Meral TAMER
Türkiye'deki direksiyon sınavında kararı veren, Milli Eğitim Bakanlığı'nca gönderilmiş, tek özelliği ehliyet sahibi olmaları olan öğretmenler. Üstelik sınav, önceden belirlenmiş trafiksiz yollarda yapılıyor. Beklenmedik bir tehlike atlatmazsanız da ehliyet veriliyor.
İngiltere'de ise bu iş için özel eğitilmiş görevlilerle trafiğe çıkıyorsunuz. Tamamen onların sağa dön, sokağa sap gibi direktifleriyle ve akan trafik içinde araba kullanıyorsunuz. 2 kez hata yaparsanız, yatırdığınız para da 1 saatlik heyecan dolu sınav da boşa gidiyor.
Trafik kampanyamıza katılan okurlarımız tarafından en çok eleştirilen konulardan biri de, Türkiye'deki ehliyet alma süreci.
İngiltere'de
University of Sussex'te doktora yapan
Murat Efe, e - posta mesajında bu konuya eğiliyor ve bizdekinin aksine İngiltere'de teorik sınavın çok da önemli olmadığını anlatıyor:
"1995'ten beri burada yaşıyorum. Trafik kampanyanızı İnternet'ten izliyorum. Yazılardan birinde bir okurunuz, sürücü kurslarının da cezalandırılmasını istemiş. Ama bence asıl önemli olan, sınavlarda ehliyet veren görevliler. Hatırladığım kadarıyla bu kişiler Milli Eğitim Bakanlığı'ndan okullara giden yazıyla öğretmenler arasından seçiliyordu ve ehliyeti olmaktan başka herhangi bir koşul da aranmıyordu.
Bu şekilde seçilen kişiler, 10'ar - 15'er dakikalık seanslarda önceden belirlenmiş, trafiksiz yollarda gerçekleştirilen direksiyon sınavlarından sonra, eğer çok büyük bir tehlike atlatılmamışsa, sınava giren kişinin ehliyet almasında bir mahzur görmüyorlar.
Ehliyet verilmesine karar veren bu kişilerin trafik konusundaki bilgileri ne ölçüdedir? 15 dakikalık (ki ben ehliyet aldığımda sınav, 10 dakikadan da az sürmüştü) bir sınavdan sonra sürücülerin trafiğe çıkmaya ehil olduklarına nasıl karar verebiliyorlar?
Şimdi de biraz, bu işlerin İngiltere'de nasıl yürüdüğünden sözedeyim. 1.5 yıl öncesine kadar burada yazılı sınav yoktu bile. Buna karşın yaklaşık bir saat süren direksiyon sınavında, bu iş için özel eğitilmiş kişiler, sürücü adayının trafik kurallarını bilip bilmediğini, verdikleri direktiflerle ölçebiliyorlar.
Düşünün, arabaya biniyorsunuz, nereye gideceğinizi, nasıl bir trafikle karşılaşacağınızı bilmiyorsunuz. Sadece arka koltukta oturan birinin verdiği direktifler var: Sola dön, sağa dön, park et vs. Görevliler çok katılar. En küçük bir hatada bir çarpı yiyorsunuz ve iki çarpı, sizin o günkü bir saatinizin ve sınav paranızın yandığı anlamına geliyor.
Ne yaparsanız yapın, o ehliyeti almak için hayatınızda en az bir kere tam anlamıyla kurallara uyarak araba sürmek zorundasınız. Ve inanın bana o bir kez bile insanların daha sonra araba kullanırken düşünüp yavaşlamasına ya da kurallara uymasına yeterli oluyor. Tabii trafik cezalarının yüksekliği de caydırıcı etki yaratıyor.
Bütün bunlara rağmen kurallara uymayanlar çıkmıyor değil. Ama onlar da hemen polise şikayet ediliyorlar ve gereken yapılıyor. Daha sonra şikayet edene bilgi veriliyor."
