Osmanlıspor ile Fenerbahçe arasındaki kadro kalitesi, fersah fersah farklı... Ancak, maçlar oynanmadan kazanılmıyor. Her "kaliteli" iyi olamıyor. Büyüklere saygı kalmayınca, işler de zora giriyor!
Evet, Fenerbahçe ilk 10 dakikada kabaran hindi gibi Osmanlıspor'un gözünü boyamıştı. Evet, bu sezon zar zor forma bulan Alper, iştahlıydı. Ama kalan yarım saat, ilk yarılık dilimin Fenerbahçe açısından kaybıydı.
Fernandao'nun girişi sonrasında bir "kafa" buldu ki, o kadar... Üstelik rakibine verdiklerini bir bilseniz. Umar biraz "kafa"yı çalıştırsa, Fenerbahçe "ah"larla, "vah"larla soyunma odasına gidebilirdi.
Markoviç'in zamansız sakatlığı Fenerbahçe açısından şanssızlık mı yoksa Fernandao'ya bir fırsat mı oldu 16 dakikalık süreçte pek belli olmadı. Ama Brezilyalı golcünün takıma hareket kazandırdığı bir gerçek...
Fenerbahçe'de dikkate değer yan, savunmanın zaman zaman hazırlıksız yakalanması oldu. Ba'nın yokluğunda Alves'in varlığıyla yokluğu belli değildi!
Osmanlıspor'da ise kaleci Moraes, 45 dakikalık süreçte güvenli, Uğur Demirok savunmasında emniyetliydi. Hakan Aslantaş erken kart görmesine rağmen mücadele gücünü elden bırakmadı.
Anlaşılan o ki, Fenerbahçe istatistikleri yalancı çıkarmak
Osmanlıspor ile Fenerbahçe arasındaki kadro kalitesi, fersah fersah farklı... Ancak, maçlar oynanmadan kazanılmıyor. Her "kaliteli" iyi olamıyor. Büyüklere saygı kalmayınca, işler daha da zora giriyor!
Evet, Fenerbahçe ilk 10 dakikada kabaran hindi gibi Osmanlıspor'un gözünü boyamıştı. Evet, bu sezon zar zor forma bulan Alper, iştahlıydı. Ama kalan yarım saat, ilk yarılık dilimin Fenerbahçe açısından kaybıydı.
Fernandao'nun girişi sonrasında bir "kafa" buldu ki, o kadar... Üstelik Fenerbahçe'nin rakibine verdiği pozisyonları bir bilseniz. Umar biraz "kafa"yı çalıştırsa, Fenerbahçe "ah"larla, "vah"larla soyunma odasına gidebilirdi.
Markoviç'in zamansız sakatlığı Fenerbahçe açısından şanssızlık mı yoksa Fernandao'ya bir fırsat mı oldu 16 dakikalık süreçte pek belli olmadı. Ama Brezilyalı golcünün takıma hareket kazandırdığı bir gerçek...
Fenerbahçe'de dikkate değer diğer durum, savunmanın zaman zaman hazırlıksız yakalanması oldu. Ba'nın yokluğunda Alves'in varlığıyla yokluğu da belli değildi!
Osmanlıspor'da ise kaleci Moraes, 45 dakikalık süreçte güvenli, Uğur Demirok savunmasında emniyetliydi. Hakan Aslantaş erken kart görmesine rağmen mücadele gücünü elden bırakmadı.
* * *
Fenerbahçe açıs
Çaykur Rizespor gibi futbol oynamak isteyen, oynayan ve de oynatan bir takım karşısında işiniz hem zor hem de kolay...
Zor; çünkü Kweuke gibi bir tankı, Deniz ve Ahmet İlhan gibi iki bazukası ve defansında da Viera ve Obaobona gibi iki sağlam savunması var. Kaleci Itandje ha keza...
Kolay; açık futbolun karşılığı da açığa düşmek... En tehlikeli durum... Beşiktaş da rakibinden aşağı kalmayacak, üstelik daha klas isimlere sahip... Rahatlıkla açığa düşürebilecek ayaklara hem sahada hem de kulübesinde... Sol bekte Tosiç ile İsmail arasındaki tercihi bir kenara bırakın, sahadaki 10 ismi tartışamazsınız bile...
Aslında maç başlarken de "Tosiç mi, İsmail mi?" sorusuna yarı yarıya bir sonuç çıkardı ki normaldi. Ancak ilk 15-20 dakikalık bölümde Ahmet İlhan'ı milli yapmak için çok uğraştılar! İsmail burada notunu düşürdü.
