PKK’nin kendini feshetmesi ve silahı bıraktığını açıklaması umut ışıkları yakmışken Lozan antlaşmasının ve 1924 Anayasası’nın reddi ile devlete karşı “soykırım, imha, komplo” gibi suçlamalar yöneltilmesi suyu bulandırdı, yeni tartışmalara yol açtı.
Ancak PKK’nın bildirgesinde tartışılması gereken başka ifadeler de bulunuyor.
Bildiri, bir yandan “demokratik siyaset”, “TBMM’nin tarihi rolü”, “barış ve eşit yurttaşlık” gibi anayasal sistemin tanıdığı temel kavramlara yer verirken...
Bir yandan da ne anlama geldiği açık olmayan kimi ifadelerle süsleniyor.
Örneğin metindeki “Demokratik ulus”, “Demokratik Türkiye Cumhuriyeti”, “Komünal örgütlenme” “Demokratik modernite”, “Demokratik toplum sosyalizmi” gibi ideolojik kavramlar ne anlama geliyor?
Biz bilmiyoruz.
Bunlar toplumun hatta siyaset dünyasının alışık olmadığı, daha önce fazlaca tartışmadığı, güncel hukuk ve anayasa düzeniyle çelişen kavramlar...
Devlet dışı toplumsal yapı önerileri...
Abdullah Öcalan’ın süreç yürütücüsü olarak tanınması da demokratik anlayışı zorlayan bir başka unsur...
Önümüzdeki süreçte bu kavramların tartışma gündemine girmesi, kısmen de olsa Anayasa’ya dahil edilme ısrarları kafaları karıştıracağı gibi bizi barış havasından da uzaklaştırabilir.
Hassas bir dönemden geçiyoruz yine...
Dikkatle tartışmalıyız.
GÜLÜCÜK
Okurlarımız olsun, eş dost olsun, bana destek olmak amacıyla sık sık fıkra anlatıyorlar. Ne var ki, benim yıllardır işim gereği yaza yaza bilmediğim fıkra da hemen hemen kalmadı. O yüzden bildiğim bir fıkra anlatmaya başladıkları zaman, nezaketsizliği de göze alarak, biliyorum bu fıkrayı diyor, onları daha fazla yorulmaktan kurtarıyorum.
Yeri gelmişken sizin bilmediğinize emin olduğum bir fıkra gibi olayı buraya iliştireyim...
Geçmiş zaman… Bir Karadenizli vatandaş aradı... Başladı peş peşe fıkra anlatmaya. Ancak anlattığı fıkraları da biliyorum. Her defasında “Bunu biliyorum” diyerek sözünü yarıda kesiyorum. Sonunda sinirlendi Karadenizli arkadaş. Ne dedi biliyor musunuz:
- Ha pir tane bilmediğun fıkra soyle de onu anlatayum...
ÖVGÜLER
İnsanlar neden hep kendini över? Neden bunu hayat biçimi haline getirir?
Filozof Schopenhauer’e başvuralım...
. Schopenhauer insanların büyük ölçüde kendi kendilerini aldatan varlıklar olduğunu savunur.
Ona göre, başkalarının gözünde hep iyi görünmeyi isteriz. Kendimizi o yüzden överiz.
. Sıradan insan başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğüyle ilgilendiğinin yarısı kadar kendisinin ne olduğu ile ilgilenmez.
. Fakat (daha kötüsü) kendi gözümüze de iyi görünmeyi isteriz, dolayısıyla kendimizi kendimizden gizleriz, gerçek güdülerimizin üstünü örteriz, kendimizde bir kusurun olmadığını düşünmeyi severiz.
. Zaman zaman başkalarının küçümsemelerine katlanabiliriz. Fakat kendi kendimizi küçümsemek katlanılmaz bir şeydir ve buna izin vermektense başka her şeyi düşünmeyi göze alırız... İnsanoğlu böyledir... Biz bize benzeriz!
GÖNÜLLÜ
İstanbul’un ilçeleri nüfus yönünden neredeyse birer devlet gibi… Kimi ilçelerin nüfusu 500 bini aşıyor... Avrupa’da bu nüfustan daha küçük devletler var. İşte bu dev belediyelerde hizmetlerin büyük bölümünden belediye sorumlu. Ve bu belediyelerin kadro gücü ilçeyi sürekli taramaya, aksaklıkları görmeye ve anında onarmaya yetmiyor.
Ne yapmalı?
Fikrimizce... Belediyeler, muhtemelen muhtarlıklar eliyle, gönüllü denetim ekipleri oluşturmalı... Bazen gönüllü bir iki hanım bu görevi yerine getirebilir. Bu ekipler ilçeyi sürekli dolaşarak irili ufaklı aksaklıkları tespit eder, merkeze bildirirler. Bu şekilde yürüyen bir sistem oluşturulabilir.
Halkımız maalesef çevre konusunda hassas değil. Ya da belediyelere şikayette bulunmaya çekiniyor. Kimi zaman ilgi görmeyeceğinden. Kimi zaman belediyeyi kızdıracağından korkuyor. O yüzden gönüllü ekiplerinin kurulup çalıştırılması önemli yarar sağlayabilir. Bizden önermesi.
KEMALiST
Eskiden yurtseverler Komünist diye karalanırdı.
Şimdi de Kemalist diye karalanıyor.
Bu memleket ne çektiyse Kemalistlerden çekmiş!
. Ülkenin Sevr antlaşmasına göre bölünmemesi için, bağımsızlık içinde gelişmesi için savaş vermişler.
PKK’ya teslim etmemişler.
Emperyal güçler ve maşalarıyla mücadele etmişler.
Kemalistlerin suçu büyük!