İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İBB Kültür AŞ. tarafından konservasyonu dört yılda tamamlanan, kültür merkezi olarak da kullanılacak olan Şerefiye Sarnıcı 24 Nisan’da İstanbul Valisi, İBB Başkanı, Eminönü Belediye Başkanı’nın katılımlarıyla ve İranlı sanatçı Ahmet Nejat’ın “Hiç Hali” sergisi ile açıldı ve artık misafirlerini bekliyor. Bilim kurulu üyesi sanat tarihçi Hayri Fehmi Yılmaz konservasyon çalışmalarıyla ilgili kıymetli bilgiler paylaştı.
Büyük ihtimalle Bizans İmparatoru Theodosius döneminde yani 5. yüzyılın başlarında inşa edilmiş olmasından dolayı Şerefiye Sarnıcı bazı kaynaklarda Theodosius Sarnıcı olarak geçer. Yapıdaki mimari detaylar da bu tarihlemeyi doğruluyor.
Sarnıcı kimin yaptırdığına dair kesin bir bilgi yok. İmparator, başka bir hanedan mensubu veya o dönemin önemli kişilerinden biri tarafından yaptırılmış olabilir. Ama mutlaka önemli bir kişi olmalı çünkü sarnıç çok özenilerek yapılmış. Zaten bu özelliğiyle diğer bildiğimiz tüm sarnıçlardan ayrılıyor.
O kadar özenmişler ki, diğer sarnıçlarda olduğu gibi devşirme malzeme kullanmamış, özel olarak Marmara Adası’ndan mermer getirmişler. Yapıda özen gösterilmeden yapılmış olan tek şey sütun başlıkları. Korint düzenindeki sütun başlıkları kabaca işlenmiş ama bu halleriyle bile çok güzeller. Düşünsenize, sonuçta suyla dolacak olan ve yer altında bulunan, inşaat süreci, tamir ve temizleme gibi işler dışında o dönemde hiç kimsenin görmeyeceği bir yapı söz konusu olan.
En anıtsal örnekler burada
Roma dönemi ve daha eski dönemlerde biriktirilmiş su kullanılmıyordu. Sular çeşmelerden akarak geçiyor ve şehre dağıtılıyordu. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu artık gücünü kaybetmeye başladığı ve kırsal alanın güvenliğini sağlayamadığı için surlar inşa etmek zorunda kalmışlardı. Düşman saldırılarında en büyük tehlike şehirlerin susuz kalmasıdır. Su yollarının bir borusu çıkartılsa, su kaynakları durdurulsa yeter. O nedenle sarnıçlar gerekliydi. Bizans döneminde bu sular içmek için kullanılıyor, suları ya dışarıdan getiriyorlar ya da sarnıcın yanında bulunan bir kaynaktan sağlıyorlardı. 32 adet sütunu olan ve 7.5 metreye kadar su depolandığı düşünülen bu sarnıçta dışarıdan su geldiğine dair bir kanal tespit edilememiş, muhtemelen yanında bir kaynak bulunuyordu.
İstanbul’un ihtiyacı için çok sayıda sarnıç yapılmış. En anıtsal örnekler de yalnızca burada ve dünyanın hiçbir kentinde bu sayıda sarnıç yok.
Her aşamasında çok emek var
İstanbul Büyükşehir Belediyesi çok sayıda bilimsel proje hazırlıyor, Anıtlar Kurulu’ndan onay aldıktan sonra mutlaka uzman görüşü alıyorlar. Yapılara müdahalenin her aşamasında çok emek var. Bu yapının konservasyon sürecinde uzman görüşü alınan Bilim Kurulu’nda mimarlar, statik uzmanları, malzeme uzmanları, sanat tarihçi, Bizans ve Osmanlı dönemi uzmanı tarihçiler ve arkeologlar gibi değişik disiplinlerden insanlar yer aldı. Bu süreçte binanın bugünkü girişinde bulunan betonarme yapı kaldırıldı, yerine yapılan yeni yapı sarnıca saygılı, tasarımı modern, girişi şeffaf ve sarnıç üzerinde kütle oluşturmuyor.
Sarnıç 19. yüzyılda Şerefiye Sokak üzerinde bulunduğu için bu ismi almış ama Osmanlı döneminde kullanılmamış. Arifi Paşa Konağı ve ilk belediye binalarından olan eski Şehremaneti binası var o dönemde hemen sarnıcın üst kısmında, Pierre Loti de bu caddede yaşamış. Bugün bu caddenin adı Pierre Loti Caddesi. Sarnıç Fatih ilçesi sınırları içinde bulunuyor. Çok güzel bir müze olan Yerebatan Sarnıcı’ndan bir asır daha eski olan bu sarnıcı gezerken şunu düşündüm: İstanbul’un altı da en az üstü kadar heyecan verici ve bizle İstanbul’un yer altındaki hazinelerini görebildiğimiz için çok şanslıyız. O dönemlerde bu yapıları kimseler görmemiş, ne bunları yaptıran Bizans İmparatorları ne de Osmanlı Sultanları.