Türkiye'nin en büyük yeraltı serveti tarihi eserlerdir.Türkiye'nin dört bir yanı tarihi eserle doludur. Hititler'den Lidya ve Frigyalılara, Yunan'dan Roma'ya, eski uygarlıkların en değerli eserleri yurdumuzun toprakları altındadır.Eğer bu servetin farkına varabilseydik... Eğer arkeolojik kazılara bugün ayırdığımızın yirmi otuz katı para ayırsak, arkeolog yetiştirsek, zengin müzeler kursak, gelişmiş yayınlar yapsak... Bugün yalnızca olduğumuzdan daha zengin değil, daha saygın da bir ülke olurduk...Ne var ki bu açıdan dün de, bugün de sefilleri oynuyoruz... Tarihi eserler depolarda çürüyor. Müzeler personel yokluğundan çalışamıyor. Eserler korunamıyor. Topraklarımız altından çıkarılan eserleri gidip yabancı ülkelerde izliyoruz. Arkeolog gençlerimiz işsizlikten inim inim inliyor...Daha önce de dile getirmiştik... Kültür Bakanı geçen yıl kadroya 400 arkeolog alınacağından söz etmişti... Ala ala 8 arkeolog aldılar... Fakat bir cinlik yapıyor. DÖSİM kanalıyla geçici işçi statüsünde eleman alıyorlar.. KPSS'yi kıvıramayan kimi iktidar yandaşları bu kanaldan işe giriyor. Bir söylentiye göre bu kanaldan 150 kişi kadroya alınmış bulunuyor.Kendi varlıklarına ve gençlerine böylesine yabancı bir yönetim ülkeyi hangi geleceğe taşıyabilir? Türkiye'nin en büyük yeraltı serveti nedir? Altın mı, petrol mü, bor mu, kömür mü? Hayır, ne biri ne öteki... Erdoğan, "Cmhurbaşkanlığı seçiminde sürpriz olabilir" demiş. Gerçekten de, Çankaya'ya Sezer gibi bir cumhurbaşkanı çıkarsa ne hoş ve büyük bir sürpriz olur ama... 12 Mart askeri darbesinin yıldönümüydü dün... 12 Mart ve 12 Eylül... 27 Mayıs Anayasası'yla halka ve emekçilere verilen hakların geri alınması için düzenlenmiş iki kanlı oyundu... Her iki darbe öncesinde belli kışkırtmalarla kanlı olaylar artırılmış, halk darbeyi ister hale getirilmiş, peşinden ordu yönetime el koymuştur. Her iki darbe sırasında başbakan Süleyman Demirel idi.. Her iki darbe Demirel'e yapılmış gibi gösterilmiş, cuntacılar Demirel'i kenara çekip solu temizlemiş, sonra idareyi yine Demirel ve onun benzerlerine teslim etmiştir. 12 Mart sonrasında Anayasa kuşa çevrildi. Yetmedi, 12 Eylül sonrasında Anayasa, IMF politikalarının uygulanması için dikensiz gül bahçesi yaratma amacıyla iyice daraltıldı. Bu darbeler iç ve dış sömürüye karşı duran sol kadroları, yurtseverleri, Atatürkçüleri darmaduman etti. Siyasi ve sosyal yapıyı altüst etti. Peki Türkiye dikensiz gül bahçesi haline geldi mi? Yoksa Batı tarafından yönetilen ve tüm gelirini Batı sermayesine faiz ve borç olarak ödeyen bir sömürge ülkesi mi oldu? Manzara meydanda... 12'li darbeler... Cumhuriyet'in dünkü başyazısında ilginç bir bölüm var. Deniyor ki:"Bugün iktidarda bir koalisyon yok, Meclis'in üçte iki çoğunluğu tek partinin elindedir.AKP hükümeti istediği yasaları çıkarabilecek, ülkeyi her bakımdan çekip çevirip düzenleyebilecek konumdadır.Ancak bizim ilginç medyamız bugün ülkemizde yargılanan kimi yazarlarımızın durumlarını bile AKP iktidarına yüklemekten kaçınıyor.Cumhuriyet tarihinde ilk kez böyle bir olay yaşanıyor. Çoğunluğu elinde bulunduran siyasal iktidar eleştirilmiyor; ülkedeki olumsuzluklar, özgürlük yoksunluğu, yazar yargılanmalarındaki sorumluluk, dış politikadaki başarısızlıklar ve her tür siyasal ve yönetimsel kusurlardan ötürü medya çoğunlukla ana muhalefeti, yargıyı, askeri, üniversiteleri ve Cumhurbaşkanlığı'nı suçlamaya dönük yayınlar yapıyor. Oysa demokrasilerde, olan biten her şeyden muhalefet ve bürokrasi değil, iktidar sorumludur..."***Bu kadar da değil üstelik... Örneğin AKP'nin AB yolunu çıkmaza soktuğu mu tartışılıyor, derhal söz Ecevit'e getiriliyor, AB yolunu Ecevit'in tıkadığı öne sürülüyor. Kıbrıs tartışmasında AKP adına söylenecek söz mü kalmadı, derhal fatura Denktaş'a çıkarılıyor...Düşüncelerin bu denli çarpıtılmasına bu iktidarın gücü yetmez. Okyanus ötesinin parmakları görünüyor perdenin arkasında... Dürbünün tersi Çorlu Ağır Ceza Mahkemesi'nde duruşmalar uzuyor, bazen saat 24.00'ten sonraya bile sarkıyor. Tekirdağ Cezaevi'nden sabah saatlerinde getirilen tutuklular ortalama 12 saat duruşma bekliyorlar. Nerede mi? Yersizlikten bayanlar tuvaletinde...Türk Ceza Kanunu, uzun süre bekletme, yorma, uykusuz bırakma, pis tuvalet kokuları içinde gece yarısına kadar beklettikten sonra mahkemede sorguya alınmayı manevi baskı ve işkence altında sayıyor. Çorlu'da yasanın bu maddesi sürekli çiğneniyor. Ne zamana kadar? Herkes merak ediyor... m.asik@milliyet.com.tr Çorlu'da adalet