Bugün yok, yarın var

13 Eylül 2014

İstediğiniz kadar "seyircili" oynatmak için uğraşın, kulüpler ve taraftarlar "seyircisiz" diye inat ettikten sonra Türk Telekom Arena'nın ve onun gibi statların manzarası hiç değişmez.
Bununla ilgili yığınla mazeret, bir o kadar suçlu bulabilirsiniz. Ama kimseye Galatasaray Yönetimi'nin buradaki meziyetlerini(!) anlatamazsınız. Taraftara "Dur" diyeceklerine "Vur" derken, "Aferin" der gibi Melo'nun sırtını sıvazlarken, sakın ola Süleyman Seba'yı ağzınıza almayın. Hukuk Müşavirliği'nin bundan önce neden devrede olmadığını eleştirin ama Süper Kupa'daki çirkinlikleri "taraflılık" yaftasıyla örtmeye çalışmayın.

* * *

Maç aynen Eskişehirspor'un istediği gibi oynandı. Galatasaray da doğrusu bunu bozmak için fazla uğraşmadı. Topla oynama oranı neredeyse yüzde 70 ile sarı-kırmızılılardaydı ama nafile... Rakamlar değil, işlev önemli... Cim-Bom, birbirini yeni yeni tanımaya çalışan futbolculardan kurulu bir takım gibiydi. Yeniler vardı ama birbirlerini yeni tanımaya çalışan eskiler de fazlaydı.
Selçuk bitik, Sneijder yitikti. Bu maçta Melo olsa ne değişirdi? Bence fark ederdi. Bruma kendini göstermek için uğraşıyor ama insanın gözüne sokuyor! Burak, son durak... Top geliyor

Yazının Devamı

Bu Galatasaray Avrupa'ya yetmez

30 Ağustos 2014

"Vur, kır, parçala bu maçı kazan"
Emredersiniz!
90 dakika başlamadan tribünlerden duyulan tezahüratlardan biri bu...
Sonra...
Teksas'ı yok, Maraton'u yok.
Eeee, sonra...
Süleyman Seba Sezonu'na futbolla başlayalım dedik ama neyse!

* * *

Yazının Devamı

Seba'nın vasiyeti

14 Ağustos 2014

Necip Fazıl'ın iki mısrası, Süleyman Seba'nın sürekli cebinde taşıdığı vasiyetiydi...

Medyadan her zaman uzak, ancak gazetecilere de bir o kadar yakın bir isimdi Süleyman Seba... Belli aralıklarla buluşurduk. Buluşmalarımız adı “Dostlar Sofrası”ydı... İlyas Namoğlu’nu herkesten ayrı tutar, Faik Gürses’e ne kadar kızsa bile yanından ayırmazdı. Coşkun Türk manevi evladı gibiydi. Bilal Meşe’yi “Ulan sakal” diye anar, ama toz kondurmazdı. Necil Ülgen’i, “Sen Laila’ya, biz yaylaya” diye kızdırır, Mehmet Demircan’ı da, “Çipşan (Şişman)” diye severdi. Bana, “Sakaryalı” diye takılır, “Sen bunlara pek benzemiyorsun” diye ilave ederdi. Can Uyguç ile Engin Verel ise onun bam teline dokunur, eski sevgililerinden dem vurup, tepesini attırırdı!

Dostlar Sofrası’na zaman zaman Rauf Tamer, Fikret Ercan, Tufan Türenç, Doğaner Gönen gibi ustalar da uğrardı. Aziz Yıldırım, vefatına kadar Özhan Canaydın, sonrasında da Sadri Şener, gazetecilerle bu kadar sıkı fıkı olmasına şaşırsa da, Süleyman Ağabey’in güvenine bakarak, birçok sırlarını anlatırlardı. Gerçekten de orada olan, orada kalırdı.

İşte yine böyle bir Dostlar Sofrası’nda Süleyman ağabey cebinden çıkardığı kağıt tomarlarının

Yazının Devamı

Fener'in şansı yok gibi!

