Metin Toker

Metin Toker

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       EĞER Türkiye'de yapılacak tek şey kalsaydı, o da ekmeği naylon poşete koyup sattırtmak olurdu. Bu öylesine münasebetsiz, saçma bir iştir ki kim düşünmüştür, kimin başının altından çıkmıştır, karar kim tarafından alınmış, kime onaylatılmıştır; haberim yok. Haberi olanın da bulunduğunu sanmıyorum. Hani gene "Burası Türkiye'dir; Türkiye'de Türkler yaşar.. ve Türkler böyle yaşarlar" diyeceğim ama bu sefer Türkler de böyle yaşamazlar, yaşamamışlardır. Başkaları da yaşamaz. Siz Fransızların o meşhur "baget"inin naylon poşet içinde, hatta bir nesneye sarılarak satıldığını hiç gördünüz mü? "Baget"in bazen tamı, bazen bıçakla ikiye ayrılmış yarısı alınır, mutlaka bir uçu yene yene eve götürülür. Artık, ne kadar kalmışsa.. Mübarek, bir de lezzetlidir ki.. Avrupa'nın başka ülkelerinde de ekmeğin naylona sarılması mecburiyetini ben hiç hatırlamıyorum. Halbuki kıtanın tamamını - Güleceksiniz: Yugoslavya hariç!" - gezmişimdir, bilirim.
Akla, icadın sebebi olarak "sağlık kuralları" gelebilir ama şimdiye kadar ekmeği poşetinden çıkartıp yemedikleri için Türklerin nüfus kaybına uğradıkları hiç duyulmamıştır. kaldı ki tablalarda veya sopalara geçirilmiş satılan simitler de, musluklardan buzluklara dondurulmuş "32 dişe trampet çaldırtan" sular da kimseye zarar vermemiştir.
AKİS'in son bürosu Ankara'daki bir gökdelendeydi ve benim odamın penceresinden alttaki lokantanın "mutfak arkası" görünürdü. Beyaz eldivenli garsonlar tarafından sofrada maşayla tutulup servis edilen buzların nasıl kırıldığını da, ekmeklerin yerden alınıp dilimlendiğini de çok seyretmişimdir. Ekmek naylon poşet içinde satılacak: Pekiyi, oraya girmesinden önceki ve ondan çıktıktan sonraki hali ne olacak?
Onun yerine gıda maddelerinin imal edildikleri, satıldıkları mahallerin temizlik kontrolları gereği gibi yapılsa daha iyi olmaz mı? Bu maddelerin kendilerinin sağlık durumları nedir, kim biliyor? Kim aldırıyor? Kim dönüp de bakıyor?
Ama, ekmek ancak naylon poşet içinde satılabilecekmiş! Olacak, uygulanabilecek şey değil ya, akla, hani bir zamanlar düşünülen "otomobillere mecburen koydurtulacak ölüm torbaları" geliyor. Bakılmıştı ki kararın ilanından önce "kulağı delik ve ilişkileri kuvvetli açıkgözler" bunları depolamışlar bile.. Yürümemişti.
Gerçi bizde, ta Osmanlıdan beri belediye yasağının ömrünün 24 saat olduğu bilinir ama bunların bu, poşet örneği gibi hallerinde dünya kadar rüşvet döner, dünya kadar boş laf edilip emek sarfedilir. Sıkıntı çekilir.
Neden böyle şeyler hep bizde olur da, başka yerlerde olmaz?
Acaba onu düşünsek, iyi etmez miyiz?

NOT: Sütun komşum, sevgili Taha Akyol kardeşim "Seçim sandığı" başlıklı yazısında şöyle diyor: "27 Mayıs 1961'de cunta darbe yaptı. Metin Toker ağabeyimizin de yazdığı gibi bu darbenin özünde Ordu + CHP faktörü vardır."
Taha kardeşim, ağabeyleri karıştırmış olacak. Ben böyle bir yakıştırmanın - zira bu, yapılmıştır - hep, bir deli saçması olduğunu yazmışımdır. Hele bunu 27 Mayıs müdahalesi için geçerli sanmanın büyük bir yanılgı, hatta yutturmaca sayılması gereğini belirtmişimdir. Gerçek şudur ki 27 Mayıs parlamenter demokratik rejime karşı meşhur Tahkikat Komisyonu ile girişilmiş sivil darbe teşebbüsüne başarıyla sonuçlanmış bir direnme hareketidir ve 12 Mart ile 12 Eylülden tamamile farklı karakterdedir. Zaten onlarda CHP hiç yoktur.
Taha kardeşim, Metin Toker ağabeyinin öyle yazdığını acaba nerede okumuş? - M.T.




Yazara E-Posta: m.toker@milliyet.com.tr