Onuncu ses İktidarın şamatalı laflarla sunduğu çikolatalı karamelanın içinden her gün acı bir ilaç çıkıyor. Geniş kitleler ise, "kendisinin ilk kez insan yerine konulduğunu" düşünerek (yüzeysel ve biçimsel olarak baktığınızda gerçekten öyle) AKP'nin laf ebelerini alkışlamayı sürdürüyor. Kimi yarım ton kömür, bir torba erzak olarak verilen sadakaya tav oluyor, kimi de Tayyip Erdoğan'ın Kasımpaşalı ağzına ve yürüyüşüne hayran.Öte yanda sistem, içten içe yoksulun değil, varsılın yararına işliyor.Örneğin sağlık, adım adım devletin bir sosyal hizmeti olmaktan çıkıp paranın emrine giriyor. Görünüşe bakarsanız, sigortalı herkes istediği her hastanede ücretsiz muayene ve tedavi olacak. Aman ne güzel, değil mi?Şöyle adı sanı olan doğru dürüst bir hastaneye gidin de hayatın gerçeğini görün bakalım. Doktor ücreti sizden alınır. İlaç ile öteki hizmetlerin bir kısmını sigorta karşılar. SSK kökenli hastalarda çoğu zaman bu oran yüzde 20 ile 35 arasındadır. Yani masrafın yüzde 70 kadarı hastadan alınır.Gerçeğin bir başka yüzünü Şükran Özçakmak'ın önceki gün Milliyet'in manşetine çıkan haberinde okudunuz: Üniversite hastanelerinin ilaç firmalarına 250 milyon YTL borcu birikmiş. Devlet bu parayı ödemediği için, kimi ilaç firmaları da artık ihalelere girmeyerek ilaç ve gereç vermiyorlar. Bazı hastanelerde ameliyatlar yapılamayacak noktaya geliyor.Ya eğitimde gidişat nereye? YÖK'ün yeni başkanı açık seçik söyledi: "Tüm üniversiteler ücretli olmalı!"Sonra, "Sosyal devlet" ha? Hadi canım sen de! Herhalde yeni anayasada da yine "sosyal devlet" ilkesi yer alacaktır, ama bunun AKP iktidarı boyunca kâğıt üzerinde kalacağı anlaşılıyor. Şiirin unutulmaz ustalarından Cemal Süreya'nın ölümünün bugün 18.yıldönümü. Cemal Süreya Kültür ve Sanat Derneği'nin bu akşam 20.00'de Kadıköy'deki Barış Manço Kültür Merkezi'nde düzenlediği zengin programlı bir etkinlikle anılıyor. Biz de raflardan Cemal Süreya'nın neredeyse adıyla bütünleşen ilk kitabı Üvercinka'yı (birinci baskı Şubat 1958; ikinci baskı 1966, de yayınları) çektik. Kenarları tülermiş, sararmış sayfaların arasında dolaşıp kitabın ilk şiirine demir attık. Ne dersiniz, Cemal Süreya şiirinin özgün havası 1957'de yazdığı şu "San" şiirinde soluklanmıyor mu?"Kırmızı bir kuştur soluğum/ Kumral göklerinde saçlarının/ Seni kucağıma alıyorum/ Tarifsiz uzuyor bacakların // Kırmızı bir at oluyor soluğum/ Yüzümün yanmasından anlıyorum/ Yoksuluz gecelerimiz çok kısa/ Dört nala sevişmek lazım" nailgureli@milliyet.com.tr Bir şair
Tunca Bengin
Milletvekili olunca ne oluyor?
29 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Moskova-Kiev hattında barış için mekik diplomasisi! ‘Barış getirmek için çabalıyoruz’
29 Mayıs 2025
Hakkı Öcal
ABD haritacılıktan da vazgeçti mi?
29 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
‘Harry Potter’ın yeni yıldızları!
29 Mayıs 2025
Eren Aka
Dünyanın gözü ‘Kültür Yolu’nda
29 Mayıs 2025