"Biz inançlı Müslümanlarız. Kuran, kadının türban takması gerektiğini yazıyor. Türban sorununu çözmek için çalışma yapıyoruz." Ertesi gün Başbakandan yalanlama:- Ben böyle bir röportaj vermedim. O gazeteciyi hatırlamıyorum...O gazeteci, yani Christoph Keese, Başbakanla Davosta konuştuğunu, yazdığı metni Cüneyd Zapsuya göndererek onay aldığını açıklıyor.Bunun üzerine Başbakanlık Basın Müşaviri Ahmet Tezcan, röportajın yapıldığını kabul ediyor, ancak eksik kaldığını bildiriyor. Eksiklik mi? Başbakan, "mutabakat arayacağını" söylemiş de, Alman gazeteci bunu atlamış.Başbakan (kadınları inançlı - inançsız diye ayırması dahil), diğer tüm söylediklerini kabul ediyor. Böylece ABye girme teşebbüslerine rağmen Şark cephesinde kafalarda değişiklik olmadığını açık ediyor.Kaldı ki baş örtmenin gerekli olduğunu ancak radikal İslamcılar iddia etmektedir. Birçok ilahiyatçı, başörtüsü zorunluluğunu paylaşmamaktadır. Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydının eşi de türbanlı değildir.Başörtüsü ve türban ülkemizde serbesttir. Sadece üniversite ve devlet protokolünde yasaktır. Dünyanın ve ülkenin onca sorunu varken iktidar, üniversitede ve devlet katında türban yasağını delme uğraşısı içindedir. Bu yol ABye çıkar mı? Mümkün mü? Birinci gün... Almanyanın ciddi Die Welt gazetesinin pazar nüshası Welt am Sonntag, Başbakan Erdoğanın demecini yayımlıyor: Başbakan Erdoğanla görüşen İran Dışişleri Bakanı Harrazi, ABDyi şikâyet etmiş. İranlılar, ABD ile bizim "stratejik ortak" olduğumuz mavalına inandılar galiba... Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, "...Toplumun ulaştığı sosyal ve kültürel düzey itibariyle laiklik kavramının günlük yaşama girdiği ve reddedilemez ve zayıflatılamaz düzeyde benimsenir olduğu..." şeklindeki hükmünü dün aktardık. CHP Milletvekili Mustafa Gazalcı soruyor:- Laiklik zayıflatılamaz düzeye geldiyse, neden Milli Güvenlik Kurulunun son yıllardaki hemen her toplantısında baş tehdit olarak irtica gösterildi? Laikliğe devam... Star televizyonu, ayda 50 milyar lira ödeyerek İbrahim Tatlısesin eski eşi Derya Tunaya program yaptırıyor. Star televizyonunun bağlı bulunduğu Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF), halkın paralarını görüldüğü gibi bol kepçe kullanıyor. Öte yandan Stardan atılan 380 gazeteci hâlâ tazminatlarını alamadı. TMSF, teoride bağımsız bir kuruluş. Fakat devraldığı Starda iktidarın propagandasını yapıyor. Zayıf bulduğunun hakkını yiyor. Dilediğine para yağdırıyor.TMSF, hortumcularla düşe kalka onlara benzedi. TMSF televizyonu Hükümete öneri: Kamuya eleman alımında değişikliğe gidip, mülakatı yazılı sınavdan önce yapın. Böylece size uymayan adaylara boşuna umut vermemiş olursunuz. Sevap olur... Son kaymakamlık mülakatında, birinci ve ikinci dahil ilk 20ye giren 16 kişinin (ve ilk 40a giren 32 kişinin), mülakatta elenmesini günlerdir yazıyoruz. Bu konuda İçişleri Bakanlığı bir açıklama gönderdi... Deniyor ki açıklamada:"...Sözlü sınavlarda kaymakamlık mesleğinin temsil özelliği de göz önünde bulundurularak, adayların bilgileri yanında, konuları kavrama gücü ve intikal sürati, kendine güven, olayları yargılama yeteneği gibi karakter özellikleri, fiziki açıdan; ses tonu ve konuşma yeteneği, görünüş gibi toplumsal uygunluk; nezaket ve ölçülülük gibi davranışları; açıklık, inandırıcılık, konuya hâkimiyet gibi ifade yeteneklerinin ölçülmesine dönük kriterler uygulanmakta ve bu doğrultuda sorular sorulmaktadır.Bu kapsamda, yazılı sınavda gösterilen başarı, sözlü sınav sırasında dikkate alınan kriterler arasında yer almamaktadır. 1994 tarihli Kaymakam Adayları Yönetmeliğinin "Sınavlarda Değerlendirme" başlıklı 10uncu maddesine göre kesin başarı notu sözlü sınavda alınan nottur..."* * *Yazılı sınavda ilk sıraları alan adayların, kavrama gücü, intikal sürati, kendine güven gibi konularda elenecek kadar zayıf olmaları çok ilginç! Acaba diyoruz... Sözlü sınavlar da yazılı sınavlar gibi ÖSYMye yaptırılsa nasıl olur? Ayrıca sözlü sınavlar kameraya alınsa da itiraz halinde incelense iyi olmaz mı? Sonuçta bu sınavların adil olduğuna kimse inanmıyor. İnandırmak yöneticilerin görevidir. m.asik@milliyet.com.tr İçişlerinden