29 Mayıs 2014

Fenerbahçe, CAS'ın kararına karşı İsviçre Federal Mahkemesi'ne başvurdu.
Buraya kadar her şey güzel...
Çünkü, kararın Fenerbahçe'ye ulaşmasının ardından 30 gün içinde böyle bir hakkı vardı. (Gerçi aynı Fenerbahçe, mayıs başında çıkan haberleri, 'Bize gelmedi' diyerek yalanlamıştı ama neyse!)
Şimdi de, neden başvurulduğu konusunda bir takım iddialar ortaya atılıyor. İddialar diyorum, sarı-lacivertlilerden bununla ilgili detaylı bir açıklama yapılmıyor. Sadece, "Cezamız bir yılda bitebilir" söylemi ortaya atılıyor; neden, nasıl, ne şekilde, bununla ilgili bir bilgi de yok.
Federal mahkemenin kararı bozma yetkisi tabii ki var. Ama bu, büyük oranda usül yönünden gerçekleşebiliyor. Bu ne demek? Türkçesi, "Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS), Fenerbahçe'yi yargılarken usulüne aykırı davranmış mı? Taraf tutmuş mu? Verdiği kararın kamu düzenine aykırılığı var mı? Hakem heyeti kurulurken, tarafsızlığını yitiren biri bunun içinde yer alıyor mu?" gibi olaylara bakacak. Fenerbahçe şike yapmış mı, Aziz Yıldırım bunun ne kadar içinde, vay efendim UEFA'nın şikeyi yargılama yetkisi var mı? gibi, gibi arka arkaya sıralanacak birçok soru, İsviçre Federal Mahkemesi'nin kapsamında

Yazının Devamı

Olsa ne olur, olmasa ne olur!

16 Mayıs 2014

Erten Ersu, Mehdi Akgül, Emre Belözoğlu, Uygar Mert Zeybek, İbrahim Serdar Aydın ve Muhammed Akarslan... İşte Fenerbahçe'nin yedek kulübesi... Yıldızların çoğu tatile bile çıktı; kalanlar, Süper Lig'in misafiri olan rakibi karşısında formaliteyi tamamlamak için sahadaydı. Hani mecbur olmasa, Ersun Yanal bile Kayseri'ye gitmezdi!

Böylesine bir ortamda, öylesine bir maçta "futbol kalitesi" aramak, tekeden süt beklemeye benzerdi zaten... Ev sahibi Kayseri, Fenerbahçe kalesinde daha fazla göründü ama golü sarı-lacivertlilerin atmasını da, "futbolcu kalitesi"nde aramak daha doğru olurdu. Fener, 2 şutun 1'ini gole çevirmeyi bildi. Cristian'ın gelişine vuruşundaki ustalığı, onun tecrübesini ortaya çıkarıyordu. Ama bu gol, onu bir yıl daha Fenerbahçe'de tutar mı, soru işareti...

Kayserispor'da ise Abdullah'ın direkten dönen şutu var ki, onunki yeteneksizlik değil; basbayağı talihsizlikti. İyi takımın kötü kaderi... Kısmetse gelir Hint'ten Yemen'den, kısmet değilse ne gelir elden!

Aslında, golden çok, sonrası, insanın ruhunu daha fazla okşadı. Sevincin yerine gösterilen "saygı duruşu" da büyük bir saygıyı hak etti. Gönlünün rengi ne renk olursa olsun, acının rengi ön plandaydı bu

Yazının Devamı

Cenaze ‘Töre’ni!

12 Mayıs 2014

B eyinler uyuşmuş, futbolcular afyon yutmuş gibiydi maç başlarken... İki takım açısından da önemi son derece yüksek bir karşılaşmada heyecan çok daha fazla olur diye düşünüyorsunuz ama, hele ilk yarıyı bir görseniz... İki takım da şut atmaktan aciz, “Hele bir görelim” havasında, rakibini bekledi. 45 dakikada iki takımın da üçer şutundan sadece biri kaleyi bulurken, kalecilere iş düşmedi diyeceğim ama İvesa’nın kapadığı köşeden aldığı topu ne yapmalı!
Beşiktaş, daha kaliteli ayaklarının verdiği avantajla, o tek isabetli şutla golü buldu. Demek ki, “kazanmak-kaybetmek” sadece sahadaki futbolla olmuyor!
Elazığspor, Beşiktaş savunmasındaki acemiliği kullanamadı. Ersan, Sivok, Escude sakat, Dany de kadro dışı olunca, Bilic’in yapacağı iki şey vardı; ya eldeki mevcutlardan bir stoper çıkarmak, ya da stoper kimliği taşıyan bir genci alt yapıdan yukarı çıkarmak... İkisini de yaptı aslında Bilic... Ama Jones’u ilk 11’e, Tugay’ı kulübeye... Bana göre Tugay da oynasa bundan daha kötü olmazdı. Jones acemice hareketler yaptı ama kendi açısından şanslı bir akşamdı. Çünkü kendini zorlayan yoktu.
H H H
Elazığ’ın “Kaybedecek bir şeyim kalmadı” düşüncesi çok erken oluştu. İlk yarıdaki

Yazının Devamı

Şov bizinıs!

9 Mayıs 2014

Ne demeli bu maç için... Şu iyiydi, bu kötüydü demek için biraz geç olmadı mı! Atı alan Üsküdar'ı geçti, Fenerbahçe de işi bitirdi.

Peki ya Kardemir Karabük? Avrupa şansı olunca, en azından Fenerbahçe'den daha fazla maça asılmaları için bir neden vardı sanki... Üstelik, Galatasaray ile birlikte ligin en az gol yiyen takımı olarak gövde gösterisi yapmıştı bu maça kadar... Ama kağıt üzerindeki gerçekler, saha üzerinde farklı oluyor.

Fenerbahçe, şampiyonluğu garantilemenin ve taraftarıyla bu güzel olayı kutlayacak olmanın güzellikleriyle maça başladı. Sarı-lacivertliler çok rahat, kendisine güvenen ve evinde oynamanın cesaretiyle daha bir istekliydi.

Hele ilk 20 dakikalık bölümünde bulduğu 10 şut ve bunlardan 7'sinin isabeti de, sarı-lacivertlilerdeki akıcılığı daha güçlü destekliyordu. Üstelik bu süreçte Karabükspor'un bir şut bile çıkaramaması, konuk ekibin acziyetinden başka bir şey değildi.

Fenerbahçe açısından "şu çok iyiydi, bu kötüydü" diyebileceğimiz bir ortam yok. Ama şunu söyleyebiliriz, Sow daha rahat pozisyon buldu, Caner ikinci bir sol açık gibi ileride kaldı. Emre Belözoğlu, sükunetini koruduğunda ne kadar da verimli, kaliteli ve klas bir isim olduğunu

Yazının Devamı

Kutlama mesajı henüz gitmedi!

3 Mayıs 2014

Galatasaray'a dört atan Kasımpaşa ile Atatürk Olimpiyat Stadı'ndaki Kasımpaşa arasında dağlar kadar fark vardı. Ama Sivas'tan üç yiyen Beşiktaş ile dünkü arasında da büyük fark bulunuyordu.
Yine orta sahasıyla ayaklanan Beşiktaş, Veli'nin omuzları üzerinde yükseldi. Gole katkısının yanında, hırsı, azmi ve oynama isteğiyle dik durdu, kaleyi gördüğü anda vurdu. Oğuzhan maçı tamamlayamadı, ancak hem atıp, hem de 19. dakikada çizgiden çıkardığı topla görevi çoktan yerine getirmişti.
Almeida için söylemek istenip de söylenemeyen o kadar şey var ki... Tek forvet oynayan bir takımda 12 golle "en golcü" oluyorsan, hatta bunu daha da ileriye götürüp, kariyer rekoru kırıyorsan (!), 11 haftadır gole yabancıysan, kusura bakma ama o yabancı kontenjanını bırak da başkası doldursun. İnsan ister istemez, "Acaba Dünya Kupası'na mı saklanıyor?" diye düşünüyor doğrusu... Ama Portekiz Milli Takımı Teknik Direktörü Bento'nun yerinde olsam, böyle bir golcüyle ne yapacağım konusunda ciddi ciddi kafa yorar, çağırıp çağırmamayı tartıya koyardım.
Sağ bekte yine sakatlık şampiyonu Necip, sakatlığı sonrasında da Atiba... Serdar'ın yerine olsam, kendi kendime, "Yuh artık" derdim!
* * *
Futbolcu

Yazının Devamı