Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cumhuriyet Kitapları güzel ve özenli yayınlar çıkarıyor... Bunlardan biri de Alev Coşkun imzalı; “Yeni Mandacılar”. Kimmiş bu yeni mandacılar? Kitapta çizilen resmi özetleyerek aktaralım:
Bunlar Atatürk’e karşıdırlar. Kemalizmi hiç sevmeyen laiklik ilkesini beğenmeyenlerdir, dindar değil ama dincidirler.
Bunlar körü körüne AB’ye bağlıdırlar. AB ne derse doğru olduğuna inanırlar.
Bunlar AB’nin fonlarından beslenirler... ABD ve Avrupa vakıflarınca desteklenirler.
Bunlar 301. maddeye çok sinirlenirler. 301. maddenin yeniden düzenlenmesine bile katlanamazlar.
Bunlar ABD aşığıdırlar... ABD’nin her yaptığı işin doğruluğuna inanırlar.
Bunlar PKK’yı terörist örgüt kabul etmeyenlerdir.
Bunlar Kıbrıs’ta “Ver Kurtulcu”durlar.
Bunlar Türkiye’nin yönetiminin Türklere bırakılmayacak kadar ciddi olduğunu yazar, çizerler.
Bunlar AKP’yi çok severler, liderlerinin gömlek değiştirdiğini öne sürerler. Onlara göre AKP reformcu, ilerici, dönüşümcü, AB’ci bir partidir, asla dinci bir parti değildir...
Bunlar demokrasiyi sadece dört yılda bir yapılan seçimlere endekslerler. AKP yüzde 47 oy aldığına göre her şeyi yapabilir, her kanunu değiştirebilir, yargıyı tarikatlaştırabilir.
Bunlar AKP’ye karşı yapılan eleştiriler karşısında sizi “askercilik”le damgalarlar. Bunlara göre AKP’yi eleştirmek darbeye çağrı çıkarmaktır.
Bunlar için en önemli duruş TSK’ye her vesileyle çatmaktır, bunlara göre türban takmak özgürlüktür.
Liste uzayıp gidiyor... Bu prototip sanırız size de hiç yabancı gelmiyor...

Haberin Devamı


Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç, sağlık hizmetlerine katkı payından muaf olmayı hak etti... Çünkü o bir “gazi” artık...
Haldun Ertem

Haliç
Bugün pazar... İstanbul’da nereye gitmeli? Aslında gezecek görecek o kadar çok yer var ki... Örneğin... Haliç’in Balat kıyısından girin, biraz ilerde Bulgar Kilisesi’ni göreceksiniz.. Baştan aşağı demirden imal edilmiş, 1800’lerde trenle Viyana’dan getirilip monte edilmiş bu şaheseri tepeden tırnağa bir süzün... İlerleyin, Eyüp’te Pierre Loti kahvesinde bir çay için, Altın Boynu’zu şöyle kuşbakışı keyifle seyredin... Öğle yemeğini üç beş kilometre ötedeki Santral İstanbul’da yiyebilirsiniz... Enfes bir müze oluşturdu orada Bilgi Üniversitesi... Ve enfes bir üniversite kampusu... Öğleden sonra çayınızı yine birkaç kilometre ötedeki Rahmi Koç Sanayi Müzesi’nde Haliç’e karşı içebilir, müzeyi gezebilir, çocukları kâh denizaltıya, kâh uçağa bindirip eğlendirebilirsiniz...  İşte size mütevazı bir pazar programı... Bir kültür gezisi...

