Mardinli girişimci Ebru Baybara Demir, “Topraktan Tabağa/Yaşayan Toprak, Yerel Tohum” projesi kapsamında yeniden hayat verdiği Mezopotamya’nın en eski buğdayı ‘sorgül’ün hasat şenliğine herkesi bekliyor.
Bu pazar Mardin’de büyük bir şenlik var. Artuklu İlçesi Eryeri Mahallesi’nde Mezopotamya’nın en eski buğdayı ‘sorgül’ün hasat sofrası kurulacak. Törenle hasat bereketinin paylaşılacağı etkinliğe herkes davetli.
Bu şenlik “Topraktan Tabağa/Yaşayan Toprak, Yerel Tohum” adlı çok özel bir projenin parçası. Projenin mimarı Mardinli kadın girişimci Ebru Baybara Demir. Demir, Mardin’in dünyaca ünlü restoranı Cercis Murat Konağı’nın işletmecisi. Mardin’e yolu düşen herkesin mutlaka Cercis Murat Konağı’nda yemek yemesi ve Ebru’dan başarı hikayesini dinlemesi gerekir.
En büyük geçim kaynağı turizm olan, dünyanın en bereketli ovası Mezopotamya Ovası’nda yer alan Mardin’de tarımın önemi de tartışılmaz. İstihdam sağlanmadıkça sanayi yatırımları yapılmadıkça da bu sektörler ilerleme yolunda hep bir engelle karşılaşmak zorunda kalıyor.
“Elimizden gidenlere seyirci kalmayacağız”
Son üç yıldır gerçek anlamda turizmin yapılamadığı Mardin’de Ebru Baybara Demir, hiç boş durmadı. Özellikle kadınlara ve mültecilere iş alanları yaratmak için birçok projeye imza attı. Ebru Demir, her zaman kendi değerleri ve yetenekleri ile hayatlarını değiştirip ayakta kalmaya çalışan insanların yanında oldu. Amacı mutfaktaki başarısını toplumsal faydaya dönüştürmek.
Ebru Baybara Demir, yöre buğdayı ‘sorgül’ün her aşamasını yakından takip etti.
Başarılarıyla geçtiğimiz yıl dünyanın önde gelen en prestijli gastronomi ödüllerinden “Basque Culinary World Prize” ödülüne Türkiye’den aday gösterildi ve dünyanın en iyi on şefinden biri oldu. İşte tam da bu süreç sırasında “Geleceğe bırakacak emanetlerimiz var. Gıdamızın teminatı toprağımız ve tohumlarımız bizim kültürel mirasımız, elimizden gidenlere seyirci kalmayacağız” dedi ve “Topraktan Tabağa/Yaşayan Toprak, Yerel Tohum” projesine imza atmaya karar verdi.
Kadınlar tohumlara çocukları gibi baktı
Yöre kadınlarını toprakla bir araya getirip, sürdürülebilir kalkınma sağlamayı, yerel tohumlarımızla, iyi tarım yöntemleriyle, tohum ve toprak kültürümüzü geleceğe miras bırakmayı, kadını güçlendirmeyi, iyi ve sağlıklı gıdaya ulaşmayı ve ulaştırmayı hedefledi. Yerel tohumları Mardin’in dağ köylerinde aradı ve buldu. Herkese anlattı projesini. İnsanlar ona inandı, güvendi ve tohumlarını emanet etti. Toprak analizleri yapıldı. Proje ekibi, ziraat mühendislerinin tamamı kadınlardan seçildi. Çiftçiler de destekledi bu projeyi. Kadınlar tohumları toprağa ektiler, çocukları gibi baktılar, büyüttüler. İlk başakları aldıklarında hepsi mutluluktan havalara uçmuştu, hiç unutmuyorum.
Kuraklığa denk gelmişti buğdayların büyüme dönemi ama tüm hibrit tohumlar sulama gerektirirken bu buğdaylar sulama yapılmadan kocaman oldular, insan boyuna vardılar. Ben de şahit oldum bizzat tarlalardaki ölçümler sırasında bu ürünlerin arasındaki boy ve kalite farkına.
“Her bölgeye özgü lezzet hafızasını gelecek kuşağa aktarmak, yalnız o bölge mutfağına has reçeteleri öğretmekle değil, toprağında yetişen ürünün gerçek tadının ayırt edilebilir, hatırlanır olmasını sağlamakla mümkündür” diyen Ebru’nun bu projesi sayesinde pek çok ata tohumu gibi yöre buğdayı sorgül de yeniden hayat buldu.
Bulundukları yörenin çevre, iklim, toprak koşullarına uyum yetenekleri gelişmiş. Anadolu çiftçisinin yüzyıllardır ambarında saklayıp, ertesi yıl toprakla buluşturduğu ata tohumlarının gelecek nesillere aktarılabilmesi için tohum çeşitliliğinin korunması, ekilerek çoğaltılması ve paylaşılması gerekiyor. Geleneğimizden aldığı emanetlerimizi geleceğe bırakmak için çıktığı bu yolda büyük bir başarıya imza atan Ebru ve ekibi, bu pazar hasat şenliğine bekliyor herkesi. Ben orada olacağım. Eğer yolunuz bu sıralar Mardin’den geçiyorsa sizleri de bekleriz.