Rütbe, terfi, tenzil, tayin, onur, liyakat askerlikte önemli kavramlardır.
Hitler döneminin Kara Kuvvetleri Komutanı olan General Werner Von Fritsch’in öyküsü bu kavramlarla örgülenen bir dramdır.
Fritsch esaslı bir askerdir. Tam bir kurmaydır. Ancak Nazi’lere ve S.S’lere pek sıcak bakmaz. Ordu içinde Hitler’e karşı muhalefetin son kalesidir.
Gestapo Şefi Himmler, durumdan vazife çıkararak Fritsch’e bir oyun oynar. Hitler’e Fritsch’in homoseksüel ilişkiler içinde olduğuna ilişkin sahte belgelerden oluşan bir dosya sunulur. Sözde Fritsch, kendisini tren istasyonunda bir erkekle yakalayan Schmidt adlı sabıkalıya yıllardır şantaj parası ödemektedir. Himmler ve Fritsch, Hitler’in önünde yüzleşirken yan kapıdan içeri Schmidt adlı sabıkalı alınır. Generali bir erkekle birlikte gördüğünü Hitler’in yüzüne karşı tekrarlar. Fritsch şaşkınlıktan ağzını açamaz.
Vonn Fritsch bu olaydan sonra bir şeref mahkemesi kurulmasını ister. Araya olaylar girer. Mahkeme aylar sonra toplanır. Gerçekler mahkemede ortaya çıkar. Schmidt Gestapo tarafından tehdit edildiği için korkudan yalan söylediğini itiraf eder.
Bu olay üzerine askerlerin Hitler’e darbe hazırladığı söylentileri yayılır. Hitler buna karşılık bütün silahlı kuvvetlerin komutasını eline aldığını bildirerek duruma hâkim olur. O arada Avusturya’yı ilhak eder. Liderliğini pekiştirir. Von Fritsch’in Himmler’e yaptığı düello daveti araya girenlerce önlenir. Von Fritsch eski alayı olan 12. topçu alayına albay tayin edilir. Bir mektubunda “Bana artık ne savaşta ne barışta yer var” demektedir. 22 Eylül 1939’da kuşatılmış Varşova önünde bir makineli tüfeğin hedefi olur. Berlin’de kasvetli bir günde büyük bir törenle toprağa verilir.
Sultanahmet’te...
Öğle vakti yolumuz Sultanahmet’e düştü... Yollar kalabalık. Turistler küçük dalgalar halinde oradan oraya akıyor. Biz kısa bir davete katıldıktan sonra gazeteye döneceğiz. Yol kavşaklarından ara sıra taksiler çıkıyor. El sallıyoruz. Görmezden geliyorlar... Ancak bakıyorsnuz aynı taksi daha ilerde durup yolcu alıyor. Bizim halimizi gören bir esnaf uyardı:
- Buradan geçen taksiler durmaz...
- Neden?
- Onlar turiste çalışıyorlar...
Peşinden gülerek ekledi:
- İki adımlık yere 50 dolar almak varken sizinle neden uğraşsınlar?
Taksiyle turist kazıklamak bölgede sektör haline gelmiş. Bu yamyamlar akşama kadar bol bol turist kazıklıyormuş... Ondan sonra turistler neden sürekli kazıklanma korkusu içinde dolaşıyorlar? Neden alışveriş yapmıyorlar? Neden para bırakmıyorlar? Diye sorar dururuz... Trafik Müdürlüğü ve belediye mi? Tabii yoklar ortalıkta... Yabancı turistleri yamyamların eline terk edip gitmişler.
Zamanın yurttaşı
Yazar, eleştirmen, dil ustası Nurullah Ataç (1898 - 1957) yeniliklere açık kişiliğiyle tanınır. 1940’larda herkes uçağa korkarak bakarken o havada seyahati sever. Schiller’in;
- İnsan bir devletin yurttaşı olduğu kadar bir zamanın da yurttaşıdır, sözünü anımsatırmış.
Zamanın yeniliklerine uymak gerekir ona göre. Uymuyorsanız zamanın dışında yaşıyorsunuz...
Ataç’ı İnsancıl dergisinin son sayısında Nurşen Aydoğan böyle anlatıyor...
Onun kalemiyle devam edelim...
Bir ülkede yaşamak, o ülkenin edebiyatını, tarihini, insanını bilerek yaşamaktır.
Zamana uymak zamanın teknolojilerini de kullanmaktır.
Uçağın yolculuk süresini kısaltması, yaşama katılım için bize daha çok zaman sağlar.
Ardından şu sorular:
- Peki biz kendimizi geliştirmek için için neler yapıyoruz ya da buna ne kadar gereksinme duyuyoruz? Yaşadığımız ülkenin ve dünyanın tarihini coğrafyasını öğrenmek için ne kadar çaba harcıyoruz? Ülkemizde düşünce özgürlüğü için verilen mücadelelerin, ödenen bedellerin ne kadar ayırdındayız?
Yazarın sonunda tespiti:
- Sistem bize eski insanı dayatmaktadır... Konuşmayan, düşünmeyen, araştırmayan, ezberci, yalnızca verileni yerine getiren insan modeli...
Söz nereye mi varacak;
- Yeni insan ile eskinin mücadelesidir aydınlanma mücadelesi... Eski insan, egemen dünyanın tüm gerici güçlerini arkasına almış, yeni insanın oluşumunu engellemeye odaklanmıştır. Aydınlanma sürecinin başarısı için yeni insana gereksinim vardır. Bu da bilim öncülüğündeki estetik bilinç ve insani bakışla olasıdır. (Yazının tamamını ve ilginç felsefi ve edebi değerlendirmeleri İnsancıl’da okuyabilirsiniz)
Eski TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, “Türkiye’de artık demokrasi kurumsallaştı” demiş..
İktidara bağlı bir kurum haline geldi, demek istiyor.
Fahrettin Fidan
Yunan basını “Bize de bir Erdoğan lazım” diyormuş.
İşte Başbakan’a yeni bir kapı... Ortadoğu’nun lideri olamazsa Ege’nin lideri olabilir...
Haldun Ertem