İçişleri Bakanlığı’nın kendi salonları varken en küçük toplantılarını bile Rixos Grand Ankara’da yaptığını yazmıştık. Otelin önünden geçen okurlarımız bu mekânda tek bir bakanlığın değil birçok resmi kuruluşun toplantısının yapıldığını, otelin önünde sürekli bir resmi plakalı araç trafiği yaşandığını yazıyor. CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk de dün Başbakan Erdoğan’a bu konuda verdiği soru önergesine otelde yapılan toplantıların uzun bir listesini iliştirmişti. Önergede Başbakan’ın ve Cumhurbaşkanı’nın tatillerini Rixos’a ait otel ve yatlarda geçirdiği kaydediliyor, açılalı 10 ay olmasına rağmen bu otelin resmi toplantıların merkezi haline gelmesinin sebebi soruluyor. Tabii bu arada otele devletçe yapılan ödemeler de sorgulanmakta...
İşadamı Fettah Tamince’nin bu otele 110 milyon dolar harcadığı biliniyor. Acaba bu harcamanın bir an önce karşılanması için devlet yardımcı mı oluyor? Peki tasarruf niyetiyle memuruna ve işçisine para vermeyen devlet bu cömertliği nasıl yapıyor? Akıllardan bu tür sorular geçerken bakalım Başbakan Erdoğan soru önergesine ne yanıt verecek?
Muhalif gazetecilere sık sık sorulan “Bu iktidar hiç mi iyi bir şey yapmıyor?” sorusunun benzeri yandaş basına sorulmalı: “Bu iktidar hiç mi kötü bir şey yapmıyor?”
Haldun Ertem
* BİR yakınınız uçak yolculuğunda... İstanbul’a geliyor... Veya İstanbul’dan ayrılıyor... Nerede bulunduğunu anlamak için
http://www.iststatus.com
sitesine girmeniz yeterli. Harita üzerinde uçağı tıklıyor, hangi noktada, kaç metre yükseklikte, ne hızla gittiğini görüyorsunuz.
Pilotların kuleyle konuşmaları bile yayınlanıyor. Elektronik teknoloji müthiş...
M. Ali Talat’ın yakınları, “AKP’liler bizi seçimde sattı” diye yakınıyormuş.
İyi ki satmışlar, yoksa az daha sizin yakınınız KKTC’yi satıyordu!
Fahrettin Fidan
Meclis’teki anayasa oylamaları niye sabaha karşı yapılıyor?
Milletvekilleri ilerde “Uyku sersemliğiyle ne yaptığımı bilmiyordum” diyebilsinler diye...
Gülhan Elmas
“Biraz kül biraz duman, o benim işte...”
Eyyafyallyöküll
”No be annem...”
Kıbrıs halkı uyandı, seçimde egemenlere “No be annem” dedi.
ABD, AB, AKP, Rumlar seçimde kaybetti...
Oyları kim topladı? Derviş Eroğlu, evet, başka?
Emekli büyükelçi Uğur Ergun’a kulak verelim:
“Rauf Denktaş, ABD’leri, AB’leri çok etüt etmiş, tek taraflı esnekliklerle mağlubiyetlerin kaçınılmaz olduğunu önceden görmüştür.
KKTC halkı şimdi uykudan uyanmış, Denktaş’ın akıl, hak ve hukuk dolu çabalarını takdir eder olmuştur.
Oyları aslında Derviş değil, Denktaş almıştır.”
Karanlığa evet...
CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, “1 Mayıs 1977’de yaşanan katliamın araştırılması”na yönelik önergesi salı günü Meclis Genel Kurulu’nda görüşüldü. AKP adına eski bir sendikacı olan Çorum Milletvekili Agâh Kafkas konuştu. Neler mi dedi Kafkas? Tutanaklardan özetle aktaralım.
“...Ben Sayın (Kemal) Anadol’u içtenlikle kutluyorum. CHP Grubu’nu kutluyorum. Hiç olmazsa bugün getirdikleri önerge çok da isabetli bir yaklaşım tarzı. ..1 Mayıs her gündeme gelişinde... bir kardeşiniz olarak her teklifin gelişinde, ‘1 Mayıs’ın karanlık noktalarını temizlemeden ne 1 Mayıs’ı aklayabiliriz ne Türkiye’de demokrasiyi aydınlatabiliriz’i söylemiş birisiyim... Biz 1 Mayıs’ı ‘Emek ve Dayanışma Günü’ olarak tatil ederken de o gün demişiz ki: Türkiye karanlık noktalarından, defolarından kurtulmak zorundadır... 1 Mayıs’ın karanlık noktalarının aydınlatılması konusunda AK PARTİ olarak bunun yanındayız... Burada sadece 1 Mayıs değil, Kahramanmaraş ve Çorum olayları da aydınlatılsın...”
Agâh Kafkas bu laflarından sonra kürsüden indi, yerine geçti. Oylamaya gelindiğinde ne mi yaptı? CHP, MHP ve BDP’li milletvekillerinin kabul dediği önergeye AKP’li milletvekilleriyle beraber o da “ret” dedi.
Faili meçhul cinayetleri araştırma önergesinde olduğu gibi AKP’liler neden bu önergeye de ret oyu kullandılar?
Geçmişteki karanlık olayların altından çıkacak unsurlarla bugün işbirliğinde oldukları için mi? Yoksa neden? Bunu birileri açıklamalı...
Garp kurnazları
İngiliz The Guardian gazetesi, KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin yorumunda şöyle diyor:
“Eğer birçok uzmanın fikir birliğine vardığı gibi, Kıbrıs sorununu çözmek Türkiye’nin AB üyeliği için ön koşul ise, Kıbrıslı Türk seçmen pazar günü yaptığı tercihle bu üyeliğin önünü tıkadı”...
Son zamanlarda değişik kalemlerden bu tür yorumlar okuyoruz.
Özetle dedikleri; ‘Kıbrıs’ı verirseniz AB yolu açılır.’
Büyük bir yalan bu... Bugüne dek hiçbir AB üyesi ülkeden ‘Kıbrıs’ı çözerseniz AB üyeliğinin yolu açılır’ gibi bir vaat duyulmadı. Kıbrıs’ı çözmek (hatta vermek) ile AB üyeliğinin ilgisi yok. Bu sahtekârların amacı Türk halkının zihnini bulandırmak, halkta “Kıbrıs’ı verelim kurtulalım” düşüncesi uyandırmak.