Ankara'dan e - posta yollayan müşavir Hazine avukatı M.Tunca Toker, kanayan bir yaraya parmak basıyor. Yetişkinlerin yol açtığı trafik sorunları yetmiyormuş gibi, çocuk yaşta ehliyetsiz sürücülerin saçtığı dehşeti de gözardı etmemek gerekiyor.
Toker, oturduğu semtte çocuk sürücülerle daha doğrusu "onların eksik akıllı ana - babalarıyla mücadele etmeye çalıştığını," ama ne yazık ki çok da başarılı olmadığını anlatıyor:
"2,5 yıllık ehliyeti olan ve sürekli araba kullanan bir kadın sürücüyüm. Ve kadın olduğum için trafik teröründen daha çok etkilenmekteyim. (Saptama 1: Cinsel kimlik bunalımı toplumsal düzeyde.)
Ancak trafikte sorun çıkaranlar yalnızca erkek sürücüler değil. Kadın sürücüler de bazen trafik terörü yaratabiliyor (Saptama 2: Sorunu yaratan, gücü eline geçirenler. Yaşasın güce tapan HI-MAN!)
Sürücülerin kadın veya erkek olması bir şeyi değiştirmiyor. Yüksek eğitimli ya da ilkokul mezunu olması da öyle. (Saptama 3: Her soruna, efendim eğitim yetersiz diyenlere cevaptır!)
Ben Ankara'nın dışındaki Konukkent'te oturuyorum. Bir gün markete giderken, yolda sürücüsü olmayan bir aracın hızla hareket ettiğini gördüm ve dehşete kapıldım. Ancak daha dikkatli bakınca, boyu pencereye dahi yaklaşmayan bir çocuğun aracı kullandığını gördüm ve kendimi tehlikeye atarak aracı durdurdum. Çocuk en fazla 12 yaşındaydı. Arabayı olduğu yerde kilitlettirerek, çocukla beraber evine gidip aileyi ikaz etmek istedim.
Aile; giyim ve araç cinsi itibarıyla gelir ve kültür düzeyi yüksek olduğu etkisini uyandıran bir aileydi. Oysa beni bir dövmedikleri kaldı. Çocuğun arabayı kullanmasına onlar izin vermişler. (Saptama 4: Eğitim yalnızca okulda olmaz. Aile eğitim sistemimiz de berbat.)
Bana neymiş ve ben nasıl karışırmışım vs. vs.(Saptama 5: Yanlışları kutsuyoruz. Yeni bir din olmalı.)
Bazı komşuları da onlardan yana çıktılar (Saptama 6: Toplumsal dayanışmayı yalnızca yanlışlarımızı desteklerken kullanmamız, gerçek bir sağlık sorunu olmalı.)
Ve ben sinir içinde eve gelip, 154 no'lu trafik telefonunu aradım. İlgileneceklerini söylediler ve bir daha haber alamadım. (Saptama 7: Trafik denetimi ihbara rağmen işlemiyor.)
Aileler hem kendi çocukları için, hem de diğer insanlar için çok tehlikeli olan bu durumu, çocuklarının büyümesi olarak algılıyorlar. (Saptama 8: Birey birey deyip, defolu kişilikler yaratmak bize mahsus)
Oysa, 1 yıl önce yaşanan bir olayın sonuçları gerçekten korkunçtu: 14 yaşındaki bir çocuk, son model arabasıyla virajı alamayarak, dolmuş durağındaki 11 kişinin dizlerini parçaladı. (Saptama 9: Bu bir şaka değil.)
Çocuğun babasının tepkisi daha da korkunçtu: "Ne ise dizlerinizin parası, öderiz!!!!!" (Saptama 10: Eee, digital dünyanın digital babası ile insani vasıflar arasında irtibat kurabilmek tabii ki mümkün olamayacak.)"
"Trafik sorunlarını halletmek için kaynak sıkıntısı çekiliyorsa, tıpkı 8 yıllık eğitim için olduğu gibi para vermeye hazırız."
