GATA’dan taburcu edilen ve dün tekrar hapishaneye dönen emekli Org. Çetin Doğan “Kalp hastasıydım. Cezaevine girdikten sonra tansiyon hastası da oldum. Omurilik rahatsızlığım nedeniyle mutlaka ameliyat olmam gerektiği belirtildi. Felç olma ihtimalim de var. Bu konuda gerekli raporlar verildi. Son ölçümde tansiyonum 18 ila 19 arası ama taburcu edildim. Mücadelemi cezaevinde sürdüreceğim” dedi...
Hastanenin yandaş basının “Gatakulli oluyor” şeklindeki yayınlarından olumsuz etkilendiği ve hastayı bu eleştirilerden kendisini kurtarmak için taburcu ettiği söyleniyor. Çetin Doğan da böyle bir durumu ima etti. Hastane eğer tıbbi ölçütlere göre değil, basındaki eleştirilere göre karar aldıysa bu durum GATA’nın ve askeri tıp tarihimizin sayfalarında leke oluşturur. Hastane herhalde konuyla ilgili açıklama yapacaktır.
Ömür dediğin/ üç gündür,
dün geldi geçti/ yarın meçhuldür
O halde / ömür dediğin
Bir gündür/ O da bugündür
Can Yücel
Edepsiz deyim!
Başbakan partisinin adını AK Parti değil de AKP diye yazan gazetecileri “Edepsiz” ilan etmişti. Birçok gazeteci Başbakan’ı dinledi AKP’yi onun istediği şekilde yazmaya başladı. Kimisi ise bunda bir edepsizlik görmedi,
devam etti.
Odatv 213 yazarı kapsayan bir mini araştırma yapmış. Halen 124 yazar AKP diye yazıyor, 73 yazar AK Parti diyor,16 kişi ise iki deyimi birden kullanıyormuş.
Sonuç; edepsizler çoğunlukta..!
Çocuklar yanıltıcı!
Başbakan küçük öğrenciye oturduğu koltuğun yetkisini tarif ediyor:
- İster asarsın, ister kesersin...
Öğrenci “Tayyip amca asıp kesmek yetmez, ben onları aç ve işsiz bırakmak da istiyorum” demiyor.. Ya ne diyor? Cahit Sıtkı’dan şiir okuyor:
“Memleket isterim/ Ne başka dert, ne gönülde hasret olsun/ Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim/ Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun/Kış günü herkesin evi barkı olsun”
Çocuklar siyasetçilerin kafasına epeydir unuttukları fikirler sokuyor. Aman dikkat!
Kısmetsizlik!
Yıllarca İsveç Televizyonu’nda çalışan sonradan Türkiye’ye yerleşen Mehmet Ali Yula’nın kitabı geldi: Olof Palme Cinayeti... İçindeki notta şöyle diyor:
“İnsanın kısmeti olmayınca böyle oluyor işte... Ekte kitabımı yolluyorum ama; şu anda ne konuşabili-yorum ne yazı yazabiliyorum. Geçen ay geçirdiğim bir beyin felci bu durumun nedeni... Bu bakımdan kitabı imzalamam mümkün olmadı. Şimdilik sizler bu kitapla idare ederken ben iyileşirim inşallah...”
Talihsiz meslektaşımıza geçmiş olsun diyor sağlıklar diliyoruz...
Piri Reis...
“Pri Reis’ten Kâtip Çelebi’ye Osmanlı’nın Dünyaya Bakışı” adlı harita sergisini Başbakan Erdoğan ABD gezisi sırasında açtı. Başbakan Erdoğan açılışı yaparken Piri Reis ve Kâtip Çelebi’yi övdü, Piri Reis’in haritalarının “16. yüzyılda adeta uydudan çekilmiş gibi son derece şaşırtıcı bir doğrulukta olduğunu” bildirdi. Acaba öyle midir?
Mehmet Ali Kılıçbay, Habertürk’te şunları yazıyor:
“Piri Reis acaba o ünlü Amerika haritasını nasıl yapmış olabilir? Bunun için öncelikle Amerika’ya gitmesi ve kıyıları bizzat dolaşması, kara içlerine girip ölçümler yapması gerekirdi. Ama Piri Reis Amerika’ya gitmemiştir. Zaten çok istese bile gidemezdi, çünkü o tarihlerde (1513), Osmanlı denizciliği Cebelitarık’tan Atlantik’e geçme tekniklerini bilmiyordu. Ama ortada olan haritanın nasıl yapıldığının açıklanması gerekiyor. Bunun cevabı son derece basit ve ‘şanlı geçmiş’ meraklılarını üzecek nitelikte. Piri Reis, bu haritayı, başta Colombus’unkiler olmak üzere, Batılı denizci ve kartografların yaptıkları haritaları birleştirerek elde etmiştir. Zaten kendisi de bu haritayı ‘20 kadar haritayı telif ederek’ ortaya çıkardığını söylemektedir.
Piri Reis’in haritası, ‘adeta uydudan çekilmiş gibi son derece şaşırtıcı bir doğrulukta’ da değildir. Çok fazla yanlış içermektedir.
Geçmişle övünebilmek güzeldir, ama hayali olanıyla değil, gerçeğiyle.”
BDP’li Bengi Yıldız, “Anayasa oylamasında AKP’ye verdiğimiz destek sembolik” demiş.
Doğrudur. PKK’ya verdikleri desteğin yanında gerçekten de sembolik.
Fahrettin Fidan
* * *
AKP milletvekilleri Kamer Genç’i dövmeye çalışmış.
İsteyen buna normalleşme ve demokratikleşme çalışması da diyebilir...
Haldun Ertem