Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih AŞIK

Mimar ve Mühendis Odalarının "3'üncü Boğaz Köprüsü" ile ilgili dünkü brifinginde mimar - yazar Oktay Ekinci ilginç bir konuşma yaptı. Ekinci, Yüksek Planlama Kurulu'nca benimsendiği söylenen ENKA firmasına ait köprü ve çevre yolu projesinin "şehircilik" esasları ve "estetik" ölçüleri hiçe saydığını belirtti.. ve.. bu gerçeği, ENKA'nın da (kendi projesinin içinde - satır arasında) açıkça itiraf ettiğini anımsattı:
- ENKA firması projenin rapor bölümünde bakınız ne diyor: "Boğaz köprülerinin Boğaziçi manzarasını çirkinleştireceği önyargısı, köprü yapıldıktan sonra `Boğaz'a inci kolye takıldı' biçiminde değişmiştir. 1000 metrelik bir açıklığı 3 metre kalınlıkta bir gövdeyle geçen köprünün narin (!) görünümleri daha sonra büyük beğeni kazanmıştır. Birinci köprünün yaklaşık 600 metre güneyinde yer alacak olan ve benzer geometrik ölçülere sahip bulunan 3'üncü köprünün bu konumuyla Boğaz'a bir güzellik katacağı görüşünü savunmak belki güçtür. Ancak 3'üncü çevre yolunun ulaşım işlevinin tartışma götürmez yararları, 3'üncü köprünün görünür kusurunu bağışlatacaktır.." Yani açıkça diyor ki ENKA: "Evet, bu köprü çok güzel bir şey olmayacak; ama zorunlu olduğundan Boğaziçi'ni gözden çıkarabiliriz!..
İTÜ İnşaat Fakültesi öğretim üyelerinden Profesör Haluk Gerçek de "2010" yılı İstanbul'u için öngörülen rakamları aktararak 3'üncü köprünün "zorunluluk" değil, "tam bir çıkmaz" olduğunu somut olarak ortaya koydu:
- Her yıl ortalama yüzde 5 büyüyen İstanbul, 2010 yılında 16.6 milyonluk nüfusa sahip olacak. Bugün 1.1 milyon olan Boğaz'ın iki yakası arasındaki günlük yolculuk sayısı da 2.4 milyona çıkacak. Bu kadar büyük bir talebi, bırakın "özel oto"larla karşılamayı; otobüslü toplu taşımayla da altından kalkamazsınız. Konuya bu açıdan bakınca.. İki yaka arasına "köprü"yü değil, "yüksek kapasiteli ve raylı" toplu taşıma sistemini kurmanın "zorunluluk" olduğu görülüyor.

İslamcı çizgideki Kanal 7'de önceki akşam diğer özel televizyonların yayın ilkelerine aykırı davrandığı konuşuluyor, bu konuda Can Okanar'ın görünüşü alınıyordu. Can Okanar:
- Ne yazık ki ben onlara özel televizyon diyemiyorum, dedi, ticari tevevizyon diyorum. Bu daha doğru bir terim...
Can Okanar'la geçmişte birlikte program yapan ama sonra ayrılan Cüneyt Canver bu sözü duyunca:
- Demek ki televizyonlar ikiye ayrılıyor, dedi, ticari televizyonlar, ticani televizyonlar...

Kanal 7'de önceki akşam Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. H. Karaman'ı dinledik. Sayın Profesör sekiz yıllık zorunlu eğitimin "beş artı üç" şeklinde kesintili olması gerektiğini söylüyor, eğitimde örnek alınan birçok Avrupa ülkesinde böyle olduğunu savunuyordu.
Bu sütunda Profesör Burhan Şenatalar'ın aynı konudaki görüşünü yayınlamıştık bir süre önce... Şenatalar:
- Avrupa'nın bazı ülkelerinde zorunlu eğitimin iki devrede verildiği görülebilmektedir. Ancak önemli olan şu ki, hiçbir ülkede ilk 8 yıllık eğitimin içine, bizdeki imam hatip ortaokulları gibi, meslek eğitimi sokulmamıştır,
diyordu...
Acaba hangisi doğru? Sayın Karaman, ilk 8 yılın içine meslek öğrenimi koyan bir ülke biliyor mu?.. Önemli olan bu... Biliyor da bildirirse memnun olacağız. Yoksa söyledikleri havada kalacaktır...

