Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) denince akla ilk gelenlerden biri bu okulun meşhur “İnek Bayramı”dır. İnek Bayramı denince de, fakültenin her bir bölümünün okuduğu... Kendi bölümünü ve öğrencilerini yüceltip, her türlü çamur atmayı mubah sayarak öteki bölümleri yerin dibine geçirdiği... “İnek Bayramları”nın olmazsa olmazı “fermanlar” gelir.
Dün sona eren bu yılki İnek Bayramı’nda “İktisat Bölümü”nün okuduğu ferman mı? Özetle, buyurun:
İşletme Bölümü’ne (Ki bakkal olarak nitelenirler)
“Mektebin en vasıfsız, en vasat, bişuur bölümünden başlayalım. Ey bakkal bozuntuları... 4 sene boyunca Ilgaz gezilerinde, work and travel’larda cirit attınız. Dandik derslerinizin birine bile girmeyıp padişahınız Celal - ül Göle (Okul Dekanı) ile onun vezir -i azamı Yalçın’dan medet umdunuz. Bırakın finansal piyasaları; Mülkiye kantininde kahvenin sade ile sütlüsü arasındaki maliyet farkının analizini bile yapamadınız bre vasıfsızlar. Küresel krizden veresiyelerle, tezgâh altılarla çıkmayı uman ezikler, boşuna çırpınmayın. Babanızın sayesinde teğet geçmeye başlayan felaket - ül - muazzam, fiş bile vermediğiniz uğursuz dükkanınızı cenabete çevireli çok oldu... Gerek bilançonun gerekse “çarpık” ilişkilerin pasif tarafında yer alan homo bakkaluslar... Ey, LM eğrisini Philip Morris’in türettiğini zanneden, 18 yaş altına sigara satan acizler.”
Uluslararası İlişkiler Bölümü’ne (Ki, züppeler olarak nitelenirler.)
“Ey züppeyun. Sizin gibi ismi hoş, içi boş, başıboş, nahoş, erkekleri sarhoş, kızları kokoş garibeler olmasa bu okul hiç çekilmez. Ey Dışişleri Bakanı’nın adını Davut Güloğlu zanneden Sakarya monşerleri. Sizin kıt aklınıza kalsa Ermeni protokolünü Nalbantyan’la değil Kraliçe Manukyan’la imzalardınız. Arka bahçe çimlerinde oturmaya alışık olduğunuz için İsrail’deki koltuğun alçaklığını haliyle fark edemediniz.”
Çalışma Ekonomisi Bölümü’ne (Ki, ameleler olarak nitelendirilirler.)
“Ey Mekteb -i Mülkiye’nin yüz karası, YÖK’ün ihraç fazlası, anlı, şanlı, ihtişamlı Mülkiye’nin lümpenleri, eşantiyon bölümü, teselli ikramiyesi, ek kontenjanı, yetersiz ve etkisiz elemanı ameleler, BBG evini aratmayan numune tipler. TEKEL işçilerine destek olmak için gittikleri çadırlarda sigara otlanan, tüyü bitmemiş yetimlerin akşam yemeğine ortak olan...”
Okurumuz İlgi Bilge 10 günlük Avrupa gezisinden döndü... Gönderdiği notta diyor ki: “10 gün gazete okuyamadım. Dönüşte şöyle bir baktım; bu 10 günde hem çok şey olmuş hem hiçbir şey olmamış...”
Ot atmak serbest!
Yolu Kahramanmaraş’a düşen bir okurumuz:
- Kentte içki içecek yer kalmamış, dedi gönderdiği notta, içkinin yerine ot kültürü gelişmiş...
Belediye başkanlarının içki ruhsatı vermemesi sonucu içki veren sadece iki otel kalmış. İki de birahane varmış. Peki içki nerede içiliyor?
Genellikle evlerde ya da anayolun kenarına çekilen otomobillerin içinde. Okurumuz diyor ki:
- Tabii içki zorlaşınca ot atmak gelişmiş... Çoğunluk ot atıyor...
O da ne demek diye sorarsanız.. Biz de bilmiyorduk. Kahramanmaraş muhabirimize sorup öğrendik...
