha demokrat dersiniz? Orhan Karaveli ağabeyimiz adını çok duyduğumuz ama az tanıdığımız bir renkli ismin, Sakallı Celalin kitabını yazmış. Bilgi dünyamızı renklendiriyor.Sakallı Celali (1886 - 1962), tek sözcükle tanıtmak gerekirse bir "filozof"tur. Galatasaray Lisesi mezunudur. Öğretmenlik yıllarında oradan oraya sürülmüş, işsiz de kalmış, işçilik de yapmış ama kimsenin önünde eğilmemiştir. Evlenmemiş. "Yalnız" soyadını almış. Düşüncelerini kitaba dökmemiş. Sadece konuşmuş, ne düşünüyorsa söylemiş, hayatı gönlünce yaşamış, rengârenk ışıltılar bırakarak dünyadan geçip gitmiştir...Anadoluda Fransızca öğretmenliği yaparken bir yandan da çocuklara futbol öğretirmiş. Bir yobazın "Bu oyun dine aykırıdır" sözleri üzerine onu dövmüş, işine son vermişler. Fabrikada işçilik yaparken Fransızca kitap okumasından kuşkulanmış, oradan da bu yüzden sepetlemişler. Aydında yoksul köylülere para dağıttığı için komünistlikten kovuşturmaya uğramış... Başına gelmedik kalmamış...Refi Cevad Ulunay bir gün:- Celal, demiş, seni ben Mikelanjın Musa heykeline benzetiyorum...- Evet, demiş, sadece heykeline...Birisi "İttihat Terakki ülkeyi Meclisi Mebusan ile idare etti" deyince Sakallı Celal kızmış:- Doğru, mebuslar vardı, demiş, ama onlar seçimle değil tayinle geldikleri için mebus değildiler. Mesela testinin de ağzı var, konuşuyor mu? Masanın da ayağı var, yürüyor mu?Bir gün Maarif Vekaletinden emir almış "Devlet teşkilatlanıyor, personel yok. 9. sınıftakileri 11e geçirip mezun ediverin"... "Olmaz öyle şey" deyip kestirip atmış...Unutulmaz sözleri:- Aydın geçinenler Doğuya giden bir geminin içinde Batıya koşarak Batılılaştıklarını sanırlar...- Türkiyede ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisizdir...- Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür...Sakallı Celali dün anlayamamışız, bugün anlasak bari...Orhan Karavelinin güzel kitabı bize o fırsatı veriyor... Bir aydınlık: Sakallı Celal... m.asik@milliyet.com.tr Bugün dünya sigara içmeme günü... Sigaraları içe içe bitiremezsiniz ama o sizi bitirir. Atın şu mereti...