Nihat Demirkol

Nihat Demirkol

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu köşeye sürekli göz almak lütfunda bulunan dostlarımız farkındadırlar; birkaç haftadır İzmir Büyükşehir Belediyesi ile iletişim kurmaya çalışıyorum. Henüz başaramadım! İşin tadını kaçırmadan, söyleyeceklerimizi paketleyelim, bitsin... Öyle sanıyorum ki, bir hemşehri olarak görevimi fazlasıyla yerine getirdim. Kalemimi, hiç kimseyi kırmak veya yaralamak için kullanmadığımı beni tanıyanlar zaten bilir. Böyle zamanlarda, artık kendi sözlerinizi “yetersiz” ilân edip, yazar, şair ve bestekârların dokundurmalarına teslim olmak âdettendir; ben de öyle yapacağım! Daha vahim durumlar için karalanmış bir beyitle başlayalım. Yazar, dozu kaçırılmış bir eleştirinin, geribildirimsiz bırakılmasına içerlemiş: “İzzet-i nefis tamburasına hakaret mızrabıyla vurdum/ lâkin aks-i sedâ yok” diyor.
*   *   *
Edebiyatçılar, kaçak güreşenler için, her devre uygun bir iki lâf uydurmuşlar. Meselâ Nef’i şöyle seslenir mâlum: “Ağyar elemin çekme gönül, nâfile gamdır/Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir” Yani aslında belediyeden cevabımızı almış da anlamamış olabilir miyiz acaba? Kim hasım, kim sitemkâr? Lâf ortada kalmış olmasın?
*   *   *
Enderûni Vasıf’ın “şarkı” formundaki şiiri ise  “mef‘û lü/me fâ  lü/me fâ  lü/fe ‘û lün” vezniyle yazılmış; biraz kırgın gibi. Hepten atmış köprüleri... Refik Fersan’ın da bu güfteyle enfes bir “suzinâk” şarkısı vardır. Makam da “yakıcı” olsun istenmiş; estetiğe bakınız. Sadece iki dörtlük işimizi görecektir:
Cânın kimi isterse görüş gayrı karışmam/
Küstüm sana ben nâfile yalvarma barışmam
Haddim bilirim yâr ile beyhûde yarışmam/
Küstüm sana ben nâfile yalvarma barışmam...
Vâsıf bana küsmüş diye halka beni takma/
Gönlüm yeni baştan yine âteşlere yakma
Geldikçe dahi meclise benden yana bakma/
Küstüm sana ben nâfile yalvarma barışmam...
*   *   *
Hicaz makamına uzanıyoruz... Bu bestede, sanki “vefâ”, ön plâna çıkarılmış gibi gelir bana hep... Küçük bir alıntıyla yetinelim: “Hüsnüne güvenme ey ruy-i mâhım/Niceler bu tarz-ı revişten geçti” diye başlayan şarkı, öncelikle muhatabını “farkındalığa davet” eder. Sonunda, araya ister istemez bir “soğukluk” girmiştir:
Benden sana destur ey çeşm-i âfet/
Kiminle istersen eyle muhabbet
Şimdengerû sen sağ, ben de selamet/
“Fevkiya” bu alışverişten geçti...
*   *   *
Yazının sonuna geldik. Benim siyaset yazarı olmadığımı da biliyorsunuz. O halde, birkaç haftadır sürdürdüğümüz bu haddini aşan gevezeliğin sonlanması, herkesin yararına olacaktır. Ben, “kimseyi hırpalamadan” yazıp çizmeye çalışmaktan yoruldum. Sevgili okuyucu da bir noktadan sonra tekrardan ve bu üslûptan sıkılacaktır... Belediyemizin ise zaten umurunda olmadığına göre düşündüklerimiz, en iyisi, Çetin Altan ustamızın da çok sevdiği bir alıntıyla bitirmek. Kendisi, “Osmanlı ozanlarından apartmalar...” diyor bu yaptığımıza. Önce derin bir nefes alıyoruz. Ağzımız doldura doldura, mümkünse davûdi. bir ses tonuyla ve mutlaka vecizenin müziğine de sadık kalarak okuyoruz: “Virân olacak kasra bu zahmet çoktur...”