Efendim, deli tütün diye özel bir tütünle meşe külünün karıştırılması sonucu elde edilen toz, kağıda sarılıp alt dudak içi ile dişlerin arasına sıkıştırılıyor... Orada 15 - 20 dakika durunca çeneden başlayarak vücuda uyuşukluk yayıyor. Bir çeşit esrar etkisi yapıyor. İşte buna ot atmak deniyor. Ot atanların sayısı hızla artıyormuş. Vatandaş alkolden kurtulmuş... Otçu olmuşlar...
Komplo kaseti
Deniz Baykal’la ilgili “seks kaseti” iddiasını yandaş medya büyük ölçüde görmezden geldi.
Vakit, Star, Bugün, Zaman habere birinci sayfalarda yer vermedi. Yeni Şafak iki sütun verdi. Taraf komployu kuranlara çattı. Acaba etik kaygısı mı?
Keşke öyle olsa... Ama talimatın yukarıdan geldiği, Başbakan Erdoğan’ın haberi duyar duymaz kurmaylarına “Çektirin şunu yayından” talimatını verdiği yaygın biçimde söyleniyor.
Anlaşılıyor ki Tayyip Erdoğan, Baykal’ın koltuğundan devrilme ihtimalinden rahatsız oldu.
Özgür medyada ise öfke ağır basıyor.. Hem komploya öfke, hem Baykal’a öfke... Bazı meslektaşlar dün Deniz Baykal’ı istifaya davet ettiler... Sebebi kasetteki hanımın sıradan biri olmaması... Baykal zor bir kararın arefesinde görünüyor...
Dışarıdan “sarımsak, pirinç, şeker, mısır, barbunya, mercimek, arpa, buğday” ithal ediyormuşuz.
Tarım Bakanı “M. Mehdi Eker” soyadını “İthaleder” diye değiştirse iyi eder!
Akif Kökçe
Çiçekli iddia...
Albay Dursun Çiçek “Ben Erzincan’a gitmedim o otelde kalmadım” dedi durdu...
Ama kimse inanmadı...
Çünkü iddianamenin ek klasöründe otel kayıtlarının fotokopisi vardı.
O kayıtlarda Dursun Çiçek’in 28 Mart gecesi Konak Mazlum Oteli’nin 212 numaralı odasında kaldığı görülüyordu.
Erzincan Ergenekon iddianamesinde Albay Dursun Çiçek’in 28 Mart 2009’da Erzincan’a gelip Başsavcı İlhan Cihaner’le görüştüğü iddia ediliyordu. Otel kaydı bunun ispatıydı. Bu görüşmeden sonra Savcı Cihaner ile Üçüncü Ordu Komutanı Saldıray Berk ve diğer sanıklar bölgede Dursun Çiçek imzalı “İrtica ile Mücadele Planı”nı uygulamışlardı.
Oysa dün yazdığımız gibi... “O Çiçek başka Çiçek” idi. Akşam gazetesi de dün geniş bir haber yapmış, öteki Çiçek’i bulup konuşmuş.
28 Mart’ta Erzincan’daki Mazlum Otel’de kalan Dursun Çiçek, 33 yaşındaki inşaatçı Çiçek’ti. O tarihte otelde kaldığını açıklıyordu. İlginç hatta dehşet verici olan, inşaatçı Dursun Çiçek’in 1977 doğumlu olduğu ve kimlik numarası otel defterinde kayıtlıyken bunun görmezden gelinmesi, iddianamede Erzincan’da kalanın Albay Dursun Çiçek olduğunun öne sürülmesi ve suçlamaların bu görünür hata üzerine kurulmasıydı.
Nasıl olur da bu kadar basit bir araştırma yapılmaz? Nasıl olur da kimisi hapiste olan onca insan bu kadar belirgin bir ihmalin kurbanı yapılır? Bu nasıl adalettir?
Alman Die Welt yazmış: “Türkler ABD’deki krize kıs kıs gülüyor”
Bizim ağlanacak hale gülmek gibi bir alışkanlığımız olduğunu bilmiyorlar anlaşılan...
Haldun Ertem