Bizim “Aydın”lar gündemin tepesinde... Aydın kime derler? Weber’e göre:
“Yaşadığı dönemin koşullarını iyi analiz edebilen, düşünen, üreten, ürettiklerini paylaşan, çağı yakalamış ve hâtta aşmış, içinde yaşadığı topluma yabancılaşmadan ve her zaman toplumunun önünde olarak onun değişimine ve ilerlemesine katkı sağlayan insan tipi...”
Aydın “bağımsız”dır...
Jean Paul Sartre, “Aydınlar Üzerine” adlı eserinde şöyle diyor:
“Çelişkisinin doğası, aydını, zamanımızın bütün çatışmalarında taraf olmaya zorlar; o, kendisinin de ezilenlerden olduğu bilinciyle, her çatışmada ezilenlerin safında kendini bulur.”
Bir okurumuz soruyor:
“Bugün Ermenilerden özür dileyerek kendi kendilerini aydın diye tanımlayanlar, Türkiye’nin ekonomi, yolsuzluk, eğitim, sağlık konularındaki devasa problemler karşısında böylesine bir inisiyatifin içinde hiç yer aldılar mı? O devasa sorunlar ki, neredeyse hepimizi yutup götürecek...”
Aydınlar 70'lerde Türk halkının sorunlarını tartışırdı... Ekonomi, tarım, sanayi, sosyal sorunlar vs... Aydın onlardı; AB'nin dayatmalarının taşaronluğunu yapanlar ya da diyaspora adına kaleyi içten fethetmeye çalışanlar değil. Aydın özgür düşünür. Halkının yanındadır. Beklentilere ve çıkar hesaplarına göre hareket etmez... Dışardan güdülmez...
Krizmatik fıkra
Adam “patronun odasına” girmiş:
- Maaşıma zam istiyorum... Peşimde
3 büyük şirket var.
Patron “Hangi şirketler?” diye sormuş.
- Elektrik İdaresi, Sular İdaresi ve
Doğalgaz İdaresi...”
Hasan Erel
"Yeni Parti" bugün Ankara'da ilk genel kurulunu yapıyor... "Bizkaçkişiyiz.com" üyelerince oluşturulan Yeni Parti'nin genel başkanlığına halen hapiste bulunan gazeteci Tuncay Özkan'ın seçilmesi bekleniyor... Yeni Parti demokrasiye hayırlı olsun...
İsrail dün Hamas'a misilleme bahanesiyle 205 kişiyi öldürdü... İsrail böylece Hamas'tan çok daha azılı bir terörist olduğunu gösterdi. Görüşü sorulan ABD yeni Başkanı Obama'dan ise ses çıkmadı. Ondan da umut yok...
İran da olunamazmış...
Balıkesir Müftülüğü’nün hazırlayıp camilerde okuttuğu hutbede, yılbaşı kutlaması “rezalet” olarak adlandırılıyormuş. Dün telefon açan okurumuz İstanbul’da gittiği camide benzer bir hutbe dinlediğini anlattı telefonda. Şimdi biraz unuttuk ama... 1990’larda dinci basınla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı da yılbaşı kutlamalarının gavur adeti olduğu yolunda propaganda yapardı. O yıllardan birinde yılbaşına doğru The Marmara Cafe’de patlatılan bombayla arkadaşımız Onat Kutlar ve Yasemin Cebenoyan’ı kaybettik. Son yıllarda Diyanet İşleri uygarlaştı. Ama camilerde anlaşılan eski hikâye devam ediyor... Sonra da mahalle baskısı adı verilen, faşizan baskıların nasıl olup da toplumda taban bulduğu merak ediliyor... Yıllardır dinci basın, diyanet, dinci siyaset tornasından geçirilen toplum başka hangi biçime girecekti ki...
Sık sık “Türkiye İran oluyor” diyoruz... İlahiyatçı Profesör Yaşar Nuri Öztürk, “Türkiye İran oluyor” diyenlere kızıyor. Diyor ki:
“İran aslında, beni de Türkiye’ye benzetecekler diye korkuyor. Bir misal olarak İran’daki tesettüre bakalım. İran’da tesettüre ‘hicap’ (örtünme) denir. Bu tesettürde, saçlar görünmeyecek diye bir zorunluluk yoktur. Bizde dayatılan türbana gelince, bu kilise kıyafeti Hz. İsa’nın dinini yozlaştıran St. Paul’un icadı bir rahibe kıyafetidir. Bunun içindir ki, İran bugün şunu diyebiliyor:
‘Türkiye Müslüman bir ülkedir ama dışarıdan yönetilmektedir. Örtünme meselesi dinin dışına itilmiş, siyasal bir simge haline getirilmiştir. Türkiye, Amerika ve Brüksel ne derse onu yapmaktadır. Petrolü de yok; aman kendisini dışarıdan yönettiren bu rejim bana bulaştırılmasın!’
Aslında pratiğe bakarsanız yüz bin camisiyle, din sektörüne harcanan 2 katrilyon YTL ile Türkiye İran’dan daha fazla bir din devleti yapılıvermiştir...”
Böyle diyor Yaşar Nuri Hoca... Peki artık ne diye bağıralım sokaklarda; “Türkiye İran bile o- la- ma- ya- cak” diye mi?
AKredite!
Muhabir kardeşimiz önceki gün randevu aldığı bir bürokratla görüşmek üzere Devlet Planlama Teşkilatı’na gitti.
Danışmadaki görevli basın kartını aldı, çekmeceden çıkardığı bir listeyle karşılaştırdı:
- Özür dilerim efendim dedi, sizin binaya girmeniz yasak.
- Yasak mı! Peki sebep?
- Siz Başbakanlık tarafından akreditasyonu iptal edilen gazetecilerdenmişsiniz.
- İyi de burası Başbakanlık değil ki.
- Evet ama biz de Başbakanlığa bağlıyız.
İşte Erdoğan demokrasisindeki basın özgürlüğü...
Atabek
Cumhuriyet yazarı Doktor Erdal Atabek, aynı zamanda bir filozoftur da... Özel internet sitesinde ona ait şu özgün özdeyişlere takıldı gözümüz:
İnsanın gölgesi, kendisinin değil, ışığındır. Işık biter, gölge gider.
Bir su bardağının büyük bir çağlayandan alacağı, bir bardak sudur.
Başarı, sonuca ulaşmak değil, hedefe varmak için gösterilen dürüst çabadır.
Dogmanın yanıtları vardır, soruları yoktur. Bilimin ise soruları vardır, yanıtları yoktur, onları insanlar arayıp bulacaktır.
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025