Kimse Beşiktaş'ın lige döndüğünü düşünmesin. Onlar hala Liverpool maçının etkisinde...
Üstelik sadece futbolcusu değil, özellikle de teknik direktörü, hem o karşılaşmayı hem de rövanşı düşünmeden yapamamış. Necip'i stoperde görme isteği bile, UEFA Avrupa Ligi'nin etkisi değil mi?
Yarın Atınç Nukan'ı oynatmak istesen, ona ne diyeceksin? "Sana henüz güvenemiyorum. Necip'i de göreyim istedim." Atınç, son lig maçında iyi olmayabilir. İstediğini veremeyebilir. Ama oynatarak kazanmak daha iyi değil miydi?
Atiba'nın, Gökhan'ın kulübede oturmasını istemek nedir peki... Buna dinlendirmek değil, Eskişehirspor'u küçümsemek denir ki, iki işi birden becerirsin. Öğrencilerinin rehavetini artırıp, rakibi de hırslandırırsın.
Maç Eskişehirspor'un istediği gibi başladı, öyle devam etti. Hele Cenk'in şanssızlık ile yanlışlık arasındaki hareketi gol olmadı ama Kaan'a asist oldu. Golden sonra da değişen pek bir şey yoktu. Topla oynayan, rakibi baskı altına alan - ya da aldığını zanneden- Beşiktaş'tı ama 44. dakikaya kadar gole daha fazla yaklaşan Eskişehirspor oldu.
Sosa, her geçen gün artılarını daha da artırırken, dünkü maçta da en etkin, en baskın isimdi. 44'te Kamil'in çizgi üzerinden
Doğruya doğru; Çaykur Rizespor'un kalibresi, Beşiktaş kadar değil... Ancak Hikmet Karaman sonrasındaki Rizespor'un da başı dik, göğsü ileride oynadığı bir gerçek...
Hikmet Hoca, "Kazanan takımı bozmama" felsefesine sahip çıkarken, bu seçiminde ilk 45 dakikalık süreç içerisinde başarılı olduğu da görüldü.
Buna karşın Beşiktaş'ta da sakatlıktan yeni kurtulan Atiba da kenarıda... Siyah-beyazlılar, ilk yarıda eksikliğini hissetti mi? Hissetti. Orta saha, Kanadalı ile sanki daha bir güzel... Oğuzhan Özyakup tercihi, maç öncesinde, ofansif anlamda belki doğru görünebilirdi. Ancak karşılaşma başladığında ve dakikalar ilerlediğinde bunun pek de faydası olduğu hissedilmedi. Sanki Atiba gözden çıkarıldı ve "mümkünse oynamasın" deniyor gibi!
Olcay Şahan'ın kişisel gayretleri, Demba Ba'nın yalnızlığını gideremedi. Sosa, "Biraz gayretli olsa" dedirtirken, esas sakatlık, Beşiktaş savunmasının sol kanadındaydı. Çaykur Rizespor, "maden bulmuş gibi" Ramon Motta'nın kulvarından yüklenirken, belli ki bu, çalışılmış ve bir taktik olarak belirlenmiş organizasyonların ürünüydü. Beşiktaş'ta Ersan Gülüm yine başarılı çizgisini devam ettirirken, arkadaşının ters vuruşunu süper bir refleksle
Beşiktaş, ev sahibi olduğunda değil, taraftarıyla birlikte olduğunda çok farklı... Siyah-beyazlılar tribündeyse Fizan'da bile oynasa fark etmiyor. Yener-yenilir hiç önemli değil... Ancak mücadele gücü her zaman bir vites daha ileride...
Ligin en sempatik takımı olarak gösterilen, ne sonuç alırsa alsın, futbolun gereklerini yerine getirmek için çabalayan Beşiktaş için, Mersin İdman Yurdu maçının ilk yarısı hem zor, hem de kolaydı. Kolaydı, gol attı, bol bol pozisyona girdi, sürekli Mersin İdman Yurdu ceza alanı içerisindeydi. Zordu, bunların sadece birini değerlendirdi, zaman zaman kalesinde pozisyon verdi, bu anlarda taraftarına ecel terleri döktürdü.
Atiba'nın yokluğunda tercihini Oğuzhan'dan yana kullanan Bilic, belli ki Tolgay'a "Biraz bekle" demiş! Ama 45 dakikalık süreç o kadar karamboldü ki, orta saha oyuncuları topu görmedi bile! İşin esprisi bir yana, top bir o kalede, bir bu kalede kendini bulurken, son 15 dakikalık bölümde Beşiktaş'ın inanılmaz durgunluğu göze çarptı. Fırsat bulan Mersin İdman Yurdu da bunu iyi kullandı.
Kartal'ın etkili olduğu dönem, kanatların da ayaklandığı zamandı. Gökhan Töre ile Olcay Şahan'ın kalitesi, Beşiktaş için bir avantaj gibi
Performans-başarı eğrisinde bu kadar negatif olan bir takım az görülür. İyi oynadığında bile galibiyeti mucize! 90 dakika başlamadan önce de, "Kaybetmek kolay, kazanmak kolay" prensibi içerisinde sahaya çıkmıştı Kardemir Karabükspor... Düşme hattında olduğuna bakmayın, tehlikeli bölgede olmayan birçok takıma şapka çıkaracak kapasitede... Yenildiğinde bile alkışlanıp, kötü gidişte faturayı hocalarına çıkarmayan ender kulüplerden...
Ama tüm bu yazdıklarımız, Fenerbahçe karşısındaki Karabükspor için değil tabii ki... İlk yarıdaki süreçte öylesine mahkum oynadılar ki, karşılaşmanın zor olabileceğini düşünen sarı-lacivertliler bile, ilk 45 dakikalık dönemin bu kadar rahat geçeceğine inanmıyordu. Fenerbahçe o kadar fazla topla oynama, kolay pas yapma imkanı buldu ki, devrenin tek golle bitmesi Karabük'ün şansıydı.