İki takım da pozisyon açısından fena değildi. Ancak aman aman tehlike diyebileceğimiz, Deniz'in direkten dönen şutu ile kalecinin çıkardığı Sosa'nın füzesi vardı.
Çaykur Rizespor'un orta sahayı çabuk geçebilmesi, Beşiktaş'ın ancak ilk çeyrek sonunda uyanmasıyla bitti. Ersan Gülüm ile Rhodolfo açıkçası Kweuke ile pek baş edemedi!
İlk 45'lik sürede Mario
Eğer elinde Mario Gomez gibi bir oyuncun varsa, ilk hedefin topu onla buluşturmak olmalı... Beşiktaş bunu Sporting karşısında beceremedi ama Eskişehirspor maçında bu şekilde golünü buldu. Hem de maçın krize doğru gittiği dakikalarda...
Beşiktaş'ı son dönemde neden daha fazla takdir ediyor, daha çok seviyoruz? Takım oyununu en iyi beceren, belki becermek isteyen bir takım olduğu için... İşte bu ekip, ne zaman bireysellik elbisesini giyiyor, bu elbise iki beden bol geliyor. Hatırlayın yine Sporting maçını... Oğuzhan, Cenk ve diğer Beşiktaşlılar şahsiyet mücadelesi vermek yerine, topu Quaresma'ya aktarsa bugün Avrupa'da da keyif çatacaktı.
Tıpkı Eskişehirspor karşısında olduğu gibi, tıpkı yine Gökhan ile kanat değişikliği yaptığı sırada... Şu bir gerçek ki, Q17 senin takımındaysa ondan maksimum faydalanacaksın. Tıpkı bu maçta olduğu gibi... Ama ilk 45'te bunu bir kere becerebildiler ayrı mesele...
Kısacası Mario Gomez ligdeki son dokuz şutunun beşini, son üç şutunun hepsini gol yapmışsa, bu tesadüf değildir. Gomez'in ne kadar gol becerisi olduğunun bir işaretidir.
Eskişehirspor ise puan cetvelindeki konumuna rağmen, Beşiktaş karşısında hiç de ezilmedi. Birol Parlak,
Fenerbahçe'ye bir halley olmuş! Belki çok çok üstün değil ama çok çok farklı...
Üstelik Van Persie, Kjaer, Alper Potuk yedek... Üstelik Mehmet Topal, hafta içindeki kurşunlamanın etkisiyle moralsiz... Fenerbahçe'nin yedek kulübesi, Eskişehirspor'un toplam takımına bedel neredeyse! Ama Es-Es'in, 45 dakika boyunca ıkınıp sıkınması, 45 +'nın sonrasında pek kıymeti harbiyesi kalmadı.
Önce Sow rakibin gardını düşürürken, Fernandao da, "Öyle olmaz, böyle olur" diyerek göstere göstere skoru ikiledi. Attığı bu gol bile Emenike'nin kulağını çınlatmaya yetti! Bu takımın en büyük transferinin Emenike'yi göndermek olduğu bir kez daha görüldü. Atsan atılmaz, satsan satılmazdı. Takımda olduğunda oynatsan da oynatmasan da Fenerbahçe'ye yazıktı! Tıpkı bir zamanlar Tuncay'ın durumu gibi!
Diego sezona fırtına gibi girerken, sistem değişikliği de olsa, Fenerbahçe kadrosu hallaç pamuğu gibi de dağıtılsa, bu ekibin bir parçası olacağını gösterdi. Attığı asisti bir kenara koyun, yaptıkları yeterdi.
60'lı dakikalarda Fenerbahçelilerin gözü bir ara Selçuk Şahin'i aradı! Neyse ki bu kez oyuna giren Van Persie idi. İlk lig maçına Nani'yi izlemeye gelenler, biraz hayal kırıklığı yaşadı ama
(BEŞİKTAŞ-GENÇLERBİRLİĞİ MAÇI YORUMU)
"Şampiyon belli, küme düşen belli bu neyin maçı" diye düşünenler olabilir. Ama bu işin bir de parası ve havası var. "Şu kadar puan aldım" diyerek hava basacaksın, son maçında galip gelerek de parsayı toplayacaksın. Bir galibiyet 1.1 milyon lira... Fena mı? İlhan Cavcav'ın içi gider! Beşiktaş'ın da birçok derdine devam olur.
Üstelik bu tür maçların bir faydası da, yedek futbolculara ve hocalaradır. Oyuncu, Oyuncu, "Ben buyum" diyebilmek için yırtınması, takımda kalabilmesi için çırpınması gerekir. Teknik adamlar da, "Oynatmıyorsam bir sebebi var" sözünü söyleyebilmek için, "Buyru beklediğiniz isimler" diyerek sahaya sürebilir.
Tam da Bilic'in yaptığı ve yapmadgibi... Cenk Tosun, Oğuzhan, Opare, Kerim, Necip gibi yedekler 11'de... Ama Olcay Şahan gibi bir sol açık da sağ bekte... Bir de Pektemek kalede olsaydı, tam olacaktı! İşin esprisi bir yana, ligde artık son maçına çıkan Bilic, aynı, iddialıymış gibi bir motivasyonla yine takımına taktik verdi, hakemlerle sohbet etti.
Son dönemde, "Cenk Tosun nerede?" diye soran Beşiktaşlılar, sonunda golcüsünü buldu. Ona ayak uyduranlar da Oğuzhan ile Tolgay oldu. Ama ilk yarıda iyilerin başında
Beşiktaş'ın Galatasaray'ı yenip, Fenerbahçe'nin de tüm maçları kazanmasıyla gelebilecek bir şampiyonluk, bir de en az ona yakın değerde bir Şampiyonlar Ligi şansı... Üstelik Cim-Bom'un üç puanla bitirdiği haftada kazanma zorunluluğu...
Bunların hepsi, Fenerbahçe'yi roketleyecek bir futbol dopingi sayılırdı. Mersin İdman Yurdu ise bir futbol baronunun can damarını tıkayıp, şampiyonu kendisinin belirlemesi telaşı içindeydi.
Hakemin başlangıç düdüğü çaldı, herkes şaştı kaldı. Fenerbahçe, iştahsız çocuk gibi mız mızlanırken, Mersin ise daha bir saldırgan, bilinçli ve derli toplu görüntü içerisindeydi. Ev sahibi, özellikle Nakoulma ile tehlikeleri birbiri ardına yaşattı. Welliton, direkten dönen şutu dışında etkisiz görünürken, Murat Ceylan ile Khalili daha bir iştahlı, daha bir hevesliydi.
Caner, Hasan Ali'nin desteğiyle hücum hattında ilerlemeye çalışırken, İsmail Kartal'ın beklentilerinin ilk 45 dakika içerisinde tam anlamıyla karşılayamadı.
Bruno Alves iyi, Egemen becerikliydi. Fenerbahçe'de Mehmet Topal, bilinen özelliklerine ofansif becerisini de ekledi ama nafile... Kuyt, saman alevi gibi birkaç kez kendini gösterirken, Sow ortalarda görünmedi.
* * *
Fenerbahçe,
(BEŞİKTAŞ-GAZİANTEPSPOR MAÇI YORUMU)
Galatasaray ve Fenerbahçe kazanacak, sen de bakacaksın! Şampiyonluk yolundaki rakiplerin senin koltuğu sarsacak, sen de duracaksın!
Beşiktaş açısından kağıt üzerinde sadece galibiyet yazıyordu. Ya liderlik koltuğunda hüküm sürecek, ya da diğer iki olasılıkla gecenin karanlığında sönüp gidecekti.
Gaziantepspor maça fena başlamadı hani... Beşiktaş'ı ince ince ısırırken, Chibuike ve Camara ile acaba "Bir şeyler yapabilir miyim?" sorusuna cevap aradı.
Beşiktaş, son haftalardaki ikili forvetten vazgeçmiş, bu nedenle de Mustafa ile Cenk'i kenara çekmişti. Yedeklikten asilliğe terfi eden Demba Ba'nın tutukluğu, bırakın göze batmayı, gözü çıkaracaktı! Ama Erdem'in ona yaptığı da penaltıydı. Ancak hakem Tolga Özkalfa'yı inandıramadı.
O öyle de Muhammed Demir farklı mıydı? İlk 45'te bir serbest vuruşu var o kadar...
Sosa'nın "Kendin pişir, kendin ye" tarzı golü olmasa Beşiktaş ne yapardı bilmem. Ceza sahası önüne kadar ayakta kalmaya çalış, sonrasında da topu ampul gibi ağlara as... Ancak Sosa gibi bir ustanın yapabileceği kombinasyondu.
Solda oyuna başlayan, sonra Olcay ile yer değiştiren Gökhan Töre, bildiğiniz gibi değil! Eğer sahadaki