"Döner sermayeden temin ettiğimiz parayla 24 yataklı yoğun bakım ünitesi oluşturduk. Yine aynı kaynaktan her türlü cihazı aldık. Hekim sorunumuz da yok. Ama 3 yıldır sadece 8 yatağımızı kullanabiliyoruz, 16 yatak atıl durumda. Sebep, hemşire yetersizliği. Devletin bu konudaki talebimize 3 yıldır yanıt vermemesi.Sinop'tan Hopa'ya tek referans hastanesi olan hastanemizin genelindeki durum da yoğun bakım ünitesinden farklı değil. 900 hemşireye ihtiyacımız var, devlet kadro vermediği için 300 - 320 hemşireyle idare etmeye çalışıyoruz." İyi de döner sermaye parasıyla milyon dolarlık üniteler kurabilen, cihazlar satın alabilen bir hastane aynı kaynaktan hemşireyi de kendisi temin edemez mi? Prof. Türen'in bu soruya yanıtı gerçekten inanılır gibi değil:"En azından bir bölümü tabii ki temin edilebilir. Bunun için Maliye'den vize almanız lazım. Ama onu bile vermiyorlar. Yani, açığı ne kendileri kapatıyor ne de bize kapattırıyorlar. Üniversite düşmanlığı maalesef bu boyutlarda." Hastanelerde hemşire açığımızın hangi vahim boyutlarda olduğunu dün birkaç rakamla aktarmıştık. Dilerseniz bugün aynı konuda biraz daha somuta inelim... Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Barış Türen anlatıyor... Bilecik Emniyet Müdürü, Söğüt soruşturmasının selameti için merkeze alınmış. Buna "Merkeze alındı" değil, "intikam alındı" denir... Ankara'daki Devlet mezarlığında bulunan rölyeflerde yer alan, Atatürk'ün iki sözünü Sayın Mehmet Şükrü Tandoğan göndermiş:"Millet hükümeti iyi gözlemelidir. Zira hükümetin icraatı menfi olup da millet itiraz etmez ise bütün kusur ve kabahatlere iştirak etmiş olur.""Fertler mütefekkir olmadıkça, hakları müdrik bulunmadıkça şu veya bu istikamete sevk edilebilirler." Güncel Soru: Erdoğan mesajarında neden sık sık futbol terimleri kullanıyor? *** Yanıt: Dinden sonra en iyi bildiği konu futbol olduğu için... Bodrum Kalesi'nde konuklara sunulan şarap yerine artık üzüm suyu veriliyormuş. Gidişat geriye doğru olunca şarap da böyle tekrar üzüm suyuna dönüşür işte... Yaz tatilini Marmaris'e bağlı Selimiye köyünde geçiren bir dostumuz gözlemini aktardı:- Köylü sürekli arazi satıyor... Parayı yiyor, yine satıyorlar...- Bu işin sonunu düşünmüyorlar mı?- Ben hatırlattım. Yakında topraksız kalacaksınız, gidip el âlemin evinde, bahçesinde ırgat olarak çalışacaksınız dedim...- Ne diyorlar?- Hiiiç... Öyle bakıyorlar...Aslında ne desin adamlar. Türkiye modeli uyguluyorlar. Koca Türkiye sanayi kuruluşlarını, topraklarını, bankalarını ha babam yabancılara satmıyor mu? Bu işin sonunu kim düşünüyor ki Selimiye köylüsü düşünsün? Selimiye Lenfoma teşhisi ile kemoterapi almakta olan 23 yaşındaki hanım hasta Neupogen adlı ilacı kullanırken Maliye Bakanlığı tasarruf olsun diye bu ilacı ödeme listesinden çıkardı. Hastanın eşi, bu haberle birlikte hastanın moralinin sıfıra indiğini yazıyor. Maliye Bakanlığı'nı insafa davet ediyor... Neupogen Haberi Milliyet dün verdi... Sevda Tepesi'nin imara açılması ile ilgili çalışmalar başlatılmış... İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş Milliyet'e yaptığı açıklamada konunun devletlerarası görüşmelerde sıkıntı yarattığını ve imar verilemezse devletin burayı geri satın alması gerektiğini söylemiş. Ayrıca haberde Kral'ın bu araziyi Bakanlar Kurulu özel izni ile bir aileden satın aldığını ve alırken kendisine imar sözü verildiği belirtiliyor.Mülkiyeli kardeşimiz Kaan Korkmaz soruyor:- Arazi satın alınırken imarı yokmuş, araziyi bir aile satıp 27 milyon doları cebe indirdiğine göre bu imar çıkarılacak sözünü kim vermiş? Türkiye'deki geçerli imar mevzuatına göre böyle bir sözü tek başına vermeye yetkili bir makam var mı? Topbaş burada "hak" kavramına bakılması lazım diyor. Benim Mülkiye'de öğrendiğime göre hak, hukuktan doğar. Hukuktan doğan hakkın gaspı söz konusu ise mahkemelerde bu hak aranır. Kral'ın bu konuda hakkı var ise mahkemeye gitmeyi neden önermiyor? Ya da Topbaş Bey böyle bir imar çıkarma hakkının nereden doğduğunu açıklayabilir mi? Ya da kısa yoldan sap ile samanın farkını izah edebilir mi?- Araziyi Kral'a bir aile sattığına göre, Topbaş hangi mantıkla imar çıkmazsa devlet satın almalıdır diyor? Bu durumda devlet o aileye kaynak aktarmış olmayacak mı? (Başlangıçtaki amaç da bu olabilir mi?) - Arap sermayesinin Avrupa ve Amerika'da batan hesapsız kitapsız birçok yatırımı var. Bu ülkelerden de parayı geri istemişler mi? İstemişler ise ne almışlar? - Bu yatırım devletlerarası ilişkilerde sıkıntı yaratıyormuş. Araziyi Suudi Devleti mi almış? Suudi devleti ile Kral aynı şey midir? Yoksa bu Sayın Topbaş'ın ve zihniyetinin devlet anlayışı mıdır? m.asik@milliyet.com.tr Araplara sevda tepelerde...