Emre Belözoğlu ve Meireles'in yokluğunda Fenerbahçe'nin kapısını süpüren Selçuk Şahin'in akıllı dış şutu, Fenerbahçe'yi nefeslendirirken, İsmail Kartal'ın söz ettiği rakiplerin kafasını karıştıran, şaşırtan sihrini-sırrını bulabilmek hakikaten de mümkün değildi.
Fenerbahçe için kötü diyemezsiniz. Ancak iyi diyebilmek için sarı-lacivertliler adına tek done de,
Fenerbahçe ve Galatasaray'ın kazandığı haftada Beşiktaş'ın Gençlerbirliği deplasmanından üç puan çıkarması zorunluydu. Ama Gençler'in Ankara'daki "taş" gibi durduğu ve kolay kolay fırsat vermeyeceği de bir gerçekti. İrfan Buz yönetiminde evinde hiç yenilmemesi de ayrı bir gerçek olarak göze çarpıyordu.
Sahada var olanların yanında, yokların yoksunluğu daha fazla hissedilecekti. Özellikle Beşiktaş'ta Veli ve Sosa'nın yokluğu pek anlaşılmamış gibi görünse de, Oğuzhan ile Necip'in, hücum genişliği oluşturma anlamında pek de arkadaşlarına yaklaştıklarını söylemek zor...
Kartal'ın yedek kulübesinde bir forvetin bile bulunmaması düşündürücü... Mustafa ve Cenk'in yokluğunda, Bilic herhalde olası sakatlık durumunda takım içinden bir "hücumcu" çıkarabileceğini düşünmüş. U21'den golcü monte etmek, kulübeye bile olsa hocaya zor gelmiş anlaşılan...
Gençlerbirliği'nde de bir Stancu olsa, Berat Tosun'un yakaladığı ilk ve önemli fırsatı nasıl kullanırdı acba? İrfan Can'ın yokluğu da Kartal açısından ayrı bir şanstı.
Bu düşünce içerisinde ilk 45 dakikayı öyle-böyle geçiren iki takımın 3'er şutundan sadece Oğuzhan'ın "kaleci çalıştırır gibi" yaptığı vuruşun kaleyi bulması, ilk devrenin
Fenerbahçe, Kadıköy'de diğer İstanbul takımlarıyla da oynasa, aynı defansif tedbirlerle sahaya çıkardı. Bu derbide belki Galatasaray, Beşiktaş yoktu. Ancak ligin en disiplinli, amaca gitmek için sabırsızlık davranmayan bir takım vardı. Başakşehir, ne taraftar baskısıyla şaşkınlaşıyor, ne de yaptıklarıyla şımarıyordu. Çünkü hakikaten onlara bu övüncü yaşatacak bir seyirci grupları yoktu.
Bu bilinç içerisinde sahaya yayılan iki takım da risksiz oyunu tercih etti. Maçın ilk bölümünde Fenerbahçe, el freni çekilmiş otomobil gibiydi ama bu, korkudan değil, arabayı şarampole yuvarlamamak içindi.
Nitekim bu düşüncedeki Fenerbahçe, istediğini de aldı. En büyük artısı, futbol oynama azmi ve kazanma isteği olarak görünen sarı-lacivertliler, "Kadıköy tilkisi" Kuyt sayesinde amacına ulaştı. Topla kaleci arasına öyle bir girişi vardı ki, neden her hocanın kendisini tercih ettiğini, neden sürekli ilk 11'de olduğunu bir kez daha gösteriyordu.
İlk yarının kalan bölümünde Fenerbahçe ikinci golü bulabilecek fırsatlar yakaladı, Başakşehir de Semih ile beraberlik şansı budu. Ama bunlar gerektiği gibi değerlendirilemeyince devre tek golle sonuçlandı.
İsmail Kartal, Meireles'i kenara alırken
Garip bir maç... Ligin en hırslı, en çok kazanma isteği bulunan Beşiktaş'ı gitmiş, yerini iki maçta 10 gol yiyen Torku Konyaspor almıştı.
İlk 45 dakikalık bölüme baktığımızda diyeceğim, bakmasak daha iyi... Beşiktaş'ı pres ile sahasından çıkarmayan ev sahibi, bu kadar çabasını taçlandıramadı. Şut attı, ama sadece Ömer Ali'nin şutu akılda kaldı.
Bakmayın siz Kartal'ın 1-0 olduğuna... Gökhan'ın kişisel becerisi, Beşiktaş'ın şansı olamasa o gol de olmazdı. Üstelik, omuz omuza mücadele içinde olan İsmail-Djalma'nın çarpışmasına hakem Beşiktaş lehine faul veriyor. Ve o top gelip kaleyi buluyor. Ne diyoruz; kader-kısmet... Organize bir atağını bırakın, gol dışında doğru dürüst atağı bile yoktu.
Bu durumda Konyaspor başarılı demek gerekiyor ama Beşiktaşlı futbolcuların çabalarına(!) haksızlık etmemek gerek... Çünkü istemediler. Hasan Kabze'nin varlığı Ersan Gülüm'ü rahatsız etse de, milli stoper ne yaptığını bildiği için maçın ilk bölümünde rakibini kolay durdurdu.
Sakatlıktan kurtularak takıma katılan Demba Ba, elinden geldiğince topla buluşmak için çabaladı. Ancak Konyasporlu savunma oyuncuları, forvetle orta saha arasındaki pas bağlantısını kestiği için Beşiktaş amacına