Melih AŞIK
Elli yaşını geçtikten sonra bütün insanlar kalp ve damar hastalıklarına aday olup ilk gittikleri hekimden şu nasihatı alırlar:
- Gıdana dikkat edeceksin... Yağlı, unlu, şekerli yiyeceklerden uzak duracaksın... Bol bol yürüyeceksin...
İstanbul'da yaşayanlar için boş bir öğüttür bu... Çünkü bazı sahil şeritleri dışında, şehirde ne yürüyecek alan vardır, ne de kaldırım...
Yiyeceklere gelince... İçindekiler genellikle
"sır"dır. Bir vatandaşın günde kaç kalori aldığını hesaplaması bu yüzden mümkün değildir.
Geçenlerde korserve balıktan söz ettik. Dardanel dışındakiler kutuya içeriğini yazmamıştı. Bugün peynir reyonunu dolaşıyoruz Migros'un... Marka marka peynirler arasından önce üzerinde
"diyet" veya onun gavurcası
"light" yazanlara göz atıyoruz...
Bahçıvan light... Lezzetli... Ancak üzerinde ne kalori değeri var, ne yağ oranı...
MİS Az kalori... İçeriği meçhul....
Pınar Labne Light... Üzerinde hem
"light" türünün hem de
"normal" türünün kalori değeri yazılı. (Bravo)
Sütaş Light... Üzerinde 181 kalori olduğu yazılı... (Bravo)
Tikveşli... İçeriği sır...
Taciroğlu light... Üzerinde yüzde 80 daha az yağlı yazıyor... Neye göre daha az yağlı belli değil...
Taciroğlu Özel Üretim... Üzerinde 265 kolori içerdiği belirtilmiş. (Bravo)
Migros Tam Yağlı... Üzerinde 289 kalori içerdiği yazılı... (Bravo)
Peynir piyasasının ünlü isimlerinden
Ali Tacirioğlu'na neden gıdaların içeriğinin böylesine saklandığını sorduk. Dedi ki:
- Biz 1967 yılında kutuların üzerine kalori değerini yazardık. İlgilenen olmayınca sonraları kaldırdık. Son zamanlarda bu konuda tekrar bir titizlik başladığı için yeni ambalajların üzerine peynirin kalori değeri ve içindekileri yazıyoruz. Pek yakında piyasada göreceksiniz...
Darısı diğerlerinin de başına...
Mehmed Şevket Eygi, yalnız karşıtlarını değil, zaman zaman İslamcı görüşte olanları da yüreklice eleştirmekten çekinmeyen "müslüman" bir yazar. Dün, Milli Gazete'deki köşesinde bakınız ne diyordu:
...Müslümanlar darbe üzerine darbe yiyor, hakarete uğruyor, itiliyor, kakılıyor. Dindarların temel hakları ayaklar altına alınıyor, kendilerine ikinci sınıf, sömürge yerlisi muamelesi yapılıyor. Ne kadar dinsiz ve densiz varsa din uzmanı kesilmiş, işkembeden ahkam kesiyor.
Bu hengame içinde hür ve mükellef erkek Müslümanlar ne yapıyorlar diye dolaşmaya başladım. Geçen hafta İstanbul'un büyük camilerinden Yavuz Sultan Selim camiine bir yatsı namazına gettim. Koca mabette otuz-kırk kişilik bir cemaat vardı. Büyük çoğunluğu yaşlıydı. Lise ve üniversite talebesine benzer bir genç yoktu. Caminin etrafı, dindar insanların ikamet ettikleri apartımanlarla doluydu. Yine dindarların devam ettikleri kahvehaneler namaz vakti lebaleb doluymuş. Bunca Müslüman, Ezan-ı Muhammedi okununca camiye gidip de cemaatle namaz kılmıyordu. Sonra da, "
Dinsizler ezanı susturacak, camileri kapatacak, din eğitimini yok edecek!" diye feryat ediyorlardı.
Salı gecesi de yine yatsı namazı için Kocamustafapaşa'daki Hekimoğlu Ali Paşa camiine gittim. Orada da 35 kadar cemaat vardı.
O caminin etrafı da Müslümanların oturduğu meskenlerle doluydu.
Camide cemaatle farz namazı kılmayı böylesine ihmal eden Müslümanların başlarına ne gelse revadır.
Kendi düşen ağlamasın.
Trafik kazalarını önlemek için birşey yapmayan yöneticilerin, "ceset torbası" mecburiyeti getirmeye teşebbüs etmeleri
Hasan Basri Aydın'a,
Mehmet Ağa formülünü anımsatmış... Nedir o diyeceksiniz...
Efendim öküzün birisi köyde kafasını küpe sokmuş, çıkartamıyormuş. Köylü ne yapacağını şaşırmış. Köyün en akıllısı
Mehmet Ağa'yı imdada çağırmışlar:
- Öküzü boynundan kesin, demiş Mehmet Ağa...
Kesmişler. Kafa küpün dibine düşmüş.
- Şimdi küpü kırıp kafayı çıkarın, demiş..
Çıkarmışlar... Kafayı kesmeden küpü kırmayı kimse akıl edememiş...
Trafik canavarının cehaletten beslendiği, trafik cinayetlerinin eğitim eksikliğinden kaynaklandığı yaygın bir söylentidir. Acaba böyle midir?..
Trafik uzmanı okurumuz
Metin Özyurt bu yargıyı toptan reddediyor... Bakınız ne diyor:
- Bu iş için
"bir eğitim meselesi" deniyor ya.. İlgisi yok.. Yıllardır trafik canavarının önünü kesmenin ancak
"eğitim"le mümkün olacağını savunan bir vakıf, Ankara trafiğinde araştırma yaptırdı. Belirli kavşaklara görevliler konup
"kırmızı ışıkta geçenler", "hatalı dönüş yapanlar" belirlendi. Sonuçta ne çıktı biliyor musunuz? Kuralları ihlal edenlerin yüzde 76'sı
"yüksek öğrenim" görmüş.. Öte taraftan.. Avrupa'da 2 milyona yakın yurttaşımız araç kullanıyor. Yüzde 80'i ilkokul mezunu bile değil. Ve ne ilginç ki, o yurttaşlarımız hakkında hiçbir şikayet gelmiyor...
- Sonuçta nereye varıyorsunuz?..
- Bu
"eğitim meselesi" değil,
"sistem meselesi"dir. Burada her an
"trafik canavarı" kesilmeye aday yurttaşımız, Avrupa trafiğinde en çok bir hafta içinde
"normal"e dönüyor. Bakınız; bırakın kuralı ihlal etmeyi, kabak lastikle dolaşıyorsunuz diye
"lastik başına" 150 mark ceza ödersiniz Almanya'da; canınızı okurlar. Birkaç kez kaza yaptınız diyelim. Bilgisayarda kaydınızı çıkarır ve bir daha sigortalamazlar; sigorta şirketi bulamazsınız. Bizde böyle mi?. Gidersiniz başka bir sigorta şirketine, kapıda karşılanırsınız...
Ekmek teknesi batan ülkelerde, meydan hep sürat teknelerine kalır!..
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr