Türkiye’de insanlar korkuyor... Siyasal iktidarı eleştiren kişilerin tutuklandığını gören insanlar, düşündüklerini yazmaktan ve söylemekten korkuyor.
Telefonlarının dinlendiğini hissediyor korkuyor...
Kadrolaşma yüzünden işinden olacağını düşünüyor, korkuyor.
Yola çıkıyor trafikten korkuyor, yürürken kafasına saksı düşeceğinden korkuyor.
Gazeteleri okuyor, geleceğin getireceklerinden korkuyor.
Her an bir ekonomik krizin kapıyı çalacağından korkuyor.
Kapitalist sistemlerde ülkeyi yöneticiler değil şu veya bu ölçüde korkular yönetiyor.
Öner Yağcı güzel bir yazı yazmıştı “Düşün Yazıları”nın son sayısında...
“Baskıcı düzenlerin en önemli özelliği toplumda baskıyı egemen kılmak ve insanlarda iktidarı eleştirmenin ağır bedeli olacağı inancını yerleştirmektir” diyordu...
“Bir şeyden korkarak yaşamak insanı sürekli tedirginleştiriyor, insanın gerilimini artırıyor,insanlar birbirinin üzerinde korkuya dayalı bir egemenlik kurma çabasına giriyor...”
Kısacası insan insanlıktan çıkıyor... Korkan ve korkutan bir yaratık halini alıyor...
Siyaset meydanlarına bakın... Bazıları neden bağıra çağıra konuşuyor.. İnsanları korkutmak için... Çünkü korkan insanlar düşünme yetisini kaybediyor... Bağırıp çağıranın söylediğini hap gibi alıp beynine yerleştiriyor...
Böyle bir ülkede insanlar ne özgürce düşünebilir, ne özgürce oy kullanabilir...
Ne özgürce geleceklerini kurabilirler...
Ne de böyle bir rejimin adı demokrasi olabilir..
Yaşadığımız ortamı daha iyi tanıyalım.. Demokrasi falan diye kendimizi aldatmayalım... Belirtiler resmen baskıcı otoriter rejimde yaşadığımızı gösteriyor.
Eserin sahibi!
13 askerimizin şehit edilmesi üzerine CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu bir basın açıklaması yapıyor. Yarım saat sonra CHP Genel Merkezi’nden gazetelere ikinci eposta ulaşıyor:
“Sezgin Tanrıkulu adına yollanan mail iptal edilmiştir. Lütfen dikkate almayın.”
Gazetecilerin ortak yorumu şu oluyor.
“Sezgin Tanrıkulu’nun dile getirdiği görüşler CHP ile pek bağdaşmayan görüşlerdi. O nedenle sansürü yedi.”
Peki, CHP Genel Merkezi bu sansürle sorunu çözdü mü Hayır. Çünkü Sezgin Tanrıkulu’nun iptal edilen açıklaması hemen her gazetede tam metin yayımlandı. Bir gün sonra Haber Türk’te Tanrıkulu ile röportaj yapılıyor... Tanrıkulu:
“Sınır ötesi operasyon ne gerçekçi, ne de gereklidir...” diye başlayarak asker ile PKK arasında fazlaca fark görmeyen bazı görüşler aktarıyor...
Geçen hafta Parti Meclisi toplantısında Prof. Binnaz Toprak, Altı Ok’un tartışılmasını, laikliğin yeniden tanımlanmasını isteyince protestolara maruz kalmış... Kemal Kılıçdaroğlu’nun devreye girmesiyle susturulabilmişti. Tunceli Milletvekili Hüseyin Akgül’ün birkaç gün önce “Dersim Milletvekili” sıfatıyla yapmaya kalktığı basın açıklaması son dakikada engellenebilmişti. Dün Emine Ülker Tarhan‘ın yapacağı seçim barajıyla ilgili basın toplantısı, zamanlama sakıncalı görülerek iptal edildi.
Parti yönetiminde bir dağınıklık yaşanıyor. Partide ne kadar deneyimli adam varsa “Baykalcıdır, ulusalcıdır, Kemalisttir” diye temizlendi. Yerine acele seçimlerle toplama bir takım kuruldu. Şimdi her gün bir başka çam devriliyor.
İZM
Hafta sonu Çek Cumhuriyeti’nin Ostrava kentinde 23 yaş altı Avrupa Atletizm Şampiyonası yapıldı... Bu şampiyonada Türk atletleri 1 altın (Gülcan Mıngır), 3 gümüş (Merve Aydın, Tuğba Karakaya, Fatih Avan), bir bronz (Burcu Ayhan) madalya kazandılar. Fransa, İtalya, Belçika, İsveç, Çek Cumhuriyeti dâhil 13 ülkeyi geride bıraktılar. Türk atletlerinin hangi fakir koşullarda çalıştığını bilenler kazanılan başarının büyüklüğünü daha iyi takdir edecektir... Başarı büyüktü...
Atletler genellikle gönüllü çalıştırıcıların özverisi ve kendi imkânlarıyla çalışıyor, didiniyor... Tabii bir parça olsun ilgi bekliyorlar... Acaba o ilgi ne düzeyde?
Dikkat ettik... Ostrava’daki yarışmaların hiçbirini hiçbir kanal naklen vermediği gibi... Atletlerimizin madalya kazandığı yarışları da haber bültenlerinde nakletmediler. Oysa European Athletics web sayfasında yarışların canlı görüntüleri yayınlanıyordu. Bir tık ile yarışlara erişmek ve banttan yayınlamak mümkündü. Bir “tık” zahmetine girmediler.
Türkiye’de 400 bine yakın “uyuyan şirket” varmış.
70 milyona yakın “uyuyan insan”ın yaşadığı ülke için çok normaldir!
Fahrettin Fidan
Irak
CHP eski milletvekili Onur Öymen anımsatıyor:
“Kuzey Irak’taki PKK mevcudiyetini sona erdirmek Irak Anayasası’na ve BM Güvenllik Konseyi kararlarına göre Irak Hükümeti’nin sorumluluğunda. Bu karargâhın tasfiyesi için Irak Hükümeti’ne çağrıda bulunan, Irak’ın sorumluluğunu hatırlatan bir ülke var mı? Kuzey Irak’taki yerel yönetime çağrıda bulunan var mı? Eğer bunun aksi olsaydı, Türkiye’de konuşlanan bir terör örgütü komşu ülkelere saldırsaydı ve Türkiye bu örgüte karşı hiçbir önlem almasaydı dünyayı Türkiye’nin başına yıkmaya çalışmazlar mıydı? Diplomasinin etkili biçimde uygulanmasıyla Irak Hükümeti görevini yapmaya zorlanabilir. Bence Türk diplomasisinin en önemli görevi budur.
BDP’liler “Demokratik Özerklik” ilanını kutlamışlar.
Kutlamalar muhtemelen düğün havasında geçmiştir... Kendi kendilerine gelin-güvey olduklarına göre...
* * *
AKP iktidarı bugüne kadar gözüne kestirdiği her kişi ve kurumu dize getirdi... PKK hariç...
Haldun Ertem