Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Karaman'dan Haşmet:
...Rüyamda yarı başkanlık sistemine geçiyoruz.. Seçimler yapılıyor ve Süleyman Demirel Başkan seçiliyor...
Ülkede büyük bir coşku var... Sistemdeki tıkanıklığın açılması herkesi rahatlatmış, insanlarımız geleceğe umutla bakıyor..
İlk gün... Atatürk Havalimanı.. Savcılar Amerika'dan gelecek tarifeli uçağı bekliyorlar. Uçak iniyor, yolcular arasında bulunan Engin, Selim, Halil üçlüsü derhal tutuklanıp cezaevine götürülüyor...
İkinci gün... Yeşil yakalanıyor... Yapılan ilk sorguda devlet içindeki çete mensuplarını tek tek açıklayan Yeşil, Susurluk olayını da bir çırpıda aydınlığa kavuşturuyor...
Üçüncü gün... Yeni Başkanımız halktan aldığı yetkiye dayanarak hapishanelerdeki tüm düşünce suçlularını affediyor ve bir kısmını kendisine danışman yapıyor...
Dördüncü gün... Acı haberler yansıyor televizyon ekranlarına... Vergi dairelerinde kuyruk oluşturan kimi işadamları ve sanatçılar kuyruğun önünde yer kapmak için birbirlerine giriyorlar. Polisin nazik müdahalesiyle olaylar büyümeden önleniyor...
Beşinci gün... Daha önceki sistemde yolsuzluğa adı karışmış politikacılar elde ettikleri haksız kazançları kuruşuna kadar devlete iade edip siyaset meydanını terkediyorlar...
Altıncı gün... Devlet, din eğitimini internet aracılığı ile halkın hizmetine sunmaya karar veriyor. Dinini öğrenmek isteyen vatandaşlar internetten yararlanmaya başlıyor...
Yedinci gün... Halk toplulukları bütün illerde "İyi ki oldun Başkan!" diye Demirel lehinde gösteriler yapıyor. Memlekette herşey sihirli değnek değmişcesine değişiyor. Uykudan kıkır kıkır gülürek uyanıyorum. Yorumunuz?..
YORUMU: Gördüğün rüyayı ciddiye almadığın anlaşılıyor Haşmet... Senin ciddiye almadığın rüyayı biz niye ciddiye alıp yorumlayalım ki...

Sarışın fıkraları özellikle ABD'de ünlüdür. Bu fıkralardan birkaçını birlikte okuyalım...
- Sarışının akşam yemeği için yapabileceği en iyi şey?..
Rezervasyon...
- Sarışın sevişme sonrasında lambayı nasıl yakar?..
Arabanın kapısını açarak...
- Londra uçağındasınız. Pencere tarafında sarışın bir afet oturuyor. Halbuki o tarafa siz oturmak istiyorsunuz. Ne yaparsınız?
Ona Londra yolcularının koridor tarafına oturduğunu söyleyin.
- Büroya yeni bilgisayar alınmış. Sarışın ne yapar?
Çok bozulur. Saatlerce uğraşır, CNN'i bulamaz çünkü...
- Sarışınla Titanic arasındaki fark?..
Titanic'in kaç erkeği batırdığı bellidir.
- Birden fazla beyin hücresi olan sarışına ne denir?..
Hamile...
- Tanrı sarışınları neden yarattı?..
Koyunlar buzdolabından bira getiremez de ondan...
- "Elim sende" oyunu için kaç tane sarışın gerekir?..
Bir tek sarışın yeter.
- Sarışının sabah ilk işi ne olur?
Eve gitmek...
- Sarışın sekreter "faksı alıp almadığını" sorduğunuzda ne der?..
"Üzerine pul yapıştırmış mıydınız?.."
- Sarışın sevişirken neden hiç konuşmaz?
Annesi "Yabancılarla konuşma!" demiştir de ondan...

Başımıza geldiği için biliriz... Günün acelesi içinde kimi zaman insanın basireti bağlanır... Mantık süzgeci işlemez olur... Yazdığınız bir fıkra gider ummadığınız hedefi bulur... Bir keresinde Alevi yurttaşlar, bir başka defasında Arnavut okurlar ayaklanmıştı yazdığımız fıkralar yüzünden. Oysa biz ne Alevileri kırmak, ne Arnavutları incitmek istemiştik. Eminiz Selahattin Duman da o Trabzonluları ayağa kaldıran fıkrayı yazarken en ufak şekilde hakaret amacı gütmemişti. Son yıllarda çok başarılı mizah örnekleri veren bu arkadaşımız o eski fıkrayı, sanırız Karadeniz fıkraları daha çok ilgi çektiği için Trabzon'da geçmiş gibi yazmıştı. Basiret bağlanması işte... Neyse olan oldu. Karadenizliler haklı bir tepki gösterdiler. Selahattin üzüldü. Hem o, hem Sabah gazetesi özür diledi. Sanırız Karadenizliler de tepkilerin amacına ulaştığını görüp konuya noktayı koyacak, mesele tatlıya bağlanacaktır. Affetmek büyüklüktür.
Ve söz buraya gelmişken bir Çin öyküsü...
Kia O Çe, adaletiyle tarihe geçmiş bir Çin hükümdarıydı. Sarayının duvarlarında şöyle levhalar okunurdu:
"Bir tek adaletsizlik bir memleketi batırmaya kafidir..."
"Haksız yere bir karıncanın incindiğini görmek, onyedi oğlumun ateşte yakıldığını görmekten daha acı gelir bana..."
Hükümdar Kia, günün birinde oğlunu evlendirmeye karar verdi. Sarayındaki incilerin en değerlisini ülkesindeki kuyumcuların en ünlüsüne verip ondan oğluna bir nikah yüzüğü yapmasını istedi. Kuyumcu yüzüğü işledi. İnciyi üstüne oturttu. Saraya getirdi. Lakin bir tesadüf anlaşıldı ki... Kuyumcu değerli inciyi kendine almış, yüzüğe sahtesini koymuştur.
Kia O Çe, ceza olarak kuyumcuyu bir kaplana parçalatmayı kararlaştırdı.
Ne var ki vezirleri bu cezaya isyan etti. Bir sahtecilik yüzünden bir adam ölüm cezasına çarptırılamazdı. Kia O Çe hiç birini dinlemedi.
Ceza günü kuyumcu Sarayın önündeki meydanda bir kazığa bağlandı.
Kaplanın kafesi getirilip karşısına kondu.
Kuyumcunun dizleri titriyor, yüzünden boncuk boncuk ter çıkıyordu.
Kafesin kapağı açıldı. İçinden çıka çıka... Bir masum kuzu çıktı.
Hükümdar Kia, kuyumcunun iplerini çözdürüp karşısına aldıktan sonra dedi ki:
- Sen bizi aldatmıştın. Bizde seni aldatarak adalet hükmünü yerine getirdik. Haydi şimdi dükkanına...
Kıssa'dan Hisse: Ceza öldürücü değil, terbiye edici olmalıdır...



Yazara E-Posta: masik@milliyet.com.tr