Üslerimizi Amerikalılara açmışız. Amerikan askerleri üslerimizi kullanarak Bağdata havadan iniyorlar. Biz güvenlik görevlilerimizi aynı yoldan Bağdata indiremiyoruz. Karadan ölüme yolluyoruz.Sonra gelsin törenler, gelsin hamasi nutuklar... Kurandan ayet okumalar vs...Laftan başka sermayemiz kalmadı galiba, öyle değil mi? Devlet yetkililerinin her birinin özel uçağı var. Türkiyenin her türden sivil ve askeri uçağı, helikopteri var. Ama bütün bu "var"lara karşın Bağdattaki büyükelçiliğimizi korumaya giden güvenlik görevlilerimize tahsis edeceğimiz bir uçak "yok"... Onları ölümün kol gezdiği bir ülkeye, altlarına zırhlı araç bile vermeden karayoluyla gönderiyoruz ve sonuçta beş şehit veriyoruz. Dışişleri Bakanı Gül, "Türkiyede artık ara rejimler, askeri müdahaleler olmayacak" demiş. O açıdan bakınca, AKPnin parti olarak hedefine ulaştığı kesin... Okurumuz Lerzan Düz, şaşkınlığını hâlâ atamamış, telefonda anlatıyor."Cumartesi akşamı, TRTnin birinci kanalında, Türk sinemasının en güzel filmlerinden Muhsin Beyi izliyordum. Ortalara doğru film bir anda kesildi, ekrana "İş Bankası Sunar" gibisinden bir yazı, ardından o gün oynanan Fenerbahçe - Konyaspor maçının özet görüntüleri geldi. İki dakika kadar sonra maç bitti, film yine pat diye kaldığı yerden devam etti. Böyle bir yayıncılık değil Avrupada, bana kalırsa Ortadoğu ya da Afrikada bile yoktur." Film arası maç! Fransa ve Avusturya halkları, şu anda Türkiyenin üyeliğine çoğunlukla karşı... Acaba 10 - 15 yıl sonra bu eğilim değişir mi?Fransa Ulusal Meclis Dışişleri Komisyonu Üyesi Eduard Balladurün 19 Aralık 2004 tarihinde Le Mondeda yer alan sözlerini aktaralım:- 2025ten sonra AB fonlarından Türkiyeye her yıl 28 milyar euro ödenecektir. Fransa halkının ABye katkısı yüzde 30 artacaktır...Fransa halkı bu durumda Türkiyenin üyeliğine evet der mi? Neden desin? Olası referandum... Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek: "Müzakereleri 5 yılda tamamlarız, tam üyelik sürecini kısaltırız" diyor...Böyle bir şey mümkün mü? Hayır... Bakınız anlaşmada ne deniyor:"...Birliğe büyük mali yük getirecek aday ülkelerin üyeliğe kabulü... 2014 yılı sonrası mali çerçeve hazırlandıktan sonra olabilir." Yani siz yükümlülükleri 5 yılda tamamlasanız da 10 yıldan önce üyelik yok...Hükümet sözcüsü bunu bilmiyor mu? Gazeteleri okumuyor mu? Hayret! Hızlı üyelik var mı? Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chiracın, geçen çarşamba gecesi yaptığı tarihi konuşma, ertesi gün Türk basınında büyük tezahüratla karşılanırken, bizim sütunda bu konuşmanın Türkiyenin önünü açtığı değil, kapadığı yazılmıştı. Acaba uyanmak istemeyenleri (veya uyur taklidi yapanları) Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Botun sözleri uyandırdı mı:"Türkiye Avusturya ve Fransada düzenlenecek referandumlar nedeniyle, büyük ihtimalle Avrupa Birliğine giremeyecektir..."Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gülün, referandumu gündeme sokan Chiracın yüzüne çarpması gereken sözleri de yine Bot telaffuz ediyor:"Maç sırasında kale direklerinin yerini değiştirmeyi çok adil bulmuyorum. Biz, Türklere, ne 1999da ne de 2002de tüm bu prosedürlerin ardından bir referandumun geleceğini söyledik..." İsveç Başbakanı Göran Persson, bizimkilerin topluma yutturmaya çalıştığı "zafer"in içyüzünü anlatıyor:- Biz olsaydık bu şartlı üyelik konusunu kabul etmezdik. Fakat Türkiye fazla direnemedi. Türkiye kabul etmeye yönelince, biz öne çıkıp engel olmak istemedik...* * *AB, Türkiyeye müzakerelere yeni başlayacak ülkelerle aynı koşulların uygulanacağını söylüyor...Doğru mu?CHP Milletvekili Onur Öymen diyor ki:- Hırvatistan ile ilgili kararın metnini inceledik. Ne ucu açık müzakere uygulanıyor Hırvatistana, ne hak kısıtlaması... Kendilerine referandum uygulanacağı da söylenmedi hiç... Türk hükümeti, 1999 Helsinkide verilen sözü anımsatarak, "Bize diğer üyelerle aynı koşulları uygulayacaktınız, neden sözünüzden caydınız?" diyememiştir... Fiyasko havası... Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Papadopulos, "AB zirvesinde fazlasını istedik ama azını aldık" demiş! Olsun. Biz de "Azını vereceğiz" dedik ama fazlasını verdik. m.asik@milliyet.com.tr