Haberin Devamı

Belki bir gün sizin de elinizi ısıtır
dostlar, boş
durmayın, aranın... Üzerinde kimin portresi olursa
olsun,
sıcaklığı değişmez paranın...
A. Nedim

* * *

Türkiye’nin borcu katlandıkça,
iktidardakilerin de serveti katlanıyor.
Millet hem dışarıya hem iktidara
çalışıyor...
G. Elmas

Hasol
Geçen hafta Yapı Endüstri Merkezi’nin 40. kuruluş yıldönümünü kutladık... Mimar Doğan Hasol ve arkadaşlarınca kurulan Yapı Endüstri Merkezi sadece bir mimarlık ve taahhüt şirketi değil... Bu mesleğin yurt çapında gelişmesi ve sevilmesi için uğraş veren bir merkezdir. Konferanslar, paneller, sergiler, fuarlar düzenler, yayınlar yapar. Mimarlık ve İstanbul’la ilgili yerli ve yabancı yayınları bulunduran (Beşiktaş’ta) bir kitabevi vardır... Yapı Bilgi Bankası ve Sanal Mimarlık Müzesi mesleğe çok değerli katkılar sunar. 35 yıldır ayda bir YAPI dergisini yayımlar.. YAPI mimarlıkla ilgisi olmayanların da keyifle okuduğu bir özenli ve renkli yayındır. Mimarlıktaki gelişmelerle birlikte kentlerin tarihine, karakterine karşı işlenen suçları, hoyratlıkları da bulabilirsiniz içinde... Doğan Hasol bir ünlü mimar ve ticari şirket sahibi olmanın ötesinde bir Cumhuriyet beyefendisidir. Mimarlık alanındaki eşsiz hizmetleri için kendisini ve Yapı Endüstri Merkezi’nin 40. yılını yürekten kutluyoruz... Nice yıllara...

Haberin Devamı

Eğitum sistemu
Trabzonlu Temel Ağa’nın başı, sevgili torunu Eda’ya verilen ödev ile derttedir. Eskişehir’e göç eden arkadaşı Niyazi’ye başına gelenleri yazar:
“Niyazicuğum. Hani benim küçük torun var ya. Geçen akşam, geturdi ödevuni koydi onüme... Bi yandan ağlay bir yandan sızlay:
- Ha bunlari anliyamadum. O yüzden da yapamadum. Yarin ögretmen beni dovecek...
Dedum ki;
- Ağlama uşağum, bunun içun ögretmen adam dövmez. Şimdi oni çözeruk.
Fakat ne mümkün Niyazi kardaşum: Bi tirenlan, bi otobos ayni istasyondan kalkmişlar. Tiren otobostan üçte bir daha hızli gidiy. Otobos iki yerde onbeşer dakka istirahat vermiş. Tiren da bi yerde durmiş, 20 dakka su almiş. Otobos saatte 60 kilometro gidiymiş. Tiren 5 saat sonra gideceği yere varmış. Otobos ise ne vakit sonra oraya varacakmiş. Ograştum yapamadum. Uşak ağlay. Derken bubasi geldi. O da çözemedi. Diyrum oğa ki, “Damat, senun tanidugun tahsilli bi otobos şofori var ise oğa soralim, belki o bilebilur. Yahutta sabah olsun ben uşagi şoforlar cemiyetine götüreyum. Onlar arasinda belki tirenle yariş etmiş bi şofor vardur da bize nasihat verur.”
Ha, biz bi yandan da uşaga tireni tarif ediyruk. Tiren görmemşs ki... Ne anasi görmiş, ne bubasi. Ben da bi tek askerlukte Erzurum’dan Sivas’a gittiydum. Neysa kardaşum, o gece çok kizdum. Diyeceksun ki niye? Usak daha incir agacindan duti ayiramay; mezgiti gosteriyrum, hamsi diy; efendum, yumurtanun fabrikada yapilduguni sanay. Biz gelduk araba yaristiriyruk.
Yani efendi, otobos saatinda varsa ne olur, geç varsa ne olur? Gurbetten yolci mi bekliysun? Eger varacagi saat onemliysa, edersun yazihaneye bi telefon, derler sağa otobosun inecegi zamani.. Bu kadarluk mesele içun sabiyi subyani niye telef edersun? Uşacuklarda şarki yok, türki yok, oyun yok; dayamiş matamatigu. Ayiptur...” (İnternetten)