İnsanlık tarihinin başlangıcında rol sahibi olmuş birçok kavimin, etnik grubun ve dinsel cemaatin yurdu, geçiş ve kavuşma noktası Mardin’e nereden girerseniz girin, bir şekilde kucaklar sizi ama gene de özellikle güneyden görünüşü çok etkileyicidir.
Çağlar boyu gelmiş geçmiş bütün gezginleri etkilemiş olan bu görüntü, sizin için belki ilk intiba, belki yeniden kavuşmanın heyecanı. Şehre yaklaştıkça birazdan bir şeyler olacağını hissedersiniz. Birazdan alıp götürecek sizi bu sehir... Kalbinizi ve ruhunuzu orada bırakmaya hazır olun!
Eski çağlarda Diyarbakır yönünden gelen kervanların çıktığı yolda yavaş yavaş ilerlerken, heyecan da sizinle birlikte tırmanır. Mardin’e ilk gelişinizse hemen şehre girmeyin. Önce biraz uzaktan bakmanız gerekir. Mardin nazlıdır, kırılgandır, sizi tartacaktır. Bakalım sırlarına dokunmanıza, nefesinizi nefesine değdirmenize izin verecek mi?
Sesini dinleyin
Uzaklardan bile heybetini belli eden kalenin eteklerinden, birbiri üzerine yükselen teraslar halinde tepenin güney yamacına yerleşmiş olan Mardin evleri önlerinde uzayıp giden ve bir denizi andıran Mezopotamya Ovası’nı seyreder gibidirler. Şehir sizi bu manzarayla selamladığında biraz durun. Havayı koklayın, fotoğraflarınızı çekin, sessizliğin sesini dinleyin. Mardin’in sesini dinleyin.
Şehrin en büyük özelliği en görkemli biçimiyle Mardin ve Midyat’ta karşımıza çıkan, Süryani ustaların elinde hayat bulan, dile gelen ve Mardin’in muhteşem hikayesini anlatmaya başlayan taş işçiliğidir.
Çarşı, han, kervansaraylar, cami ve mescitler, külliyeler, medreseler, zaviye ve türbeler, hamamlar, eski ve yeni kiliseler, manastırlar, okullar, köşkler, kasırlar hepsi size taşın dilini öğretirler.
Eski bir güneş tapınağının üstüne kurulmuş ve bir zamanlar dünya Süryanilerinin Patriklik merkezi olan Deyrulzaffaran Manastırı; Artuklu döneminde inşaatına başlanıp Akkoyunlular döneminde bitirilen Kasımiye Medresesi; Mardin’in en önemli kiliselerinden Kırklar Kilisesi; eski Süryani Katolik Patrikhanesi olan günümüzün Mardin Müzesi; Artukluların son dönem eserlerinden Latifiye Camii; İstiklâl Mahkemesi binası; şehrin ilginç labirentinin içindeki çarşıları (bakırcılar, kuyumcular, marangozlar); Süryani ustaların el emeği göz nuru Mardin Evleri; Artuklu dönemi örneklerinden Mardin Ulu Camii; şehrin simgesi Kız Meslek Lisesi Kapısı; Artuklu Sultanı İsa Bey’in adıyla da anılan Zinciriye Medresesi; Şehidiye Camii; Mimar Sarkis Bin Lole’nin eserlerinden Eski PTT binası; eskiden Hamidiye Kışlası olan Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi şehirde mutlaka görmeniz gerekenler.
Bölgenin su sıkıntıları nedeniyle Mardin’in mahalle yapısını ve şehir eksenini su kuyuları ve pınarlar belirlediğinden bu yolculuğunuzda tarihi sokak çeşmeleri ve Akdeniz sivil mimarisinde sıkça görülen, binaların altından sokaklar arası geçişi mümkün kılan geçitler olan en güzel mimari detaylar, abbaralar size eşlik edecek.
Mutfağı çok yönlü
“Mardin Mutfağı” içinde gelmiş geçmiş tüm uygarlıkların kültür birikimlerini taşır. Sırrı, yörede yetişen çeşitli baharat, bulgur ve sebzelerdir; tarçın, kişniş, mahlep, zencefil, yenibahar, sumak, pul biber ve badem de zenginliğidir. Mistik havasını yemekler yapılırken gösterilen özen ve hazırlık süresinin uzunluğu sağlar.
Kaburga dolması, maklube, sembusek, ikbebat/kitel raha (haşlanmış Süryani içli köftesi), irok (kızartılmış içli köfte), kibbeh, lebbeniyye (yoğurtlu buğday çorbası), alluciye (ekşili erik yahnisi), incasiye (pekmezli erik tavası) yöreye özgü yemekler arasındadır. Vejetaryen veya benim gibi vegansanız korkmayın, bu mutfak çok çeşitli.
Badem şekeri, leblebi, peksimet, keşkek, zerde, cevizli sucuk, kiliçe (Süryani çöreği), helva çeşitleri, cevizli tatlılar diğer lezzetlerindendir. Üzüm bölgesi olan Mardin’de şıra, pekmez ve Süryani şarabının tadı başkadır. Zahmetli bir hazırlama süreci isteyen mırra, Mardin’e özgü bir kahvedir.
Akşamın Mezopotamya Ovası’nın üstüne inişini seyredin. Güneşin, kızıla boyadığı taş evlerin üzerinden size veda edip yerini geceye bırakışını mutlaka bir yerlerden yakalayın. Çünkü Suriye yönünden dalga dalga gelen ve her geçen dakika koyulaşan o mavi renk, Mezopotamya Ovası’nı biraz sonra koskoca bir denize çevirecek. Mardin’in evleri karanlıkta kalacak ve kalenin aydınlatılmasıyla sehir, usta bir kuyumcunun elinden çıkmış koca bir tek taş pırlanta yüzüğe benzeyecek.
Nerede kalınır?
Eski Mardin’de günümüzde pek çok tarihi konak ve bina butik otel olarak hizmet vermektedir, yer yer ev pansiyonculuğu da görülür. Yeni Mardin’de ise şehrin merkezine uzak kalsa da birkaç büyük otel bulunur.
Ne alınır?
Mavi badem şekeri, leblebi, kakuleli kahve, çay, sürme, kumaş, bakır, kuyum, cam altı boyama şahmeran tablosu, sabun, Süryani şarabı.
Nerede yenir?
Şehirde pek çok yerde yemek yeme imkanı var ama özellikle mimar Lole’nin en muhteşem eserlerinden biri olan Cercis Murat Konağı’nda Mardin lezzetlerini tatmadan, hikayelerini dinlemeden dönmeyin.