Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan telefonla aradı: "Halkbank'ın kime ne kadar kredi verdiğini ben bilmem de, karışmam da. 1997'de Halkbank bana ilk bağlandığında Genel Müdür'e genel prensipleri ve çerçeveyi koydum, ondan sonra da hiç karışmadım" dedi. "Zaten Genel Müdür de benden önce görevdeydi. Yönetimde de herhangi bir değişiklik yapmadım" diye de ekledi.
Özkan istediğim her zaman her türlü bilgiyi Halkbank Genel Müdürü Yenal Ansen'den alabileceğimi, kendisiyle de bu konuyu görüştüğünü söyledi. Zaten hemen ardından Ansen de aradı (Ansen'le görüşmemizi yarın aktaracağım)
Özkan bu girizgahın ardından sadede geldi: "Size anlattığım gibi Halkbank bana bağlıdır, ama ben kesinlikle karışmam. Halkbank'ın kredileriyle ilgili köşe yazılarında son dönemde benim adım da geçer oldu. Siz de adımı geçiriyorsunuz. Buna gerek yok."
Özkan'la sadece bunları konuşmadık. Halkbank'ın Etibank'a kredi açmadığını, ancak Sabah Grubu ile kredi ilişkileri içinde olmasının çok doğal olduğunu anlattı ve ardından da "Sizin akrabalarınız ticari kredi kullanmazlar mı?" diye yanıtının evet olacağından emin olduğu bir soru sordu. Ama sanırım umduğu yanıtı alamadı. Çünkü "hayır" dedim. Aslında "hayır" derken belleğimi bayağı zorladım, ancak tuhaf bir biçimde bankalarla kredi ilişkisinde olabilecek işlerde çalışan akrabalarım gelmedi bir türlü aklıma. Ben kendi hesabıma bu yaşıma kadar tüketici kredisi bile kullanmış değilim. Akrabalarım içinde herhalde ticari kredi kullanan vardır, ancak benim görüştüklerimin ya ücretli ya da emekli olduklarını da sayın Özkan sayesinde fark etmiş oldum.
Bir önceki gün arayan Vakıfbank'ın bağlı olduğu Devlet Bakanı Yüksel Yalova gibi
Özkan da Bankalar Yasası gereği kredi müşterileriyle ilgili açıklama yapmanın suç olduğunu söyledi. Ardından da Halkbank'ın sadece Sabah Grubu'yla değil, diğer medya kuruluşlarıyla da kredi ilişkisi içinde olduğunu anımsattı ve dolaylı da olsa, "Onların açıklanması için neden ısrarcı olmuyorsunuz?" demeye getirdi.
Bu konuyu çok önemsediğim için ayrı bir yazı konusu yaptım. Eğer siz de önemsiyorsanız alttaki yazıyı lütfen okuyun.
Kamu bankalarının önü nasıl tıkanır?
Bankalar Yasası'nda küçük bir değişiklikle "ticari sır yılbaşında kalkıyor" dense, batacağı baştan belli kredilerden eser kalır mı?Sabah Gazetesi yazarı sevgili arkadaşım Necati Doğru, önceki günkü yazısında özetle diyor ki:
"Meral Tamer, Halkbank'ın ve Vakıfbank'ın bağlı olduğu bakanlar Özkan ve Yalova'yı suç işlemeye davet ediyor. Sabah Grubu ve Ceylanlar'a açtıkları kredileri açıklamalarını istiyor. Hürriyet yazarı Zeynep Atikkan da aynı görüşte. Çok güzel, açıklık istiyorlar. Çıtayı yükseltiyorum. Tüm devlet bankalarından bütün medya patronlarına ve şirketlerine son 15 yılda açılan bütün krediler açıklansın."
Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan da yukarıda ayrıntılarıyla yazdığım telefon görüşmemizde bir - iki kez benzeri bir imada bulundu.
Herhalde yazılarımda ben ne demek istediğimi iyi ifade edememiş olmalıyım. Benim derdim ben - sen, bizim grup - sizin grup, Fenerbahçe - Galatasaray falan değil. Benim derdim 1992 - 93'te 14 ay keyifle çalıştığım Sabah'ı hedef almak hiç değil. O gazetenin zedelenmeden yoluna devam etmesi, sadece orada çalışan arkadaşlarım için değil, basında iş olanaklarının daralmaması açısından da hepimiz için gerekli.
Benim derdim, istisnasız her hükümette koalisyon ortaklarınca paylaşılan kamu bankalarıyla... Böyle gelmiş ama, artık böyle gitmesin diyorum. Kamu bankalarının siyasetçilerin elinde nasıl rayından çıkartıldığını Necati benden çok daha önceden fark etmiş, Türkçemize kazandırdığı hortumlama konusunda taa Kemal Horzum'dan bugüne yüzlerce yazı yazmıştır.
Bu konu neyse ki artık ekonomi sayfaları dışındaki etkili köşe yazarları tarafından da telaffuz ediliyor. Belki de bu nedenle siyasiler, kendilerine bağlı kamu bankalarıyla irtibatlandırılmaktan rahatsızlık duyar hale gelmişlerdir. Recep Önal hariç son günlerde hangi bakan ağzını açacak olsa, kendisine bağlı kamu bankasının yöneticisine herhangi bir telkinde bulunmadığına kamuoyu önünde yemin - billah etme gereği duyuyor.
Benim amacım, zamanlamanın uygun olduğunu hissettiğim için konunun üzerine gidip, kamu bankalarına hiç değilse bundan sonrası için kamuoyu denetimini sağlamaktır. Konu kesinlikle Sabah ya da Ceylanlar değildir. Böyle bir hedefim olsaydı, herhalde Demirel'li Egebank'ı tercih ederdim.
Aslında ben de tüm kamu bankalarının tüm medya kuruluşlarına verdikleri tüm kredileri öğrenmeye can atıyorum.
Evet, bütün medya patronlarının aldıkları krediler açıklansın. Hatta sadece kredilerin açıklanmasıyla yetinilmesin. Kim borcunu ne zaman ödedi? Hangi medya patronundan yüzde kaç faiz alındı? Kim vadesi dolduğu halde borcunu hala ödememiş? Hepsi teker teker açıklansın da bilelim.
Haydi gel Necati, hatta daha da ileri gidelim. Kamu bankalarının bundan sonra verecekleri kredileri kamuoyundan gizleme lükslerini ellerinden alma mücadelesi verelim. Bankalar Yasası'nda yapılacak değişiklikle, bu
ticari sır meselesinden kamu bankalarının istisna tutulması için uğraşalım.
Özkan ne der bilmiyorum, ama
Bankacılık Denetleme Kurulu Başkanı Zekeriya Temizel'den fevkalade umutluyum.
Yazara E-Posta: mtamer@milliyet.com.tr