Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Devasa boyutlardaki bu mali servetin nemalanması için çaba harcayan fon yöneticileri olası ekonomik, politik, jeopolitik, demografik gelişmeleri hatta bazen olası doğal felaketleri hesaba katarak çeşitli senaryolar kuruyor ve buna göre yatırımcıları yönlendirmeye çalışıyor. Fon sahibi olan kişi ve kurumlar da kendi değerlendirmelerini yaparak yatırım kararlarını veriyor. Uluslararası para ve sermaye piyasalarında binlerce fon yöneticisi milyonlarca yatırımcının parasını en iyi biçimde nemalandırmak için çaba harcıyor. Finans devi Merrill Lynch ile Cap Gemini adlı danışmanlık kuruluşunun ortaklaşa gerçekleştirdikleri araştırmaya göre 2003 yılında dünyadaki 7.7 milyon dolar milyonerinin net mali varlığı 28.8 trilyon doları buluyordu. 2004 verileri henüz açıklanmadı ama dolar milyonerlerinin net mali varlığının geçen yıl 30 trilyon doları aştığı tahmin ediliyor. Mali piyasalarda nema peşinde koşan paranın yalnızca bir bölümünü oluşturan bu rakam ABDnin toplam milli gelirinin yaklaşık üç katı, dünyanın toplam gelirinin ise % 75ine eşit. Dev boyuttaki finansal kaynakların nereden nereye akacağı, hangi tür yatırım araçlarının ne kadar ilgi göreceği de bu süreç içinde belirlenmiş oluyor. Böyle bir yatırım portföyü oluşturulurken amaç, yatırımcıya kabul edilebilir bir riskle azami getiriyi sağlamak olduğu için riski daha yüksek ama getirisi daha fazla olan yatırım araçları da portföylere girebiliyor. Türkiye gibi "Yükselen Pazar" (YP) ülkelerinin tahvilleri ve hisse senetleri de bu çerçevede ilgi görüyor. Bu ilginin derecesini ve yönünü belirleyen gelişmelerin bazıları, örneğin ABD Federal Rezerv Bankasının (FED) faiz politikası, bir grup olarak YP ülkelerini etkileyebiliyor. FEDin faizleri daha hızlı yükseltebileceği yolundaki söylentiler bile YP tahvillerinin elden çıkartılmasına ve değer kaybetmesine neden olabiliyor. FEDin dünkü toplantısından nasıl bir karar çıkacağı da bu nedenle bizdeki piyasaların da baş gündem maddesi haline geldi.Ama bir de tek tek her ülkeyi etkileyebilecek, o ülke için yazılmış senaryolar var. Sözgelimi Türkiye için yazılan senaryolar genelde olumlu ise Türkiyenin yatırım araçlarının ilgi görme şansı artıyor ve o ülkenin tanvillerine, hisse senetlerine alım geliyor. Olumlu senaryonun gerçekleşmeyeceği kuşkuları doğarsa ve olumsuz beklentiler öne çıkmaya başlarsa bu kez tersi oluyor ve o ülkenin tahvilleri ve hisse senetleri satış baskısı altında kalıyor. Dolar faizi Türkiyenin Avrupa Birliği (AB) üyeliğine odaklanmış bir tek parti hükümetiyle IMF destekli ekonomik programı başarıyla uygulayarak AB yolunda ilerlediği izleniminin güçlendiği ortamda Türkiye için finansçıların "convergence play" dedikleri senaryo yazıldı. Geçen yıl AB üyesi olan 10 ülke için yazılan senaryolara benzeyen bu senaryo Türkiyenin de sonuçta AB üyesi olacağı varsayımına dayandırılmış bir ABye uyum senaryosuydu aslında. Buna göre Türkiye siyasi ve ekonomik istikrarı koruyarak AB yolunda yürümeye devam edecek ve bu süreç yaşanırken Türkiyeye yatırım yapmak daha cazip hale gelecekti. Türkiye ile ilgili beklentilere bu senaryo yön verdi, Türkiyenin fiyatlandırılması buna göre yapıldı.Türkiye için yazılmış olan bu ABye uyum senaryosunun gerçekçi olup olmadığını zaman gösterecek. Ancak şu an için bu senaryonun gerçekleşeceğini düşünenler çoğunlukta. Genelde hükümetin ABye uyum çabalarındaki duraklamasının geçici olduğuna ve uyum sürecinin aksamayacağına inanılıyor. Eğer bunun tersi olur ve ABye uyum senaryosunun gerçekleşmeyeceği izlenimi yaygınlaşırsa Türkiye için bambaşka senaryolar yazılabilir ve hiç de hoşumuza gitmeyecek yeni fiyatlandırmalar gündeme gelebilir. oulagay@milliyet.com.tr "Convergence play"