Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Bunca yaşımıza geldik şu demokrasiyi hâlâ öğrenemedik galiba. Kimi meslektaşlara bakıyoruz... Onlar adeta anadan doğma demokrat. Bütün siyasal gelişmeleri demokrasi kantarında tartıyor, bütün yazılarına demokrasi ile başlayıp demokrasi ile bitiriyorlar. Sevgi ve saygıları dorukta...
Ancak tuhaftır. Aynı arkadaşlar halkın yüzde 65'inin tepki göstermesine rağmen Türkiye'nin Irak'a asker göndermesini destekliyor.
ABD'nin uluslararası hukuku hiçe sayarak Irak'ı işgal etmesini eleştirmedikleri gibi bu işgale Türkiye'yi de ortak etmek için çırpınıyorlar. Tuhaf bir şey...
Uluslararası hukuk, BM ilkeleri, insan hakları, halkların kendi kaderini tayin hakkı gibi evrensel ilkeler onları hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
Demokratlığın sınırı Amerika'nın çıkarlarının başladığı yerde mi biter?
Bir demokrat uluslararası planda hukuksuzluğu savunabilir mi?
Bir ara şu çelişkileri de izah ediverseler...

Mücadele eden yenilgiye uğrayabilir, mücadele etmeyen zaten yenilmiştir.


Bu yıl öğrencilere ücretsiz dağıtılan kitaplar imla hatalarıyla doluymuş.
Önemli değil... Birer de imla kılavuzu dağıtırlar, olur, biter.


OECD üyesi 32 ülke arasında yapılan eğitim araştırmasında Türkiye son sıralarda yer almış. Seçim sonuçları da onu gösteriyor.


Profesör Tahir Balcı aynı bedende Recep, Tayyip ve Erdoğan adlarında üç ruh bulunduğu kanısında... Sebebini izah ediyor:
Recep Bey İmarzede'lere "Paranı devlet bankasına yatırsaydın kardeşim" dedi.
Tayyip Bey bir gün sonra "Devlet bankacılık yapamaz" diyerek ikinci kişiliğini konuşturdu.
Erdoğan Bey ise orta yolu buldu:
"Garanti kapsamındaki mevduatı 20 bin Euro'ya indirmek gerek."
Acaba hangisi doğru söylüyor? Bence dördüncü kişilik... O bu çelişkili söylemlerle "İslami finans kurumları"nı işaret ediyor; ben buna inanıyorum.

CHP'nin geçenlerde yapılan Bursa İl Kongresi'nde meslektaşımız Orhan Kaplan ile emekli Vali Yardımcısı Ferhat Baştürk salona göz gezdiriyorlardı. Salonda hiç genç yoktu. Derken bir kenarda 25 yaşlarında bir gence gözleri ilişti. Yanına gittiler:
- Merhaba genç arkadaşım hangi ilçedensin?
- Ben emniyettenim, dedi genç adam.
Ferhat Bey kısa bir şaşkınlıktan sonra:
- Fark etmez ben de öyle sayılırım, dedi yürüdü...

Haber dün Milliyet'in manşetindeydi... Adalet Bakanı Cemil Çiçek yargıç ve savcılara çağrı yapıyor:
- Banka boşaltan adam önce tedbir alıp yatını katını yanında çalışanların üzerine geçiriyor, hâkimler bunlara el koysun, benden tam destek, diyordu.
Yargıçlar malum.. Adalet Bakanı'nın desteğine veya kösteğine göre değil kanunlara göre hareket eder. Cemil Çiçek her gün kulağa hoş gelen laflar üretmek yerine bir an önce hortumu kesecek yasaları çıkartsa iyi olmaz mı?
Kaldı ki yeni yasa çıkarmadan önce, hortum davalarını belli mahkemelere toplamak gibi alınacak pratik önlemler de vardır. Bu önlemlerin alındığına da tanık olunmamaktadır.
Bankaların battığı 2000 - 2001 yıllarında hortumculara ait uzun mal mülk listeleri yayınlandı. Bu mallara tedbir kondu. Şimdi ise aynı kişilerin haczedilecek mallarının olmadığı söyleniyor. Neden? Çünkü arada hortumcuların malları üzerindeki tedbirler kısa süreliğine kaldırıldı, bu sürede mal mülk satıldı, kalan çerçöpün üzerine tekrar tedbir konuldu.
Cemil Çiçek hangi yargıçların bu tür kuşkulu kararlar aldığını inceletse ve gereğini yapsa çok iyi olmaz mı?
Dahası... Kendileri de bilir ki bankalar "siyasetçi - bürokrat - hortumcu" işbirliği ile soyulmuştur. Ciddi önlem isteniyorsa yapılacak ilk iş "Dokunulmazlıkları kaldırmak" tır. Çiçek neden hiç bu konuya girmiyor?

Türkiye Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu "Greco"ya üye olmuş. Serbestten Greco'ya geçtik.