Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

"Mısır, biz de dahil bütün ülkelere, törene protokol mensubu olarak 1 artı 3 olmak üzere toplam 4 kişinin katılabileceğini önceden bildirdi. Yani bir heyet başkanı, 3 de onun uygun gördüğü kişiler... Tabii bu sayıya özel kalem müdürü, danışman ve korumalar dahil değildi. Ama biz, protokol mensuplarında bile bu sayıya uymadık. Bu yetmezmiş gibi ayrıca onlarca milletvekili de gitmeye kalktı. Dışişleri olarak Esenboğa Havalimanında bu milletvekillerini uyardık. Bir kısmı uyarımızı dikkate aldı, yolculuktan vazgeçti. Uyarımızı dinlemeyip gidenlerin şimdi şikâyet etmeye ne hakları var?"Dostumuz, alaturkalığımızın bu kadarla da kalmadığını söyledi."Başbakanın uçağı 17 kişiliktir ve tamamen doluydu. Uçaktaki yolcular arasında Türkiyeye resmi bir ziyaret yapmakta olan Slovakya Dışişleri Bakanı vardı ama Filistinin Ankara Büyükelçisi yoktu. Büyükelçi bu yüzden milletvekilleri ve gazetecilerin uçağıyla gitmek zorunda kaldı. Tabii töreni izleyemedi. Oysa Başbakanın uçağından bir danışman veya koruma görevlisi indirilip onun yerine Filistin Büyükelçisi götürülebilirdi. Diyeceğim, bu olaydaki alaturkalıkta biz Mısırdan pek aşağı kalmadık." Arafatın Kahiredeki cenaze töreninde kötü sınav veren sadece Mısır mı oldu? Biz pek mi iyi sınav verdik? Alaturkalık konusunda Mısırdan çok mu farklı tavır sergiledik? Dışişleri Bakanlığından bir dostumuz anlatıyor. Geçen nisan ayında Almanyada BFC Dynamo ile Yeşilyurtspor arasındaki kupa maçında fanatik ve ırkçı kimi seyirciler sahaya Türk ekmeği ve pide atmıştı. Amaç Türkleri bu şekilde kızdırmaktı.Önümüzdeki günlerde Dynamonun yine Türk takımlarıyla maçı var. Fanatiklerin yine eylem yapacakları söyleniyor. Bizimkiler bunlara karşı ne yapıyor? Hiç.Türkler en azından anti faşist örgütlerde yer alarak, demokrat Almanlarla birlikte neo-faşistlere karşı mücadele edebilir. Ama bizimkilerde hiç böyle bir ruh yok... Neo-faşistler... Başbakan Erdoğan, "Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırarak ülkeye 2 milyar dolar kredi getirdik" demiş. Artık üretimle, ihracatla değil, borç bulmakla övünüyoruz. Bir bilgeye sormuşlar: Dünyada en çok kimi seversiniz?- Terzimi severim, demiş...- Aman üstat, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim oluyor?Bilge:- Çünkü, demiş, terzime her gittiğimde, ölçümü yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar verirler, ölünceye kadar da beni aynı gözle görürler!. (Vecdi Altaya teşekkürle) Terzisever Daha çocukluğumda, dinlemiştim bu masalı:Su, rüzgâr ve namusBir gün saklambaç oynamışlar.Önce su saklanmış, fakat çabuk bulunmuş.Derin vadiler arasında...Sonra rüzgâr saklanmış, onu da bulmak kolay olmuş.Yüksek dağların tepesinde...Sıra namusa gelmiş, o da şöyle demiş:Dinleyin bir kere, ben kaybolursam, bulunmam hiçbir yerde...İşte, o gün bu gündür, namus kaybolunca,Bulunamaz hiçbir yerde.(Macar şair Sandor Petöfinin bu güzel şiirini bize gönderen Birgül Nalbant öğretmene çok teşekkürler.) Su, rüzgâr ve namus Ankara Gülhane Tıp Akademisini gezen bir dostumuz, üzerinde: "Cennet Kapısı" yazan bir bölüm görünce meraklanmış. Ne var içeride diye sorunca, "Cesetler" yanıtını almış. Meğer "morg"un kapısıymış o kapı... Askerin şehit olup cennete gittiği varsayımından hareketle öyle bir tabela konulmuş kapının üzerine... Nerde o eski enginarlar dediği gibi arkadaşın, "nerdeee o eski aydınlar" diyesi geliyor insanın...Aydın adam, ülkesinin sorunlarını bilen, üzerinde tartışan, çözüm üreten adamdır.Ne var ki, yeni aydın tipi başka bir şey.Moda yazar ve kitapları, otomobil markalarını, gece kulüplerini, birkaç şarap markasını, Amerikadaki liste başı parçaları, yeni filmleri, iş ve manken dünyasındaki dedikoduları iyi biliyor. Gerisine aldırmıyor...Ayrıntıda ciddi, esasta bilgisiz...Düşünce sistemi ABnin, ABDnin verdiği şablona göre çalışıyor.Cumhuriyetin kazanımlarını savunanlarla "statükocu" diye dalga geçiyor.Dinci politika yapan AKPyi, ilerici ve demokrat görüyor.Mustafa Kemale, Cumhuriyete, TSKya karşı şiddetle eleştirel... Ülkesinin meselelerine karşı bilgisiz ve duyarsız.Türkiyede tarımın sorunları nedir, çiftçi ne âlemdedir, işçinin hali nicedir, gelir adaletsizliği hangi boyuttadır, IMFnin talepleri 5 yıl sonra nasıl bir Türkiye yaratacaktır, Orman Yasası nasıl bir yağmaya yol açar, ilaçta ülkemiz nasıl sömürülüyor, dinci kadrolaşma hangi boyutlardadır, falanca yasanın altında nasıl bir niyet gizlidir, laiklik elden giderse ne olur? Dışardan kurgulanmış aydın bozuntusu, bu gündeme yabancı... O, kendi yaptığı zıpır gündemi izliyor. IMFnin yarattığı sefalet manzaralarını sorgulamıyor. Fakir fukarayla ilgilenmenin popülizm olduğu düşüncesinde. Ona göre Laila, Reina gibi mekânlarda boy göstermek çağdaşlığın gereği. Memleket nereye giderse gitsin umurunda değil. O arada sırada Paris veya New Yorka gidiyor, havasını atıyor, neşesini buluyor...Emperyalizm, böyle bir tip yetiştirdi Türkiyede...Aydın öncülüğünü bu tiplere verdiler...Rotayı da çizdiler: Soyulan, sömürülen, eritilen, kimliği değiştirilen, dönüştürülen Türkiye... Yeni aydınlar Sevgili okurlar, Bayramınızı kutluyor; olumlu, güzel, sevecen duygular içinde şekerli günler diliyor, Bayram haftasında sizlerden izin rica ediyoruz... m.asik@milliyet.com.tr Bir hafta sonra yeniden görüşmek dileğiyle...