Bu arada bir de büyük pot var...Başbakan Erdoğan Papa ile görüşmesinden sonra onun Türkiye'nin AB üyeliğine destek verdiğini söylemişti. Vatikan kaynakları Papa'nın böyle bir beyanını doğrulamadı. Alman Der Spiegel dergisi yeni sayısında Papa'nın "Türkiye'nin AB üyeliğini destekliyorum" diye bir şey söylemediğini, Tayyip Erdoğan'ın diplomatik kurallara aykırı olarak Türk halkından puan toplamak için bunu uydurduğunu yazıyor. Dergi, siyasiler ve Avrupa uzmanlarıyla konuşmuş. Emilia Müller (CSU) Tayyip Erdoğan'ın bu tür açıklamaları kendi kafasına göre yorumladığını söylüyor, yöntemi "very tricky", "çok hileli" diye yorumluyor.CDU'nun dış siyaset sözcüsü Eckart von Klaeden Türkiye'nin böyle "gayri ciddi metotlar" kullanmaması gerektiğini hatırlatıyor.Türkiye, Başbakan'ın ağzından yapılan bir saptırmayla, bir kez daha "gayri ciddi" damgası yiyor. Bu ülke bu damgaları hiç hak etmiyor... Papa'nın ziyareti kendi açısından olumlu geçti. Bir yandan, yaptığı açılımlar ve manevralarla İslam dünyasıyla arasındaki buzları eritti. Bir yandan Katolik-Ortodoks yakınlaşmasını sağlayarak esas amacına doğru büyük bir adım attı. Papa İslam dünyasına yönelik jestleriyle "medeniyetler uzlaşması"na katkıda bulundu. Medeniyetler İttifakı'nın eşbaşkanı sayılan Tayyip Erdoğan ise Papa ile temasta çelişkili davranışlar sergileyerek üstlendiği misyona ters davrandı. Bizimkiler Papa'dan kaçarak sadece kompleks sergilemiş oldular. Erdoğan, "Birileri eşimin başını açsın diyor, bizden kimlik değişimi istiyor" demiş. Görüldüğü gibi, pohpohçuları ısrarla "O değişti" dese de kendisi "Değişmem" diyor... Verso araştırma şirketinden Prof. Veysel Batmaz TESEV'in son kamuoyu araştırmasını incelemiş... Diyor ki: "Bu araştırma da, TESEV'in diğer araştırmaları gibi, belli bir konjonktüre girdi sağlamak ve bir anlamda örtük olarak manipülasyon yapmak için yapılmış olabilir. Araştırmanın 5 ay sonra kamuya açılması da buna karine olarak görülebilir"... Prof. Batmaz medyanın bu araştırmayı kesinleşmiş sonuç gibi tartışmasını da eleştirmekte... TESEV araştırması Eskişehir Belediye Meclisi'nin bütçe görüşmelerinde Senfoni Orkestrası bütçesi görüşülüyor... Üyelerden AKP Eskişehir İl Başkanı Murat Canözer, yol ve diğer hizmetler için 1 trilyon, müzik için 2 trilyon harcandığını belirterek bunu eleştiriyor. AKP'li Prof. Nazmi Oruç, "Emek Mahallesi'nde oturan insan Figaro'nun Düğünü'nden ne anlar?" diyor. AKP'li Tacettin Sarıoğlu, Başkan Yılmaz Büyükerşen'e "Senfoni Orkestrası'nın konserlerine gelmeyenleri eleştiriyorsunuz ama siz hiç İLAHİ dinlemeye geldiniz mi?" diye soruyor. Büyükerşen kültür hizmetinin parayla ölçülemeyeceğini anlatıyor. Anlaşılıyor mu? Meçhul... Türkiye'nin bu kadroyla nereye gideceği her gün biraz daha iyi anlaşılıyor. Eskişehir'de tartışma Papa'nın ziyareti dolayısıyla İstanbul trafiğinde yapılan düzenlemeler ve alınan önlemler bize bu kenti yönetenlerin ne kadar acz içinde olduğunu bir kez daha gösterdi... Papa'nın geçme ihtimali olan - olmayan yollar kapatıldı, şehirde yaşayan insanlar yok sayıldı, koyun yerine konuldu... Mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim diyen zihniyet bu defa vatandaşı yok sayarak trafiği ve güvenliği düzenlemeye soyunmuştu. Sanki burası Bağdat idi. Serhat Doğan yazıyor:"... Bizi potansiyel terörist olarak gören zihniyet 15 milyonluk şehrin trafiğini kapatarak bir anlamda vatandaşlara işkence yaptı. Anlaşılan Irak'la ülkemizi karıştıran arkadaşlar canlı bomba veya patlayıcı yüklü araç kullanarak olası suikasta önlem alıyorlardı. İyi de Papa'nın geçiş güzergâhına kilometrelerce uzaklıktaki yolların kapanması ne anlama geliyordu?.. Yahu Allah aşkına ne oluyor? Hani insanların özgür yaşama hakkı, bırakın özgürlüğü, yaşama hakkı nerede? Papa'yı böyle mi koruyacaksınız? Her beş metreye bir polis, tepede sürekli helikopter, yollar kapalı, koca şehir umurunuzda değil. Korkulan tek şey biz sokaktaki insandan gelecek tehlike. İnsan böyle mi korunur? Kimi kimden koruyorsunuz? Kendi ülkemde potansiyel terörist olmak böyle bir şey galiba...Şimdi şunu daha iyi anladım. Batı ve özellikle AB bizi ikinci sınıf vatandaş olarak görmekte haklıymış. Bir onlara bakın bir de bize... Bunun adı misafirperverlik değil..."Bunun adı acizlik, kendi kendini küçük görme ve aşağılama idi... Bağdat mı? AB Komisyonu'nun kararı dış basında bizim basından daha kötü yorumlanmış. Normal... Çünkü dış basının Erdoğan'a yaranma gibi bir derdi yok... m.asik@milliyet.com.tr