- BM'nin barış gücüyle ilgili iki ayrı görev tanımı vardır; biri peace making, yani barışı sağlamak... İkincisi peace keeping, yani barışı korumak. Birinde sağlanmış olan barışın korunması... Diğerinde ise çatışmayı sona erdirmek için bizzat çatışmanın içine girmek söz konusudur. Eğer oluşturulacak Barış Gücü'nün görev tanımı barışı sağlamak olarak yapılırsa Türkiye bunun içinde kesinlikle yer almamalıdır. Çünkü bugünkü koşullarda bölgede barışı sağlamak dendiğinde ilk akla gelen Hizbullah'ı silahsızlandırmak olacaktır. Bunun da anlamı Amerika ve İsrail adına Hizbullah'la çatışmaya girmek demektir.* * *Görüldüğü gibi... Lübnan'da bize yakıştırılan görev hayli tuzaklıdır... Kaldı ki 3 askeri kaçırıldı diye Lübnan'da 370 masum sivili öldüren İsrail'in ve arkasındaki ABD'nin barış istediğine inanmak için makul bir sebep de yok... ABD ve İsrail bir İran saldırısının hazırlığını yapıyor. İran'a destek olarak İsrail'i tehdit edebilecek iki güç var: Hamas ve Hizbullah... Türlü bahanelerle bu iki örgütün defteri dürülmek isteniyor. Oyun budur. Barış falan hikâye... İsrail - Lübnan arasındaki gerilimin azaltılması için NATO öncülüğünde bir "uluslararası güç" oluşturulmasından söz ediliyor. Bu gücün kumandasının Fransa veya Türkiye'ye verilebileceği kaydediliyor... Türkiye, bu güçte yer almalı mı? Soruya CHP Milletvekili İnal Batu'nun yanıtı: İsrail Hahamlar Şûrası, savaş sırasında sivillerin katledilebileceği yönünde fetva vermiş. Bu fetva Hitler'i de aklamıyor mu? Sanayi Bakanı Ali Coşkun açıkladı... 2003 yılında 191 bin 981 olan taksici sayısı 2005'te 109 bin 200'e düşmüş. 2 yılda neredeyse yarı yarıya bir azalma söz konusu... İyi de neden? Soruya TESK Basın Danışmanı Aydoğan Kılınç'ın yanıtı;- Benzin pahalanıyor. Vergiler artıyor. Vatandaş daha az taksiye biniyor. Bu arada taksicinin can güvenliği sağlanamıyor. O yüzden mesleğe ilgi düşüyor. Taksilerdeki azalma şimdilik daha ziyade taşra kentlerinde görülüyor. Büyük kentlerde de yakında hissedilecek. Taksi azalıyor... Yeni Şafak dün Başbakan Erdoğan'la ilgili "BM'den daha etkili" manşetini atmış, liderin başarılarını görmeyenleri mahcup etmişti. Gazete şöyle diyordu:"Uluslararası politikada Türkiye'nin yıldızı parlıyor. Başbakan Erdoğan önce Ortadoğu krizi için kilit isim oldu, ardından PKK ile mücadele konusunda ABD'den 'somut adım' sözü alarak iki önemli adıma imza attı."Hazin olan nedir biliyor musunuz? Böyle parlak bir liderin danışmanının ABD'ye gidip, "Onu deliğe süpürmeyin" diye ricacı olması... BM'den de etkili! Haber, yorum ve karikatürler dava konusu olur ama masal da dava konusu olur mu? Olmuş.Haftalık "Şarköy'ün Sesi" gazetesi yazarı Yakup Önal hakkında "Büyüklere Masallar - Pinokyo ve Dokuz Cüceler" başlıklı masallar yayımladığı için Şarköy Asliye Ceza Mahkemesi'nde "hakaret" davası açılmış.Davacı olanlar... Masallarda kastedilenlerin kendileri olduklarını savunan Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) Belediye Başkanı Can Gürsoy ile Belediye meclis üyeleri..."Bir varmış, bir yokmuş... Ülkenin birinde, deniz kenarında bulunan Şarki adlı kasabasında Pinokyo adlı bir başkan varmış. Pinokyo'nun her kararına 'emme basma tulumba' gibi onay veren 9 cücesi varmış" sözleriyle başlayan masal, şöyle devam ediyor: "Bizim başkan Pinokyo, büyük umutlarla geldiği kasabasında 'sizi çamurdan kurtaracağım' diye sözler vermiş. Şu tarihte yollarınız asfalt olacak demiş. Ama gel zaman, git zaman kışın çamurdan yakınan Şarki halkı, yazın da sıcak havalarda tozdan pencere açamaz olurmuş. Aylar geçmiş, ne yol yapıldığı varmış, ne de ses çıkaran. Şarki halkı yalnızca, başkanın biraz daha burnuna bakıp, 'umarız sözünde durur da burnunun üzerine çakılıp düşmez' dermiş."Masal böyle uzayıp gidiyor. İçinde yolsuzluklar da geçiyor. Yakup Önal'ın 21 yıla kadar hapsi isteniyor... BİA Ajansı'nın bildirdiğine göre, gerçek olaylardan esinlenerek masal yazan Yakup Önal bu sonuca hayli şaşırmış bulunuyor. Davalık masal... Basında sansürün kaldırılışının 98. yıldönümünü kutluyoruz... Artık yazılar makaslanmıyor, gazeteler yoktan sebeplerle kapatılmıyor... Ama ceza yasasında gazetecileri hapisle tehdit eden maddeler hâlâ ve çok miktarda mevcut... Güç odaklarının ve iktidarın baskıları gazete ve gazetecileri otosansüre sevk ediyor. Bütün bunlara karşı mücadele verilebilir. Ama bu mücadele yalnızca gazetecinin çabası ile yürümez. Halkın da doğru bilgiyi talep etmesi gerekir. Eğer halk uyumaya niyetliyse, basın özgürlüğü lüksten öteye gitmez... m.asik@milliyet.com.tr Basın ve sansür