Tüm zamanların en iyi ajan, entrika, aksiyon dizilerinden Homeland’in yeni sezonunda Amerikan ajanı adamımız Adrian Brody, bir operasyon için şu sıralarda Tahran’da. Atıldığı maceradan paçayı nasıl kurtaracağını nefes almadan izliyoruz. Brody aslında CIA’nin “işe aldığı” eski bir Amerikan deniz piyadesi. Tahran’a da tabii ki CIA ajanı kimliğiyle gitmiyor. Tıpkı yine CIA’in işe alıp İran’da kullandığı Robert Levinson gibi. Brody ile Levinson arasındaki fark, ikincinin gerçek bir kişi olması. Levinson Amerikalı işadamı kimliğiyle istihbarat peşindeyken İran’da ortadan kayboldu ve 8 yıldır bulunamıyor.
Levinson’un aslında ajan olduğu haberini AP haber ajansı yayınladı. Önceki günkü haberde iki unsur vardı: 1) İran’da kaybolan ve aslında işadamı olarak bilinen Levinson CIA’in FBI’dan devşirdiği bir ajan. 2) Levinson’u işe alıp görevlendiren CIA analistleri bu işi yetkisiz şekilde yaptı ve soruşturma sonunda üç ajan görevden alındı. Bir gece önce izlediğim Homeland’in etkisinde bu haberi okuduğumda “Bu haber Brody hakkında olsaydı, şimdi Tahran’da bir meydanda, vinçte sallanıyordu bizim havuç kafa” dedim kendi kendime.
AP’nin haberi hemen bir tartışma başlattı. Haber ajansı Levinson’un hayatını tehlikeye atmakla suçlandı. Ajans, “Bu haber ABD’nin en önemli istihbarat ajansındaki ciddi hataları ve usulsüz davranışları ortaya çıkardı. Halkın, hükümetleri eylemlerinden sorumlu tutacağı haberleri yayınlamak gazeteciliğin ta kendisidir. Levinson’un nerede olduğu kesin bilinmiyorken hayatını tehlikeye attığımız söylenemez. Ayrıca onu ellerinde tutanlar CIA bağlantısından zaten haberdar” diyerek haberini savundu. Ve en güzelini en sona bıraktım: Ajans Beyaz Saray’ın isteği üzerine haberin yayınını aslında 2010’dan buyana üç kez ertelemiş.
Hükümetin bir sırrı
Konuyu burada Taraf’ın yayınladığı MGK belgesine ve bizim hükümetin yaptığı suçlamalara bağlamamı bekliyorsanız, biraz daha durun.
Geçtiğimiz haftalarda ABD’nin, Almanya Başbakanı Merkel’in (ve başka liderlerin) telefonlarını dinlediği ortaya çıktı. Haberi ortaya çıkaran da Alman Spiegel dergisi. Dergi, şunu yaptı: Başbakanlığa elindeki belgeleri gönderdi ve habere katkı istedi. Başbakanlık tam seçim öncesinde Spiegel’i uzun süre oyaladı, bunun üzerine dergi bu bilgiyi de ekleyerek haberini yayınladı.
Şimdi Türkiye’ye gelebiliriz... Taraf’ın MGK’nın Gülen cemaatini bitirme planını yayınlamasına Başbakan “vatan hainliği” çıkışıyla tepki gösterdi. Oysa mesele ne bir ajanın ölüm kalım meselesiydi ne de bir istihbarat faaliyeti. Mesele, hükümetin zımni koalisyon ortağı olan bir cemaat karşısında zor duruma düşürülmesiydi. Yani Başbakan’ın dediği gibi “devlet sırrı” değil, “hükümetin bir sırrı”ydı.
Olmaz olsun böyle kahramanlık
Geçen hafta Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yaptığı açıklama ise Başbakan’ın çıkışı kadar sorunlu. Arınç, “Hapiste yıllarınızı geçirmeyi göze alırsanız, bu haberleri yaparsınız” dedi gazetecilere. Arınç, pek çok kişinin “hükümetin ve AKP’nin en sağduyulu mensubu” diye andığı bir isim. Bu algıyı bir yana bırakın, Arınç’ın hükümetteki sorumluluk alanında Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, TRT ve AA gibi medya kuruluşları var. Ayrıca gazetecilerle en fazla mesaisi olan bakan da o, çünkü hükümet sözcüsü. Yani Arınç bu konular üzerine daha fazla kafa yorup daha incelikli yaklaşımlar geliştirmesi beklenecek ilk ve tek bakan belki de. Arınç’ın Mustafa Balbay’ı da örnek vererek istihza kokan ifadelerle gazetecilere ve gazetecilik faaliyetlerine meydan okuyan açıklamalarda bulunması, pozisyonundan beklenmeyecek hafif bir davranış. Başbakan Yardımcısı, gazetecilerin kahramanlık gösterip hapse girmeyi göze almaları halinde işlerini yapabileceklerini söylüyor. Oysa medeni memleketlerde işini yaptığı için kahraman payesini alma şerefi sadece itfaiyecilere ve polislere bırakılmış olmalı.
Bohçacılıkla gazetecilik arasında
Gelişmiş demokrasilerde gazeteciler AP ya da Spiegel’in yaptığı türden “sarsıcı” haberleri yayına hazırlarken bir aşamada olaya hükümetin yorumunu ya da katkısını almak üzere ilgili kurumlara başvururlar. Çünkü gazeteciliğin nihai amacı birilerini mahvetmek, intikam almak, ortalığı ayağa kaldırmak değil, kamuoyuna faydalı olmaktır. Bu da bilgileri muhatabından saklamak kadar bir noktada onun katkısını ya da savunmasını da almayı gerektirir. Bu durumlarda hükümetler ulusal güvenlik sebebiyle bazı haberlerin ertelenmesini ya da yapılmamasını isteyebilir. Ama inisiyatif haber kuruluşunun elindedir ve haber er ya da geç yayınlanır. Oysa bizimki belgelerin bavulla dolaştırıldığı, belgelerin fetişleştirildiği, “Elimde klasörlerce belge var, zamanı gelince yayınlayacağım” dendiği, belgelerin twitter mesajlarıyla tehdit ve şantaj aracı olarak kullanıldığı; daha geriye gidersek, “Ben sahteyim” diye bağıran belgelerin sorgulanmadığı, sorgulayanların karalandığı bir düzen.
Bu düzende, sen elindeki belgeye çamaşır muamelesi yaparsan, Başbakan da sana bohçacı muamelesi yapar, olan gazeteciliğe olur.