Televizyon kanalları arasında sürekli zaplayarak, iPad’imde gazete sayfalarını hızla çevirerek bir teselli bulmaya uğraşıyorum... Dün kim bilir kaç kez “Özgecan kadın cinayetlerinde bir milat olacak” dendi, ama maalesef pek umudum yok.
Bir yanda Avrupa Bakanı Volkan Bozkır, “şayet benim kızımın başına gelseydi elime silah alır, cezasını verirdim” diyerek gözü öyle ya da böyle dönmüş erkekleri cesaretlendiriyor. Diğer yanda Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 3 yıldır 14 Şubat Sevgililer Günü’nde kadınların dünyanın dört bir yanında sokaklarda dans ettiklerini görmezden gelip “dans yerine dua etselerdi” diyerek yine kadınları aşağılıyor. Oysa dans eden kadınların hiçbiri, Özgecan’dan dualarını esirgememişlerdir...
Davutoğlu’na rica
Bu arada Başbakan Ahmet Davutoğlu, Antalya’daki AKP İl Kadın Kongresi’nde 3 kez “kadına uzanan eller kırılsın” diye slogan atmış. Sözleri aynı sloganla kesilince de bu mesajın her yere, özellikle de erkeklere yayılmasını istemiş. Sayın Davutoğlu, bu sloganın erkeklere yayılmasını gerçekten istiyorsa, bir kadın toplantısı yerine erkeklerin çoğunlukta olduğu AKP il kongrelerinde 2’şer 3’er kere atsın ve salonu dolduran erkek kalabalığından da tekrarlamasını istesin lütfen...
Hamile kadınların sokağa çıkmasına karşı çıkan, kadının kahkaha atmasını iffetsizlik sayan, kadın-erkek eşitliğine inanmayan, tecavüze uğrayan kadının doğurmayıp da kürtaj yaptırdığı takdirde tecavüzcüden daha suçlu duruma düşeceğini bakanlar seviyesinde vaaz eden bir zihniyet, yine de değiştirebilir mi kuşkulu, ama...
Özgecan her fotoğraf karesinde o güzel gözleriyle, gözlerimizin içine-içine bakarken, bana göre en gerçekçi mesaj, HDP’li Hasip Kaplan’dan geliyor: “Ne hadım, ne idam; bu ülkede olmayan şeyi istiyoruz: Adalet.” Evet hukuksuzluğun her geçen gün yeni bir boyut kazandığı, yasalarda varolan hakların (her alanda) mahkemelerde çiğnenebildiği bir ülkede yaşıyoruz. Kadın cinayetlerinde bu böyle de işçi cinayetlerinde farklı mı ki...
Soma ve Ermenek’teki madenlerde, İstanbul’daki rezidans inşaatlarında ölen emekçilerimiz, hepimizin yüreğini dağlıyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre 2014’te 1886 işçimiz, iş kazalarında hayatını kaybetmiş -ki bu rakam, Cumhuriyet tarihinin rekoru. (2013’te iş kazalarında 1235 işçi ölmüştü.)
Rekor İstanbul’da...
Bu arada Özgecan’ın yasını yaşarken, önceki gün gazetemizin ekonomi sayfasında çok vahim bir haber vardı: Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili açıkladığı rakamlar, son 5 yılda her şeyin nasıl yozlaştığını göstermesi açısından da dudak uçuklatıcı. İstanbul’da 2009’da 8900 iş kazası meydana gelirken, geçen yıl bu rakam 4.5 kat artarak 38 bin 539’a çıkmış.
Çelik’in verdiği bilgiye göre İstanbul’da 2012’ye kadar 1 yıl hariç 10 binin altında seyreden (2010’da 8159, 2011’de 10 bin 312, 2012’de 9497) iş kazaları nasıl oluyor da 2013’te aniden 37 bin 094 ve 2014’te ise 38 bin 539’a fırlayıveriyor?
İş Güvenliği Yasası yürürlüğe girdiği halde iş kazalarının katlanarak artması, bir süredir içinde yaşadığımız hukuksuz ortamın da tescilidir.