Türkiye ekonomisi son bir yılda net 139 bin kişilik istihdam yaratmış...Öte yanda çalışabilir yaştaki nüfusta 866 bin kişilik artış olmuş...Bu durumda işsiz sayısının çok miktarda artmış olması gerek...Peki nasıl oluyor da TÜİK'e göre işsiz sayısı azalıyor?Çünkü "İş arıyorum" diyenlerin sayısı sadece 60 binde kalmış.Bu nasıl oluyor...Mustafa Sönmez bu sonuca "tanımlama oyunu"yla varıldığını belirtiyor.Ona göre TÜİK, "İş aramaktan umudunu kesen ama iş olsa çalışırım" diyenleri işgücü içinde saymıyor. Mevsimlik işgücünü de öyle. Sönmez'e göre yüzde 8,8 gösterilen işsizlik bu yüzden aslında yüzde 19,9'dur... İşsiz sayısı gösterildiği gibi 2 milyon 215 bin kişi değil 5 milyon 341 bin kişidir... İşsiz sayısı azalmamakta, tersine artmaktadır.Acaba TÜİK diğer hesaplamaları dürüst yapıyor mu? Yoksa hesaplar iktidarı başarılı gösterme esasına göre mi düzenleniyor? Sorunun yanıtı zor olmasa gerek... Kısa adı TÜİK olan Türkiye İstatistik Kurumu'nun hesaplarına göre geçen yıl mayısta yüzde 9.2 olan işsizlik oranı bu yıl yüzde 8.8'e düşmüş. İyi haber... Demek işsizlikte düşüş var.. Diye sevinmeye kalmıyor... İktisatçı Mustafa Sönmez dostumuz bu hesaplamada bir katakulli olduğunu fısıldıyor... Lübnan'a asker gönderilmesini savunan AKP'li Dengir Mir Mehmet Fırat, "Pokerde ya kâğıt olursunuz ya oyuncu" demiş. Kumar oynamak şart mı? Son hazırlıklar tamamlandı... Bulgaristan 2007 yılında AB'ye tam üye oluyor. Bizim aklımıza 50'li, 60'lı, 70'li yıllar geliyor. Demirperde ülkesi Bulgaristan'a giden gazeteciler kızların bir blucin ya da naylon çorap için yatmaya hazır olduğunu anlatır, ülkemizdeki özgürlük ve refahı öve öve bitiremezlerdi. Komünist rejim kötü, bizim rejim iyiydi. Bulgaristan Batı'nın düşmanı, biz ise dostu, hatta jandarmasıydık. 1989'da duvar yıkıldı. 18 yıl sonra Bulgaristan AB'ye üye oluyor. Biz dışarıdayız. Neden? Üretmek yerine, borç, avanta, kurnazlık peşinde koştuk da ondan. Bulgaristan ve biz "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" değil artık, "Yakılmak bir ağaç gibi tek ve çaresiz ve bir orman gibi kalleşçesine." Kadıköy'de salı günleri kurulan pazar trafiği altüst eder, o gün Kadıköy'de bir cehennem azabı yaşanır. Bu tamam... Anakent Belediyesi geçen yıl pazarın kurulduğu alanı yeniden düzenleme kararı aldı. Bu da tamam. Ancak düzenleme ne şekilde olacak, o pazardan ekmek yiyen esnaf nerede tezgâh açacak? İşte bu açıklanmadı. Kadıköy salı pazarı pazarcıları dün ağlamaklıydı. Çünkü kendilerine önümüzdeki hafta pazarın artık kurulmayacağı bildirilmiş, "Peki biz ne yapacağız?" soruları ise yanıtsız kalmış. Sorunlar çözümlenirken insanları unutmak... Anakent bunu sık sık yapıyor... Kadıköy pazarı... Bizlerin şöyle yazıverdiği, sizlerin okuyup geçiverdiği haberlerde bazen o kadar çok hata var ki? Mehmet Ali Kılıçbay, "Şu Benim Ülkem" adlı güzel kitabında günlük hayatımızı çarpıcı örneklerle elekten geçirirken bir gazete cümlesini ele alıyor:"Erdal Erzincan önderliğindeki kurulan ve 25 kişiden oluşan Bağlama Orkestrası, 2 senelik çalışma süreci ardından Türk halk müziğinin çokseslilik ihtiyacına karşılık veren bir projeyle sahnede."Bakınız bu cümlede hangi hatalar gizliymiş:- Türk halk müziğinin "çokseslilik ihtiyacı" diye bir şey yoktur. Birkaç istisna dışında tüm dünyanın halk müzikleri tekseslidir...- Halk müziği çoksesli hale getirilirse halk müziği olmaktan çıkar, halk müziğinden esinlenen çoksesli müzik olur...- Çoksesli müzik çalgı sayısının artmasıyla değil farklı ses sayısının birden çok olmasıyla ortaya çıkar...- Her çalgı grubuna orkestra denilmez. Orkestra çoksesli müzik yapmak için farklı çalgılardan oluşan gruptur...- Senfonik müzik yapacağı da söylenen grubun böyle bir olanağı yoktur. Senfonik müzik bir orkestranın tamamı için bir program dahilinde yazılan ve farklı sesleri belli armoni içinde tutan müziktir. Türk halk müziğinin tek sesi içinde, kanon yoluyla ses kaymaları yapılsa bile senfonik müziğe ulaşılmaz. Çoksesli yazı... Çeşme'den canhıraş bir feryat geliyor... Bir kitapçı diyor ki:"İlçemizde 3 kitabevi var. Bu kitabevlerinin ikisinde açık açık korsan kitap satılıyor... Orjinal fiyatı 19 YTL olan 'Efendi - 2' isimli kitabı 10 YTL'ye satıyorlar. Yeni kitapların hepsi yüzde 50 indirimli. Bu mümkün değil, çünkü yayınevleri yüzde 45 ile kitap veriyor. Yayıncılar Birliği'ne, Çeşme Cumhuriyet Savcılığı'na, Çeşme Kaymakamlığı'na ve Belediye'ye defalarca başvurduk. Emniyet Müdürlüğü bilirkişilerinin olmadığını, kitapların bandrollü olduğunu, korsanla orijinali ayırt edemediklerini söylüyor. Peki bu durumda biz ne yapalım? Biz de mi korsan satalım? Yoksa batalım mı?" m.asik@milliyet.com.tr Çeşme'de korsan