Bendeniz 8 - 10 yaşlarındayken Çamlıca’da otururduk... Her taraf çayır çimen... Mahalle maçlarında ben kaleci oynardım. O günlerde Turgay Şeren, ‘Berlin Panteri’ unvanını henüz almış... Mahallede benim adım da şakacıktan “Berlin Panteri Turgay” olmuştu. Babamız Fenerbahçeliydi. Kardeşimle beni elimizden tutar Fenerbahçe maçlarına götürürdü ama... Ben Turgay’a özendiğimden GS’li olmuştum bile! Kardeşim Metin Aşık FB başkanlığına kadar yükseldi. Ben ise Galatasaraylı olmakla ne isabetli bir seçim yaptığımı düşündüm hep... Yıllarca Metin Oktay’ı izlemek, alkışlamak, sonra da dostu olmak... Ne büyük keyif ve onurdu... Suat’lar, Kadri’ler Coşkun’lar, İsfendiyar’lar... Avrupa kupalarında kazanılan ve halkı sokaklara döken zaferler... 2000 yılında kazanılan UEFA Kupası ve Süper Kupa... Ne benzersiz mutluluklardı...
Şimdi de... Son yıllardaki maddi sıkıntılara rağmen o küllerden yeni bir takım ve yeni bir ruhun doğduğunu görüyor, Adnan Polat ve Adnan Sezgin yönetimindeki genç ve parlak ekibin yarınlarda Avrupa’ya tekrar damgasını vuracağını düşünüyoruz... Mutlu oluyoruz ...
Ligde 17, Türkiye Kupası’nda 14, Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda 10 kupayla en çok kupa alan takım unvanını elinde bulunduran sarı - kırmızılılar bir zafere daha imza atmanın heyecanını yaşıyor... Yöneticisi, sporcusu, taraftarıyla bu başarılarda emeği olan herkesi yürekten kutluyoruz...
Not: Hakem Kamil Abitoğlu dün çok iyi bir yönetim göstererek hakkındaki söylentileri boşa çıkardı. Ona da bravo...
AKP’nin oyları düşüyormuş.
Son zamanlarda “Ortalamanın üstüne çıkan Türk” sayısında artış var anlaşılan...
Haldun Ertem
* Anneler Günü hediyesi filan hikâye!
Anneler Günü’nün en büyük hediyesi, hediye verecek bir anneye sahip olmak aslında...
Akif Kökçe
Ödül
Marmara Üniversitesi’nin kuruluşunun 125. yılı ve Avrupa Günü dolasıyla Haydarpaşa Kampusu’nda olağanüstü duygulu bir gece yaşandı. Tuluyhan Uğurlu’nun konseri... Rektör Prof. Necla Pur’un açış konuşmasında Alman Büyükelçisi Eckart Kuntz ve diplomatlar önünde Türkiye’nin AB sürecinde aradığı ama bulamadığı samimiyeti anlatması... Bremen Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Hagen Lichtenberg’e Fahri Doktora unvanının takdimi...
Almanya’dan Nazi zulmünden kaçan bilim adamlarından Ernst Reuter’in oğlu Edzard Reuter’e ve Bremen Türk Alman İşbirliği Enstitüsü Başkanı Ali Eliş’e üstün hizmet madalyaları verilmesi... Ernst Reuter 1935 - 46 yılları arasında Ankara’da öğretim üyesi olarak bulundu. Oğlu Erzard Reuter liseyi Ankara’da okudu. Daha sonra tahsilini Almanya’da sürdürdü. Daimler Benz firmasının başkanlığına kadar yükseldi. Türkiye’ye el uzattı, otobüs sanayiinin kurulmasına ve gelişmesine büyük katkılarda bulundu. Her şey güzeldi. Reuter ödülünü alırken CHP Milletvekili Onur Öymen’in Türkiye - AB ilişkilerinde olması gereken onurlu düzeyi anlatan enfes konuşması da Alman diplomatlarını etkilemiş olmalı...
Kraliçe
İngiltere Kraliçesi İkinci Elizabeth geliyor... Bir telaş, bir titizlenme...
Türk Cumhurbaşkanı İngiltere’yi ziyaret etse aynı özen gösterilir mi?
Onu bilemeyiz ama Padişah Abdülaziz’e Londra’da fazlasının gösterildiğini söyleyebiliriz...
Müzik araştırmacısı Dr. Emre Aracı anlatır bize...
Sultan Abdülaziz, 1867 yılında Fransa Kralı 3. Napoleon’un davetini kabul edip Fransa’ya gitmiş, oradan İngiltere’ye geçmiştir. Kraliçe Victoria, İngiltere’yi ziyaret eden bu ilk ve tek Osmanlı Padişahı şerefine Buckingham Sarayı’nın koca bir katını açıyor. Olağanüstü bir konukseverlik gösteriyor.... 1600 kişilik İngiliz Kraliyet korosu Crystal Palace’ta İtalyan besteci Luigi Arditi’nin bestelediği, sözleri Türkçe olan kasideyi Osmanlıca seslendiriyor: “Afitâbı nevmi doğdu / Kim zehi nur-u celil / Zillu şemsi ki onu lerzane/ Acep nedir sebep, nedir sebep?” gibi sözleri, tek kelime Türkçe bilmeyen İngiliz sanatçılar Türkçe seslendiriyor... Ne görkem? (Bu eseri Emre Aracı’nın Kalan Müzik’ten çıkan İstanbul’dan Londra’ya adlı CD’sinde bulabilirsiniz..)
‘Off the record’
İşadamı Can Paker, İstanbul’daki evinde Başbakan ve eşine bir davet verdi. Davette konuşulanlar “off the record” idi. Yani banda alınmaması, yazılmaması, başkalarına aktarılmaması koşuluyla anlatılmıştı. Buna rağmen davete çağrılı gazetecilerden biri veya birkaçı konuşulanları yakın gazeteci arkadaşlarına anlattılar. Onlar da, “yazılmama kaydı kendilerini de bağladığı halde” buna uymadılar, yazdılar.
Etik ihlali bu kadar mı? Daha vahimi de var...
Tayyip Erdoğan’a yakın gazetecilerin bazısı yemekte danışmanlık görevi de yapıyor:
“Anayasa değişikliği yaparak, Anayasa Mahkemesi’nin yetkisini azalt. Askerin daha çok üstüne git. Ergenekon’da çıtayı daha da yükselt” diyorlar...
Prof. Haluk Şahin anlatıyor:
“Baba Bush’un Beyaz Saray’daki ilk aylarıydı. Basınla daha iyi ilişkiler kurmak isteyen Başkan Bush her pazar düzenleyeceği kahvaltılara tanınmış gazetecileri davet edeceğini duyurdu. Ünlü gazeteciler hemen yanıtladılar:
- Sayın Başkan, çok teşekkür ederiz. Ancak biz, kahvaltı sohbetine değil, size (Amerikan halkı adına) soru sormak üzere geliriz. Yoksa, biz de görüş açıklamaya başladığımızda, mesleğimizin sınırlarını aşmış oluruz..
Kahvaltılar iptal edilmiş. Bizde nedense kimileri danışmanlığı gazetecilikten önemli görüyor.
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025