Savunma ağırlıklı internet sitelerinde dün, bir Amerikalı yetkilinin çarpıcı açıklamaları yer aldı.
Telaviv kaynaklı haberde, Amerikalı yetkili Kürecik’e yerleştirilen sistemin yalnızca ABD uzmanları tarafından işletildiğini söylüyor. Aynı yetkili:
“Türkiye’nin İran’a verdiği güvencenin aksine, ABD’nin bu füze savunma sisteminden gelecek istihbaratı İsrail’le paylaşma sözü verdiğini” açıklıyor.
Bizim hükümet İran’a, Kürecik’ten elde edilecek istihbaratın İsrail’e aktarılmayacağına ilişkin güvence verdi. ABD ile bu konuda mutabakat imzalandığını bildirdi. Ancak ABD bu sözü doğrulamıyor. Geçen eylül ayında Wall Street Journal’de yayımlanan bir haberde yine bir Amerikalı yetkili Kürecik’ten alınan istihbaratın İsrail ile paylaşılacağını açıklamıştı.
Amerikalılar bu konuyu neden üstüne basarak açıklıyor?
İsrail neden bu açıklamaların duyulmasından memnun?
Belli ki hem ABD, hem İsrail, Türkiye ile İran arasında bu konuya ilişkin sürtüşmenin bir an önce başlamasını istiyor...
Bir başka deyişle Türkiye’yi yem olarak İran’ın önüne itmek istiyorlar.
Radarın başka ülkeler yerine Malatya-Kürecik’e yerleştirmesi de kuşkusuz İran’la aramızının bozulmasını öngörüyordu. Daha önce Çek Cumhuriyeti’ne yerleştirilmesi planlanan radar, o kadar uzaktan görev yapabilirken neden İran’ın burnunun dibine yerleştirilir? Başka izahı var mı?
Türkiye kuşkusuz ABD ve İsrail ile İran arasında patlayacak bir savaşın dışında kalmayı istiyor.
Ama ABD buna izin vermeyecek.
Türkiye’yi yönetenlerin manevra yeteneği maalesef ülkeyi böyle bir savaşın dışında tutacak gibi görünmüyor.
Yeni bir felaket kapımızı çalıyor...
Abdullah Gül, “Türkiye’de risk mimimum,
getiri büyük” demiş.
Eksik söylemiş. “Götürü” getiriden de büyük!
Fahrettin Fidan
Başbakan,”Demokrat olmayan ülkelere gitmiyorum” diyen yazar Auster’e seslenmiş: “Ne cahil adamsın be...
Gelsen ne olur, gelmesen ne olur ?”
Zaten cahil biri gelip de Türkiye’deki müthiş entelektüel atmosferde ne yapacak...
Haldun Ertem
Erdoğan soruyor: “Dindar bir gençlik istiyoruz,
ateist bir gençlik mi yetiştirelim?”
Dindar gençlik diye Atatürk düşmanı bir gençlik yetiştiriliyor olmasın!
Elif Eral
F Tipi...
Tekirdağ, Kandıra, Sincan hapishanelerinden çok sayıda mektup alıyoruz. Hepsinin şikâyeti ortak; tecrit koşullarının ağırlığı ve haftalık sohbet haklarının uygulanmıyor olması. 2007 yılı 20 Ocak tarihinde Adalet Bakanlığı 45/1 sayılı bir genelge yayımlamıştı. Bu genelgeyle F tiplerindeki tutuklulara haftalık 10 saat sohbet hakkı tanınıyordu. Genelge yayımlanalı 5 yılı geçti, hâlâ sohbet hakkının tam olarak uygulanmadığına ilişkin şikâyetler geliyor. Mahkûmlara gerekçe olarak bina ve personel yetersizlikleri ve güvenlik öne sürülüyormuş. Hapishane hayatı mahkûmlar için yeterli eziyettir. Ek eziyetlere ihtiyaç yok. Ayrıca Adalet Bakanlğı adaleti çiğnemeye de yetkili değil...
Paşa Haydar gitti!
Haydarpaşa Garı ve tren seferlerinin akıbeti hakkında ancak son tren Haydarpaşa’dan kalkarken uyandık... Bir nostalji edebiyatı başlatıldı. Ancak hâlâ bazı şeyler eksik biliniyor...
Köseköy-Gebze arasındaki yüksek hızlı tren çalışması nedeniyle Haydarpaşa’ya 2.5 yıl tren gelmeyecek...
Bu tarihten sonra gelecek sanılıyor..
Hayır...
Aynı dönemde Marmaray inşaatı da başlıyor... Yüksek Hızlı Tren çalışması bitecek ama Marmaray çalışması 2015’e kadar sürecek... Haydarpaşa sonra da ıssız kalacak.
Bunu Haydarpaşa ile ilgili imar planlarından anlayabilirsiniz. Radikal’de dün İstanbul Büyükşehir Meclisi’nden geçen plan yayımlandı. Haydarpaşa otel, çevresi Harem’den Moda’ya kadar turizm ve ticaret alanı olarak planlanıyor.
İstanbul acemi cerrahlar tarafından rant bölüşümü esas alınarak kesiliyor, biçiliyor. Halka ne bir şey soruluyor ne tasarlanan yapılanmanın planları, maketleri vs. gösteriliyor. Belediye Meclisi’nde bir CHP grubu var. İstanbul’la ilgili onların sesinin çıkması beklenir. Ama onlar da sessizliğe gömülmüş durumda...
Güneş hakkı...
Boğaz’dan vapurla geçerken Dolmabahçe’nin sırtlarına doğru baktığınızda bir gökdelen ormanı görüyorsunuz. Bu gökdelenler hangi hesaba göre yapılır, hangi vizyona, hangi planlamaya, hangi şehircilik ilkesine göre dikilir? Kimse bilmez.
Bilinen o ki, müthiş bir çirkinlik hızla İstanbul siluetine hâkim oluyor.
Gökdelen dikildiğinde çevresindeki ev ve apartmanların manzarası kapandığı gibi güneşi de kesiliyor.
Mimar Doğan Hasol Japonya’daki uygulamayı anlatıyor...
Gökdelen dikilince güneş kesilen ev ve apartmanlar doğal olarak eskisine göre daha zor ısınıyor. Daha çok yakıt harcıyor...
İşte o yüzden gökdeleni diken çevresindeki binalara “Güneş hakkı” adı verilen bir ödemede bulunurmuş. Yüklü de bir paraymış bu. Türkiye’de kimsenin böyle bir uygulamadan söz ettiğini duymadık. Bizde teamül; hakları yenenler susup oturuyor...