Ergenekon sanıklarından Behiç Gürcihan’ın avukatı Ercan Birol’un yaptığı savunmayı okurken kara mizahı fark etmemek olası değil...
Avukat Ercan Birol iki terör örgütünü kıyaslıyor...
Birisi PKK... Liderinin hapiste kötü muameleye maruz kaldığı söylentisi yayılıyor. Bu kötü muamele gerçekten var mı, boyutu nedir, bilinmiyor. Ancak örgüt üyeleri pek çok ilde sokağa dökülüyor, kepenkler kapatılıyor, ateşler yakılıyor, araçlar ateşe veriyor, ayaklanma ve isyan provaları yapılıyor...
Gündemde bir başka ünlü örgüt daha var; Ergenekon...
Örgütün kasası olduğu öne sürülen kişi, hapiste ihmal yüzünden ölüyor... Liderlerinden olduğu söylenen bir emekli general, ölümcül derecede hastalanıyor. Bir başka general hasta olduğu halde hastaneye gitmesine izin verilmiyor...
Ülkede ne bir ses ne bir nefes... Bir e-mail kampanyası bile açılmıyor.
Avukat Birol soruyor:
- İddia edildiği gibi kaos ve darbeye uygun ortam yaratmak isteyen bir terör örgütü var olsaydı, bundan iyi karışıklık çıkarma fırsatı mı olurdu?
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kutlandı...
Aslında bu günü “Çalışan ve Çalıştığına Şükreden
Gazeteciler Günü” olarak kutlasak daha doğru olmaz mı?
Haldun Ertem
ANKARA’da dozerlerle, kepçelerle, cephanelik arama işi okurumuz Tolga Akıncı’nın biraz
tuhafına gitmiş, dün telefonda soruyor:
“Gölbaşı’ndaki aramada toprak altında
saklanan silahlar arasında bombalar da çıktı. Benim merak ettiğim şu; bomba ve benzer
patlayıcılar, sert kepçe darbesi yerse patlamaz mı? O bombaların patlamayacağına nasıl bu kadar emin olabildiler?
NÂZIM’A SEVGİ!..
Haberi birlikte okuyalım: “AKP İzmir İl Başkanlığı,
gazetelere ilanlar verdi. İlanda Nâzım Hikmet’in tam sayfa fotoğrafının altında şu satırlar yer aldı: “Bakanlar Kurulu, aldığı kararla sana vatandaşlık hakkını, bize
seninle vatandaş olma onurunu iade etti. Şimdi sıra
mezarında. Bizim çınarlı bir tepemiz var Nâzım.”
AKP’nin vatandaşlık kararının Nazım’ı istismardan başka amacının olamayacağını yazdık. Bazı fırsatçılar ise bunu bile bile Nâzım istismarını “demokrat tavır” diye alkışladılar. O demokrat tavır devam ediyor! Şimdi de İzmir’e yağlı tebrikler gönderin bakalım...
AKAN GÖZYAŞLARI...
Bulut ağacın tepesinde/ Yağmur dinmiş/ Dallardan akan su damlaları/ Çanakta birikiyor.....
Ayşe Takı Galerisi’nin sevimli patronu Ayşe diyor ki:
- Akıtılan gözyaşları geri dönemez. Oysa birikenler benim için takıya dönüşebilir...
- Yani?
- Çocuklara yardım amacıyla gümüş gözyaşlarından yapılan tasma, anahtarlık, çengelli iğne ve halka küpeler alabilirsiniz...
Gümüş gözyaşları sergisi “Şakayık Sok. 45/7 Tuna Palas Daire: 1” adresindeki Ayşe Takı
Galeri’sinde yarın akşam açılıyor. Sergi gelirinin bir kısmı SERÇEV’e ( Serebral Palsili Çocuklar Derneği ) ayrılacak...
Temmuz Karikutal
Nesimi Karikutal, geçmişte Milliyet’te düzeltmen olarak çalışırdı. Roman ve hikâye yazardı... Kürt kökenli, güler yüzlü, iyi yürekli bir arkadaşımızdı. O günlerde bir oğlu oldu.. Adını Temmuz koymak istedi... Nüfus İdaresi bu adı kabul etmedi. Bizden yardım istedi. Nereden aklına geldi Temmuz adı koymak, dedim. Hasan Hüseyin’in şiirini okudu:
“Benim bir oğlum olacak adı temmuz
uykusuz / korkusuz / beter mi beter
ben beynimi satarak yaşıyorum
o benden proleter”
Nüfus idaresi, biz olayı protesto edince Temmuz adını kabul etti... Sorun çözüldü. Aradan yıllar geçti... Nesimi’yle görüşemez olduk. Kızı Canda ile oğlu Temmuz büyüdüler. Bir ara Kanal D’de çalıştılar. Kız da, oğlan da çok şekerdi. Hayatta bir yere tutunabilmek için uğraşıp duruyorlardı...
Derken bir süre önce oğlan bir dizide oynamaya başladı...
“Arka Sıradakiler” adlı dizide Yadigar rolündeydi...
Bayağı başarılıydı. Dizi hâlâ televizyonda, gösterimde...
Birkaç gün önce Nesimi telefon etti:
- Abi sorma başımıza neler geldi?
- Hayrola?
- Bizim ev Beylikdüzü’nde biliyorsun. Şehre inmek zor oluyor. Temmuz diziden aldığı parayı biriktirdi, ikinci el bir otomobil aldı. Yılbaşı akşamı eve gelirken, önünde ani fren yapan bir ambülansa vurmuş. Hastanede acele ameliyat ettiler. Ama omurilikteki bir hasar yüzünden vücudu felç oldu. İki eli ve bir bacağı hiç çalışmıyor. Doktorlar da umutlu konuşmuyor...
Temmuz, tam hayata tutunmuştu. Aile de rahat bir nefes alacaktı. Olana bakın şimdi... Kadere ve talihe bakın... O şiirin devamı mı? Şöyleydi:
“Bir oğlum olacak adı Temmuz
karataşın göbeğinde aşk
karataşın göbeğinde barış
karataş çatladı çatlayacak
bende bitmeyen kavga
onda yeniden başlayacak
bir oğlum olacak adı Temmuz
öfkede benden fırtına/ sevgide deniz
temmuz gibi sıcak ve bereketli
temmuz gibi uçsuz bucaksız”
Hadi bakalım Temmuz... Diren kötü talihe... Yakala yeniden hayatı bir ucundan...