Annesini yıllar önce bir trafik kazasında kaybetmiş, adının açıklanmasını istemeyen İstanbullu uçak mühendisi bir okurumuz, ilginç bir öneri getiriyor. 8 yıllık kesintisiz eğitim için nasıl pek çok mal ve hizmetten bir çeşit vergi kesiliyorsa, aynı şeyin bir trafik seferberliği başlatmak için de yapılabileceğini söylüyor.
Okurumuz önerilerini şöyle sıralamış:
* Fizik ve göz muayeneleri, Avrupa/ABD normlarında yapılmalı. Refleksleri uygun olmayanların ehliyetleri iptal edilmeli.
* Ehliyet alacak her kişi, kullanacağı araca göre Türkiye şartlarına uygun geliştirilecek psikolojik testlere tabi tutulmalı.
* Türkiye'de üretilen ya da ithal edilen bisiklet dahil tüm kara araçlarının fenni muayeneleri yine Avrupa/ABD normlarına getirilmeli.
* Karayollarında çukur, eğim, kavşak ve buna benzer tüm gerekli düzeltmeler yapılmalı.
* Trafiği gerektiği kadar öğrenmiş özel trafik polisleri yetiştirilmeli.
* Her türlü rüşvet önlenmeli.
Tüm bunlar için para yok deniyorsa, ben kendi adıma kesintisiz eğitim için olduğu gibi bu konu için de para vermeye hazırım."
"Trafik kampanyanızı yürekten kutluyorum. Yıllardır özel araba kullanıyorum. Öncelikle bazı polis memurlarının sırf rüşvet almak için tuzak kurduklarına şahit olduğumu belirmek isterim.
Canı yanmayan bilmez. Bu cinayetlerin durması mümkün değil. Bana göre özel ehliyet kursları kapatılmalı. Ardından da bir şekilde eğitimli polislere sahip olmalıyız diyorum. Bedeli ne olursa olsun!
Ölümden daha ağır bir bedel olamayacağına göre..."
Muharrem Okur
Elektrik mühendisi
Çorlu
"Her gün oğlumu üniversiteye uğurlarken, sağ salim dönebilmesi için Allah'a yalvarıyorum."
Ünlü sanatçı Esin Afşar Aral da, trafik kampanyamıza çektiği faks mesajıyla destek veriyor. Hem bir sanatçı olarak duyarlılığını, hem de bir anne olarak kaygılarını dile getiriyor:
"Öncelikle trafik konusunda başlattığınız kampanya için teşekkür ederim. Savaşta bile bu kadar ölü verildiğine inanmıyorum. Yoksa devletimiz aile planlamasının yolunu böyle mi buldu diye düşünmeden edemiyorum.
Ben de anayım! Her gün oğlumu üniversiteye uğurlarken sağ salim dönebilmesi için Allah'a yalvardığımı, Feneryolu'nda oturan hamile kızımın araba kullanırken nasıl yüreğimin ağzına geldiğini anlatamam. İşkence gören gençlerimize mi yanarsın, nane yoluna trafikte yaşamlarını yitiren gencecik fidanlara mı? Bu nasıl ülke?
Oy kaygısını bir kenara bırakıp, bu çok ciddi sorunlara eğilin artık ey aymazlar!
Başka ülkelerin çözüm getirebildiği trafik sorunlarına, biz neden çözüm bulamıyoruz? Yoksa gerçekten aptal bir millet miyiz?
Aklıma gelebilen öneriler şöyle:
* Bir Trafik Bakanlığı kurulmalı (mı?)
* Trafik polislerinin yanı sıra sivil örgütler trafik polisliğini üstlenmeli.
* Rüşvet alan polisler şiddetle cezalandırılmalı. (Sanki işkenceci polislere ceza verildi de!)
* Demiryollarına ağırlık verilmeli.
* Kamyonlar, tırlar şehir içinde dolaşamamalı.
* Son günlerde giderek artan alkollü şoförlerin ehliyetleri, ömür boyu ellerinden alınmalı."
Yazara EmailM.Tamer@milliyet.com.tr