"Küreselleşmeciler, bizi 'statüko' ile 'değişim' arasında sıkıştırdılar. İkisi arasında tercih yapmaya zorladılar. Sosyal devlet sayesinde elde ettiğimiz parasız eğitim, parasız sağlık gibi pek çok kazanımla birlikte bizim de şikâyetçi olduğumuz banka hortumlamalarını, verimsiz KİT'leri, üretemeyen köylüyü, hantal bürokrasiyi, vs.'yi de statüko, eski düzen diye tanımladılar. Bunun karşısına tek seçenek olarak kulağa hoş gelen ama içeriği belirsiz 'değişim'i koydular. Değişimle birlikte gelinen nokta şu oldu: Eskiden örneğin bir öğretmen, maaşıyla iyi kötü geçinebilirdi. Değişimle birlikte ikinci iş yapmak zorunda kaldı. Yasak olmasına karşın buna resmen göz yumuldu. Daha kötüsü öğrencisiyle parasal ilişkiye sokuldu. Özel kurslarda evinde özel ders verip parasını almaya mecbur bırakıldı.Statüko zamanında çocukların eğitim masrafları anne babalar için bugünkü kadar sorun değildi. Çünkü çocuklar genellikle parasız devlet okullarında okurdu. Değişim süreciyle birlikte devlet okullarının kalitesi düşürüldü, özel okul, özel kurs, özel dershane masrafları çıktı.Statüko döneminde herkes devletin verdiği sağlık hizmetlerinden iyi kötü yararlanırdı. Giderek o sektör de çökertiliyor. Parasız tedavi gitgide imkânsızlaşıyor. Eskiden iyi kazanan kesimde yer alan doktorlar da bu süreçte fakirleşti, etik olmayan yollara saptırıldı. 'Değişim'le birlikte işçinin, köylünün, memurun, öğretmenin, doktorun, kısacası namusuyla kazanan ve yaşayan emekçi kesimlerin yaşamları olumsuz yönde değişti. Değişmeye direnenler statükocu diye aşağılandı. Hâlâ da aşağılanıyor." Prof. Birgül Ayman Güler, önceki akşam Uğur Mumcu Vakfı'nda "Devletin Başkalaştırılması" konulu konferansında küreselleşmeyi ve küreselleşme sonucu yaşamımızda meydana gelen değişimleri anlatırken şunları söyledi... Maliye Bakanlığı, "vergi affı" tasarısı hazırlamış. Memlekette ne kadar çok vergi kaçıran var ki, o kadar af çıkmasına rağmen sonu bir türlü gelmiyor... Meslektaşımız, geçen gün Ankara - Eskişehir yolunda bir benzin istasyonundan benzin alıyordu. Az ileride Bayburt Milletvekili Ülkü Güney'i görünce pompacı delikanlıya kültür sınavı uygulamak istedi:- Arkadaş, şu beyin kim olduğunu biliyor musun?- Bilmez miyim abi, Bayburt Milletvekili Ülkü Güney.- Valla bravo. Peki nereden tanıyorsun kendisini?- Nereden olacak abi, insan kendi patronunu tanımaz mı? Meslektaşımız, Ülkü Güney'in ek iş olarak milletvekilliği yaptığını bilmiyordu, öğrendi. Kültürlü pompacı! Ertelenen yeni TCK'da, basın örgütlerinin eleştirdiği 15 madde aynen kalmış. Ertelemeyi, "Gazeteciler cezaevine girmeden önce özgürlüklerini biraz daha yaşasınlar" diye yapmışlar meğer... Almanya Başbakanı Schröder'in Türkiye'de ne yaptığını Alman Süddeutsche Zeitung gazetesi güzel değerlendirmiş:- Schröder, Türkiye'de duygusal masaj yaptı...Schröder, Türkiye'de bir şey vermeden birçok şey aldı. 22 Mayıs'ta Almanya'da Kuzey Ren Vestfalya eyalet seçimleri var. Türkiye'deki dostluk görüntüsü Schröder'e gurbetçi oylarını getirecek mi? Öyle olacağı umuluyor.Almanya'da çifte vatandaş olup ülkeden atılmayı bekleyen 50 ile 100 bin arası vatandaşımızın durumunda bir ilerleme haberi yok.Alman vatandaşlığına geçip 2000 yılından sonra Türk vatandaşlığına dönerek çifte vatandaş olanlar topun ağzında.Schröder, "Türken raus" diyerek oy toplayan rakiplerine oy kaptırmamak için bu konuya giremedi anlaşılan.... Erdoğan'ın da Schröder'i memnun etmekten başka hedefi olmayınca... Duygusal masaj... "Vekâleten" çalışan üst düzey bürokrat sayısı 300'e yaklaşmış ! Zaten hükümetimiz de memleketi "vekâleten" yönettiği için çok da önemli değil... AB üyesi 25 ülke, 26 Nisan'da toplanarak Türkiye'nin 3 Ekim'de müzakerelere başlayabilmesi için yerine getirmesi gereken şartlar konusunda "Ortak tutum belgesi" adlı bir metin hazırladılar. Metin halen ne hükümet ne medya tarafından kamuoyuna duyurulmuş değil...Çünkü halka söylenen yalanları ortaya çıkarıyor.Metinde, Türkiye'nin Kıbrıs Rum Yönetimi ile ilişkilerini normalleştirmesi talep ediliyor. Ardından ticaret ve taşımacılıkta Rumlara kapıların açılması isteniyor.Rum yönetiminin uluslararası örgütlere katılmasını engellemekten vazgeçmemiz gerektiği ekleniyor.Sonuç olarak... Türkiye'nin Ankara Anlaşması Ek Protokolü'ne Kıbrıs Rum Yönetimi'ni dahil etmesinin bu ülkeyi tanıma anlamına geldiği netleşiyor.Hükümet, Kıbrıs'ı tanıdığının ya farkında değil ya da bunu iç kamuoyuna sindire sindire anlatmak için manevralar yapıyor. Bundan sonra ne olacak?Kıbrıs Rum Yönetimi'ni Kıbrıs'ın meşru hükümeti olarak tanımak demek, KKTC'yi tanımamak, KKTC'ye uygulanan ambargoya katılmak ve KKTC'deki Türk askerini geri çekmeye başlamak anlamına geliyor...Türkiye, KKTC'den mal ithali bile yapamayacak, bu işlem ancak Rumların izni ve onayı ile gerçekleşecek.Üstelik yapılacak teslimatların ucunda tam üyelik falan da yok...Kıbrıs, "Bizi AB'ye alacaklar" hayali karşılığında Rumlara teslim ediliyor...Halk henüz durumun farkında değil. Ama elbet uyanacak. Bakalım neler olacak. m.asik@milliyet.com.tr Kıbrıs'a veda