Aphrodisias, nefes kesen güzellikteki Tetrapylon adı verilen anıtsal kapısı ve adını aldığı Tanrıça Afrodit’e adanmış tapınağıyla büyülü bir kent.
İzmir Pamukkale arasında dağların ardında muhteşem bir hazinenin saklı olduğunu biliyor musunuz? Tüm rehberlik yaşamımda misafirlerimizi gezdirirken en çok heyecan duyduğum, Aydın’ın Karacasu İlçesi Geyre beldesinde bulunan Aphrodisias antik kentinden söz ediyorum.
Tarihi geç neolitik çağa kadar giden, Roma döneminde bünyesinde barındırdığı heykeltraşlık okulu ile ününü dünyaya duyurmuş ve yine dünyanın dört bir yanından ziyaretçilerin akın akın geldiği, Hıristiyanlık (Bizans) döneminde çok önemli bir piskoposluk merkezi olan ama pagan kültürün etkisinin hiçbir dönemde silinmediği bir kent olmuştur. Varlığını M.S. 7. yüzyıla kadar sürdüren Aphrodisias, tarihi boyunca yaşadığı çeşitli iç ve dış sorunlar, fay hattı üzerinde bulunması nedeniyle çok ağır depremler yüzünden aldığı ağır hasarlar sonucunda tarih sahnesinden silinmiştir.İlk olarak 1835 yılında, Anadolu’nun büyük bir kısmını adım adım gezen Fransız mimar, arkeolog ve gezgin Charles Texier’den ve İngiliz Dilettanti Derneği üyelerinden öğreniriz kentin varlığını. 20. yüzyılın ilk yarısında önce Fransızlar, sonra da İtalyanlar tarafından kazılır kent. İkinci Dünya Savaşı tüm dünya üzerinde arkeolojik kazıların durmasına sebep olmuştur. Diğer Ege antik kentlerine göre oldukça sapa bir yerde bulunan Aphrodisias da zaman içinde unutulur gider. Daha sonraları ise geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz ünlü fotoğrafçı Ara Güler bölgeye gazeteci olarak gelip dönüşte yolunu kaybettiği bu noktada, tarihle iç içe yaşayan Geyre köyünde olduğunu fark eder.
Her yer eski eserlerle doludur ve bunlar köyün hayatının bir parçasıdır. Yayınladığı fotoğraflar zaman içinde ilgi uyandırır. 1961 yılında yöreye gelen arkeolog Kenan Erim’in girişimleri sayesinde New York Üniversitesi tarafından çalışmalar başlatılır. Prof. Dr. Kenan Erim, New York Üniversitesi’nde Klasik Çağ Profesörlüğü ve Aphrodisias kazılarının başkanlığı görevlerini ölümüne dek sürdürdü. Gezi, yazı ve konuşmaları ile Afrodisias’ın dünya çapında üne kavuşmasında ve kazılar için özellikle ABD kaynaklı finansman temin edilmesinde de en büyük katkıyı sağlamış kişiydi. Yine şahsi çabalarıyla New York, Paris, Londra, İzmir ve İstanbul (Geyre Vakfı) Aphrodisias Sevenler Derneklerini kurdurarak çalışmalara katkı sağlamıştır.
Koynuna gömüldü
Büyülü bir kenttir Aphrodisias. Babadağ’dan çıkan kaymak mermerin kullanıldığı eşsiz binalar ve heykellerle doludur. Nefes kesen güzellikteki Tetrapylon adı verilen anıtsal kapısı, adını aldığı Tanrıça Afrodit’e adanmış tapınağı, uzunca bir yürüyüşün ardından hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkan Anadolu’nun en büyük ve bence en güzel stadyumu, büyüklüğü karşısında şaşkınlıkla durup bakacağınız hamamları, güzelliği ile sizi kendine çekecek ve içinden çıkmak istemeyeceğiniz Meclis Binası Bouleterion’u, kentin en yüksek noktasından bakıp hayranlıkla izleyeceğiniz Agora’sı, Prof. Erim’in gün ışığına çıkardığı ve üzerine titrediği tiyatro binası ve ilginç Sebasteion yapısı, her köşede gözünüze çarpacak olan tiyatro maskları, şehri çevreleyen sur duvarları ve yörenin doğası ve manzarası sizi büyüleyecek ve kendinizden alacak. Eski küçük müzenin bu antik kentin buluntularına yetmemesi nedeniyle Prof. Erim’in ölümünden sonra ören yerinin girişine inşa edilen büyük müzedeki Aphrodisias’ın muhteşem özgün heykelleri ve diğer buluntular tarihte nasıl ihtişamlı bir kent olduğunu gözler önüne seriyor.
Ömrünün yarısını bu antik kentin ortaya çıkarılmasına harcayan Prof. Dr. Kenan Erim 1990 yılında vefat edince ölümünden kısa süre önce restorasyonu bitirilen anıtsal kapısının güney tarafına “sevgilim” dediği Aphrodisias’ın koynuna gömülmüştür. Prof. Erim yaşadığı sürece yanlış bir anlatıma en ufak tolerans göstermeyen bir kişiydi. Kendisine sonsuz hak veriyor ve bu kenti mutlaka konusunda uzman bir rehberle en ince detayına kadar gezmenizi tavsiye ediyorum.