Herald Tribune gazetesi ABD'de "forma"yı şart koşan okul sayısının binlere yükseldiğini haber veriyor. Gerekçe: Hem fakir - zengin farkını ortadan kaldırmak, hem velileri pahalı basket ayakkabıları ya da cicili bicili ceketler satın almaktan kurtarmak... Ve daha ilginç bir haber:
ABD'de bu yıl ilkokul öğrencilerinin sonbahar masrafı ortalama 300 dolar olacakmış... Yani 50 milyon lira... Türkiye için yapılan hesaplama geçenlerde yayınlandı... O da 50 milyon lira... ABD'de adam başına yıllık gelir 30 bin dolar... Bizde 3 bin dolar. Düşünün velinin sırtındaki yükü...

...Her alanda olduğu gibi siyasette de etik önemli bir meseledir.
...Bu amaçla "Devlet Ahlak Yasası" adı altında saydam devlet kavramını tanımlayan, bürokratik etik değerlerin normlarını belirleyen ve bu normlara aykırı davranışlara karşı yaptırımlar geliştiren bir yasa hazırlanmasında fayda görüyorum. Zira devletin ahlak yönünden temel kurallar çerçevesinde yönetilmesi, yolsuzluklarla mücadele açısından da çok değer taşımaktadır.

Cumhurbaşkanı Demirel...'in yukardaki çağrısı, Ekonomi Muhabirleri Derneği'nin yayın organı Ekonom'un son sayısında yer aldı. Peki olur da, TBMM'den bir "Devlet Ahlak Yasası" çıkarsa ne olur? Devlet büyüklerimiz hangi olanaklardan yoksun kalırlar? Buyrun ilk anda aklımıza gelen birkaçına...
.Tansu Çiller, işadamı Mehmet Emin Karamehmet'e, Ali Osman Sönmez'e ya da İhlas Holding'in patronu Enver Ören'e telefon açıp, falanca yere gideceğim, gönderin uçağınızı, diyemeyecektir.. Der ise parasını kendi cebinden ödeyecektir.
.Mesut Yılmaz, muhalefetteyken yaptığı gibi, işadamı Yalçın Sünnetçioğlu'nu arayıp, "Yalçın'cığım uçağın lazım oldu, gönderiver şunu" diyemeyecektir. Antalya'ya tatile giderse, elbette ki MNG'nin Magic World otelinde kalabilecek, hatta isterse Mehmet Nazif Günal' ın yatıyla deniz sefası bile yapabilecektir. Ancak parasını ödemek koşuluyla tabii.
Gelelim çağrının sahibi Baba'ya... Baba, bundan sonra filancanın oğlunun, filancanın kızının düğününe, nişan törenine icabet etmek isterse, devletin kendisine tahsis ettiği uçağı kullanamayacaktır. Canı isterse Antalya'daki tatillerini Clup Alda'da veya Simena'da elbet geçirebilecek, işadamlarının yatına binebilecektir. Ama parasını tıkır tıkır ödemek koşuluyla... Ayrıca yakınlarını o işadamlarının şirketlerine yerleştiremeyecektir. Periyodik check - up'larını ya eskiden olduğu gibi Numune Hastanesi'nde veya GATA'da yaptıracaktır ya da şimdi olduğu gibi Bayındır'da... Ama bedava değil, başkaları gibi parasını ödeyerek. Sıkı bir yasa Baba'nın sabah kahvaltılarını Edirneden hediye bal, Bursa'dan hediye yağ, Afyon'dan hediye yumurtayla yapmasını bile zorlaştıracaktır.
Artık sadede gelelim, noktayı koyalım ve soralım:
Ne dersiniz, Devlet Ahlak Yasası sizce çıkar mı?

Yazara Email M.Asik@milliyet.com.tr