Ürdün’ün cazibe durakları
Cazibe noktaları öncelikle Petra Antik Kenti ve Wadi Rum olan Ürdün’de başkent Amman’a da zaman ayırın. Şehrin tarihi noktalarını gezin.
Yıllar önce Ürdün dendiğinde akla Suriye-Lübnan-Ürdün turları dışında bir şey gelmezdi. Çünkü o zamanlar bu üç ülkeyi birleştiren ve bir haftaya sığdıran geziler dışında Ürdün’e gitme imkânı pek yoktu. Yıllar içinde turizm çeşitleri değişti, insanların gezi anlayışı ve arayışları da farklılaştı. Özellikle de Suriye’nin yıllardır artık ziyaret edilememesi, Lübnan’ın kendi başına bambaşka bir destinasyon oluşu Ürdün’ün keşfine sebep oldu Türk gezginleri tarafından. Diğer Ortadoğu ülkeleri gibi büyük şehirleri ve başkentiyle ses getirmiyor Ürdün. Cazibe noktaları öncelikle Petra Antik Kenti ve Wadi Rum. Benim önerim bu iki noktaya mutlaka Lut Gölü ve Akabe’nin de eklenmesi gezilerde. 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan Petra Antik Kenti aslında şansı 2007 yılında Dünyanın Yedi Yeni Harikası Listesi’ne girmesiyle yakaladı ve turizm gözdesi konumuna geldi.
M.Ö. 400’lerde Nebati Arapların kurduğu daha sonra da Roma İmparatorluğu’nun eline geçen ve Hristiyanlık dönemlerine uzanan tarihiyle Petra Antik Kenti’nin ayakta kalmasının bir sebebi de kayaların, oyukların içine gizlenmiş ve aslında ulaşılması o kadar da kolay olmayan bir noktada olması olmuş.
Kayaların rengi inanılmaz. Işığın düşüşüne göre her an tondan tona geçen bir mucizeye tanık oluyorsunuz. Gül kurusu renginin sayısız tonları nedeniyle Gül Şehri diye de anılan Petra Antik Kenti aslında hiç de sanıldığı gibi küçük bir yer değil. Eğer kendi başınıza geziyor ve yürüyüş yapmaya üşenmiyorsanız bölgenin keşfi inanın birkaç gününüzü alır. Ama tabii Siq adı verilen uzun yoldan develerle geçip gün batımından itibaren önünde yakılan mumlarla aydınlatılan Hazne adlı muhteşem yapıyı görmek size yetiyorsa bu durumda bir gün de yeter.
Unutulmayacak bir deneyim
Petra’da gün doğuşu da batışı da başka bir güzel. Petra’yı daha detaylı gezebilmek için pek çok özel tur var ama Hazne’nin akşam ziyareti hepsini gölgede bırakıyor şimdilik. Benim gözlemim şu: Ortadoğu’da sular durulur ve yapılan arkeolojik çalışmaların sonunda özellikle bu bölge detaylı bir şekilde kültür turizmi için kapılarını açarsa çok daha fazla zaman geçirmek gerekecek burada. Kum taşı ve granitten oluşan muhteşem kızıl yer şekilleriyle Wadi Rum herhalde ömür boyu unutamayacağınız bir deneyim olacaktır. Burada mutlaka jeep safari yapın ve gün doğarken yapılan balon turlarına katılın. Bedevi çadırlarına konuk olun, geceleyin, kamp ateşi etrafında yemeğin keyfini çıkarın.
Başkent Amman’a da zaman ayırın. Şehrin tarihi noktalarını gezin. Mutlaka falafel ve humus yiyin. Şehrin graffitiler, cafeler ve dükkanlarla dolu modern kısmına da zaman ayırın. Bunların dışında çok iyi korunmuş bir Roma şehri olan Jerash’ı, İsa Mesih’in vaftiz edildiği yer olarak kabul edilen ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Bethany’yi mutlaka görün. Dünya’nın en derin noktasında yer alan Lut Gölü’nü Ürdün tarafından görmek de ayrı bir keyif. Dünyanın en çok tuz oranı olan göllerinden biri olan ve Ölü Deniz diye de adlandırılan Lut Gölü’nde çamur banyosu ve yüzme mutlaka denenmesi gereken şeyler ama dikkatli olun gözünüze tuz kaçmasın. Lut Gölü’nün Doğu kıyısında kalan ve UNESCO Biyosfer Rezervi Listesi’nde bulunan Wadi Mujib çeşitli zorluklarda macera sporlarına imkân tanıyan müthiş bir yer. Kendinize uyan zorluk derecesinde bir yürüyüş yapmanızı öneririm.
Güzel liman şehri Akabe de konaklamak ve dalış yapmak isteyenler için ideal. Profesyonel bisikletçiler için de çok özel bir ülkedir Ürdün. Bütün ülkeyi bisikletle gezebilirsiniz. Motosiklet tutkunlarına da hatırlatayım, Ürdün kralı tutkulu bir motosikletçidir. Yani Ürdün motosikletle gezmek isteyenler için ayrı bir keyif olacaktır.
Önemli Not: Gezinizi İsrail ziyaretiyle birleştirecekseniz Ürdün’ü İsrail sonrasına bırakın. Ürdün’den İsrail’e geçmek İsrail’den Ürdün’e geçmek kadar kolay değil.
