Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Mavi Marmara kararı üzerine İsrail’e ateş püsküren hükümet aynı gün aynı ülkeye büyük bir de kıyakçılık yaptı; füze kalkanı radarlarının ülkemize yerleştirileceğini açıkladı.
Füze kalkanının İran’a yönelik bir savunma (hatta saldırı) sistemi olduğuna kimsenin kuşkusu yoktur.
Ülkemizin doğusuna yerleştirilecek radarlar İran’dan atılan bir balistik füzenin ilk fırlatılma evresinde (saniyede 1200 metre hıza ulaşmasına kadar olan sürede) imhası için uyarıyı yapacak, yakın bir alana yerleştirilecek füzeler ateşlenerek İran füzelerinin imhası sağlanacaktır.
Teorik olarak füze kalkanı projesi Avrupa’yı korumaya yönelik.
Ancak İran’ın fırlatacağı füzenin Avrupa’ya mı İsrail’e mi yöneleceği belli olmadan imhası yoluna gidileceği için İsrail aynı ölçüde yararlanacaktır.
* * *
Sistem tabii ki öncelikle Türkiye’yi hedef haline getiriyor.
İran, ABD veya İsrail’le bir savaşa tutuşacak olursa herhalde ilk fırsatta ülkemizdeki radarları yok etmeye çalışacaktır...
Sistemin daha önce Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne monte edilmesi gündeme gelmişti.
2500 kilometre menzilli İran Şahap füzeleri ne Polonya ne Çek Cumhuriyeti’ni vurabiliyor.
Buna rağmen her iki ülkede halk, füze kalkanının ülke güvenliğini tehlikeye atacağını öne sürerek yoğun gösteriler yaptı. Rusya’nın da itirazıyla proje gerçekleşmedi.
Türkiye ise bırakın füzeyi, İran topçusunun bile atış menzili içinde. Buna rağmen gönül rahatlığıyla füzelere kucak açmış bulunuyoruz.
Halkımızdan ise ne bir ses var, ne bir nefes...


9 günlük tatilin trafikteki bilançosu 175 ölüymüş.
Bu durumda yeni şarkımız:
Beraber öldük biz bu yollardaaa!

F. Fidan




Winston Churchill’in hayatını anlatan Fırtınaya Doğru adlı filmde yüreklerimize dokunan bir söz:
“Savaşarak çöken uluslar tekrar ayağa kalkarlar ama
savaşmadan teslim olanlar orada kalırlar.”
(Arda Kısakürek’e teşekkürle)



Devlet protokolünde yapılan değişiklik sonucu
Genelkurmay Başkanı 3. sıradan 9. sıraya alınmış.
Hasdal’a alınmadığı sürece dert değil...
Haldun Ertem




Atina’ya jestimiz!

Gazetelerimizde üç hafta önce, 14 Ağustos’ta yayımlanan bir haber:
“Yunanistan’a tarihi jest”
Neydi o jest? Yunanistan’dan 300 milyon doları alacağımızı erteliyor, “paranız olduğu zaman verirsiniz” diyorduk...
Öte yandan halktan para toplayıp Somali’ye götürüyorduk.
Ve önceki gün, Radikal’de Yorgo Kırbaki’nin Atina’dan verdiği şu haber yayımlandı:
“Yunanistan Savunma Bakanı Panos Beglitis, bugün İsrail’e gidiyor. Beglitis 100 milyon euro değerinde ‘Spice’ tipi güdümlü füze alımı konusunda temaslarda bulunacak...”
Bizimkine yardımseverlik mi denir? Enayilik mi? Varın siz karar verin...


Nutuk ve gerçek!

Son yıllarda bilmem kaç bin kilometre duble yol yapıldı... Araçlar yenilendi, teknoloji gelişti. Buna rağmen yollar yine kan gölü...
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, 9 Ağustos günkü demecinde trafik kazalarıyla ilgili ne demişti?
“Bölünmüş yollar sayesinde trafik kazalarına bağlı ölümlerde yüzde 65 azalma olmuştur.”
Dostumuz Dr. Ali Rıza Üçer, geçtiği notta şu bilgiyi verdi.
“Bu yılki 9 günlük bayram tatilinde meydana gelen trafik kazalarında ölenlerin sayısı 175.
2008 yılındaki 9 günlük bayram tatilinde meydana gelen trafik kazalarında ölenlerin toplam sayısı 147 idi. Yani üç yıl öncesine göre azalma değil yüzde 20 artış var.”
* * *
Trafik kazaları neden azalmıyor? Baş sebep; insanımız araç kullanmayı bilmiyor, üstelik kullanmayı bilmediğini de bilmiyor. Kaderci. Bilime inanmıyor. Kurallara uymuyor... Bunlar böyle... Peki devlet trafik güvenliği için ne yapıyor? Mesela soralım:
1 - Herhangi bir ilin valisi ve trafik müdürü, o ilde trafik kazalarını azalttığı için ödüllendirilmiş midir?
2 - Bir ilin valisi veya trafik müdürü, o ilde trafik kazaları arttığı için cezalandırılmış mıdır?
Böyle bir ödül veya cezayı hiç duymadık. Bilime, tekniğe ve kurala inanmadıkça yollarda ölmeye devam...



İsrail’de hükümeti protesto için yüz binler sokağa dökülmüş...
Orada olur, bizde olmaz.
Çünkü orada demokrasinin sınırlarını halk tayin ediyor, bizde ise hükümetler ile polis...




Yalçın Çınar...

Değerli arkadaşımız Yalçın Çınar’ı bayram günlerinde kaybettik... Milliyet’in gerçekten çınarı, 35 yıllık fotoğraf ustasıydı. Genç gazeteci Melis Alphan onunla ilgili yazısında en güzel ve doğru tanımı yaptı:
“Hayatını geçirdiği Milliyet’le o kadar özdeşleşmişti ki, o Milliyet, Milliyet de Yalçın abi demekti.”
Yalçın, yakın uzak, hemen herkese aynı duyguyu verirdi...
Ölüm dışında onu Milliyet’ten kimse ayıramazdı.
Böyle düşünen hiç kimse yanılmadı...
Huzur içinde yatsın... Sevgi ve saygıyla...