Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Savaş teorilerinden biri şudur:

“Bir savaşta taraflar barışa yanaşmıyorsa iki tarafın da savaştan çıkarı var demektir.”

Güneydoğu’da süren kirli savaştan kimin ne çıkarı olabilir...

Karşı taraf savaşı neden sürdürdüğünü barış şartını ortaya koyarak izah ediyor...

17 Ocak’ta toplanan HDP Olağan Konferansı bildirgesinde şu deniyor:

“İmralı’da 4 Nisan’dan bu yana uygulanan tecride son verilerek Sayın Abdullah Öcalan’ın eşit ve özgür koşullarda müzakere edebileceği Dolmabahçe Mutabakatı zeminine geri dönülmesi, İzleme Heyeti’nin de dahil olduğu müzakerelerin başlatılması...”

Haberin Devamı

İktidar için Dolmabahçe zeminine dönmek zor olduğu gibi sanılır ki kanlı savaşın sürmesinin de başkanlık sistemine geçişte itici güç olacağı düşünülüyor.

Bu karambolde şehitlerin durumu mu? Keşke “vatan için öldüler” diyebilseydik...

* * *

En çok barış isteyen parti HDP imiş... Kendileri öyle söylüyor...

Bir yandan halk savaşı diye hendeklerin arkasındaki hafif silahlı güçleri destekliyorlar.

Bir yandan devleti katillikle suçluyorlar.

Aynı gün Diyarbakır’dan 5 şehit haberi geliyor, oralı olmuyorlar.

Asker ve polis onlar için insan değildir. Güneydoğu’da görevli yakını olup gece gündüz endişe içinde yaşayan aileler, babasız kalan çocuklar falan onlar için bir anlam ifade etmiyor.

Daha çok asker ve polis öldürmek ruhlarına huzur veriyor... Barıştan anlaşılan bunu anlıyorlar.

Hapis günlükleri

Balyoz mahkumu bir askerin daha anıları kitap olarak piyasaya çıktı... Emekli Tümamiral Yalçın Erdağ kitabının adını “Bir Amiralin Hapishane Günlükleri” koymuş. Akıcı, duygulu, bilgilendirici, bu ülkenin kendi askerlerine kurduğu tuzağın boyutlarını anlatan 570 sayfalık bir kitap... İçindeki önemli olayları bırakıp ayrıntı sayılabilecek bir parçayı aktaralım...
“Geçen hafta hastaneye giderken araçta her zamankinden farklı bir sevk subayı vardı. Bizim yüzümüzü biraz olsun güldürebilmek için neler yapmadı ki.. Espriler, iyi dilekler, iyi müzikler, boğaz kenarında seyrederken camları açıp: “Boğaz havasını çekin içinize” demeler, Boğaziçi Köprüsü’nden geçerken şöföre: “Sağ şeritten ve yavaş git de boğaz manzarası seyretsin komutanlar” demeler...”
O sevk subayı her kimse... “İyi insan kimdir?” sorusuna güzel bir yanıt oluşturmuş...
* * *
Genelkurmay bir ara tutuklu generallerin silahlarını teslim etmelerini istiyor. Generaller kayıtlı silahları teslim ediyorlar ama... Olay Amiral Erdağ’a General Townshend’i anımsatıyor. Birinci Dünya Savaşı’nda Irak’ta Kut Ül Amara’da teslim olan General Townshend silahını Halil Paşa’ya uzatır. Halil Paşa silahı almak için elini uzatmaz:
- Bir subayın silahı alınmaz, der...
Genelkurmay’ın generallerin silahlarını toplaması Amiral Erdağ’a Osmanlılar’ın esir bir düşman generaline muamelesini anımsatmış!
ANAM
Bir Türk ile Amerikalı tartışıyorlar. Aralarında bir böbürlenme ve üstünlük yarışı var. Türk:
- Biz Türklerin devleti kaç bin yıllık tarihe sahip, sizinki topu topu 200 yıllık, diye övünüyor...
Amerikalı karşılık olarak soruyor:
- Bizim Anayasa’mız 200 küsur yaşında. Sizinki kaç yaşında?
Anayasalar öyle zırt pırt değişmez. Amerika’da değişmiyor ve değiştirilmesi de akla gelmiyor. Bunun bir sebebi şöyle ifade edilir:
- Amerika’da ülke idare edilmezse kabahat anayasaya değil ülkeyi yönetenlere bulunur...
Bir yanlış kanıyı daha düzeltelim.. Amerikan sistemi tek bir adama daha fazla yetki vermeyi değil aksine kuvvetler ayrılığını güçlendirip iktidardaki gücü daha fazla denetim altına almayı amaçlar.
İktidar PKK ile görüşen ülkelere kızıyor.
AKP döndü dolaştı sonunda yine
“PKK ile görüşen şerefsizdir” noktasına geldi…
Akif Kökçe
KOMEDİ
Akşam yazarı Gülay Göktürk 9 Ocak tarihli yazısına şöyle başlıyordu:
“Son zamanda bazı şarlatanlar başkanlık sistemini her derde deva bir kocakarı ilacı gibi prezante etmeye koyuldular.”
Yazının sonuda da şöyle diyordu:
“Ben kendi payıma, bu sistemin - eğer çıkabilecekse - iyi bir modelle çıkması için elimden geleni yapacak, aklıma takılan her soruyu soracak, her eleştirimi ortaya koyacağım.”
Göktürk bu yazıyı danışman Yiğit Bulut’un sistemi tartışmaya kalkışan Etyen Mahçuplan’a saldırması üzerine yazmıştı. Bu yazıdan sonra Akşam’dan kovuldu.
Başkanlık sistemi konusunda son sözü halk söyleyecekmiş!
Tartışma özgürlüğü bu düzeyde iken halk nasıl bilgilenecek, nasıl doğru karar verecek?