Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Osman ULAGAY

Ekonomide işin ciddiyeti kalmayınca çareyi kendimle bir şöyleşi yapmakta buldum ama galiba gene ciddi takılmaktan kurtulamadım.

Son günlerin hayli renkli ve "şok"lu gelişmeleri karşısında soru - cevap şeklinde bir yazı yazmak geldi içimden. İlk soruyu kendime sorarak başlıyorum:
Soru: Yıllardan beri enflasyonu, istikrarı konu alan bilmem kaç tane yazı yazdıktan sonra hala bunlarla uğraşmaktan bıkmadın mı?
Cevap: Fena halde bıktım aslında..
Soru: O halde neden hala bu konularla uğraşıyorsun?
Cevap: Çünkü Türkiye'nin ekonomi mönüsü yıllardır değişmiyor ve ben de ekonomi yazmaya devam ediyorum. Kendimi bazen hep aynı mönüyü hazırlamak zorunda olan bir aşçıya benzetiyorum ve sıkılıyorum.
Soru: O zaman sen mönüyü değiştir..
Cevap: Zaman zaman mönüye değiştirip farklı şeyler yazmaya çalışıyorum ama bir noktada yaptığım işin gereği olarak günceli izlemek ve yorumlamak durumunda olduğumu düşünüyorum ve bu nedenle Türkiye'nin, ekonominin gündemiyle ister istemez ilgilenmek zorunda kalıyorum.
Soru: İşini değiştir, başka şeyler yap o zaman.
Cevap: Her halde onu yapmam gerekecek sonunda, çünkü Türkiye bu mönüden bıkacak, enflasyon aşacak, gündem değişecek diye beklemekten helak oldum. Ama tabii burada da bir başka sorun var..

Soru: Ne gibi bir sorun?
Cevap: Ben de yıllardan beri bu işi yapmaya, hatta sık sık bu yemeği pişirmeye o kadar alıştım ki farklı bir şeyi ne kadar iyi yapabilirim bilmiyorum..
Soru: Zaten herkes kendi yaptığına, kendi konumuna alıştığı farklı davranmaya yanaşmıyor, değişime karşı tavır alıyor galiba..
Cevap: Evet, değişimi başlatmak için belki herkesin kendi yaptığını sorgulaması lazım önce.
Soru: Pekiyi sen ne yapacaksan yap da önce şuna cevap ver: Türkiye bu yemeği yemeye, yüksek enflasyonla yaşamaya daha ne kadar devam edebilir?
Cevap: Her halde birileri bunun böyle devam edemeyeceğini kafamıza vurana ya da bir kriz çıkana kadar..
Soru: Bu ne zaman olur?
Cevap: Bunun ne zaman olacağını kimse bilemez. Bildiğini iddia eden aklıevveller de yanılır. Asya'da bu yıl bu çapta bir ekonomik deprem yaşanacağını kaç kişi tahmin etmişti?
Soru: Neden böyle oluyor, hep "şok gelişmeler" yaşanıyor? Dünya mı değişti?
Cevap: Dünya büyük bir değişimden geçiyor, galiba daha önce benzeri pek yaşanmamış bir süreci yaşadığımız için geleceği kestirmekte zorlanıyoruz. Küreselleşme olgusunun boyutlarını henüz tam olarak kavrayamadığımız için Tayland gibi göreceli olarak önemsiz görünen bir ülkede çıkan bir mali krizin sonunda New York borsasını, dünya ekonomisini vuracak gelişmelere yol açmasını da kavrayamıyoruz.

Soru: Neyse biz Türkiye'ye dönelim ve bu hükümetin enflasyonla mücadelede hedeflerine varıp varamayacağını konuşalım.
Cevap: Konuşalım da hangi enflasyon hedefini konuşacağız?
Soru: En azından 1998 yılı için çoktandır telaffuz edilen % 50'lik bir hedef yok mu?
Cevap: Vardı sanki ama şimdi bir de % 15.43 çıktı.
Soru: Bu hedef nereden çıktı?
Cevap: Ekonomiden sorumlu devlet bakanı Sayın Güneş Taner'in bilgisayarından.
Soru: Peki o bilgisayara kim sokmuş bu hedefi?
Cevap: Bilmem vallahi, Güneş Bey'e sorsanız daha iyi olur her halde..
Soru: Bu hedefi IMF'nin verdiği söyleniyor?
Cevap: IMF'nin böylesine hassas bir hedef verdiğini hiç duymadım. Benim bildiğim kadarıyla IMF'nin bu yılın temmuz ayında basına yansıyan bir değerlendirmesi var; buna göre Türkiye'de enflasyonun 1998'de %24'e, 1999'da % 7'ye. 2000 yılında da % 5'e düşmesi öngörülmüş. Türkiye'ye son görüşmede önerilenin ne olduğu ise tam olarak anlaşılamadı ama buna yakın bir hedef her halde..
Soru: IMF, Türkiye'nin hazırladığı üç yıllık programı ve % 50'lik hedefi neden kabul etmiyor?
Cevap: Bence IMF bu hükümetin beş ayda söylediklerine ve yaptıklarına, daha doğrusu yapamadıklarına bakıyor ve, "bunlar üç yıllık bir programı götüremez", diye düşünüyor. Bu hükümet bugüne dek sosyal güvenlik reformunda IMF'nin kabul edebileceği adımları atsaydı, özelleştirmede vadettiği hedeflere varsaydı, 1998'in ciddi bir istikrar yılı olacağınının somut işaretlerini verseydi sanırım IMF'nin yaklaşımı da farklı olurdu.

Soru: Pekiyi biz IMF ile anlaşmayı şimdilik askıya alıp kendi programımızı uygulasak 1998'de öngördüğümüz hedeflere varamaz mıyız?
Cevap: Bir kere bizim kendi hazırladığımız üç yıllık programın hedeflerine varması için yapılması gerekenlerin birçoğu zaten IMF'nin de üzerinde durduğu şeyler. Belki sosyal güvenlik konusunda biz daha kademeli bir geçişi düşünebiliriz ama o vergide, kamu kesimi disiplininde, tarım sübvansyonlarında, kamu kesimimin yatırım politikasında hiç manevra alanı yok benim bildiğim programın. Bu program da ancak bu katılıkta ve ciddiyette uygulanırsa sonuç verir, hedeflerine yaklaşır..
Soru: Yaklaşır diyorsunuz,yani % 50'lik enflasyon hedefine varamaz mı?
Cevap: Kolay görünmüyor. Programın tutarlı uygulanacağını ve dış kaynak darboğazı yaşanmayacağı varsayımıyla yapılan model simülasyonları ancak % 70'lere varılabileceğini gösteriyor.
Soru: Dış kaynak darboğazı söz konusu olabilir mi?
Cevap: Asya'da başlayan deprem Türkiye gibi "yükselen pazarlar"("emerging markets") kategorisindeki ülkelerin borçlanma olanaklarını kısıtladı maalesef. Bu nedenle yalnızca dış borç servisimizi yapmak için ihtiyaç duyduğumuz 7 - 8 milyar doları bulmamız bile bir ölçüde güçleşti. Bu nedenle de IMF'nin onayladığı bir programla yürümenin avantajları var.

Arjantin'de enflasyonun yüzde 5000'lere vurduğu günler. Haftalığını alan doğruca pazara koşup, fiyatlar daha da yükselmeden parasını mala çevirmeye çalışıyor. Adam bir gün önceki fiyatlara göre listesini yapmış, haftalığını alır almaz markete koşuyor, fakat listesindekilerin ancak üçte ikisini alabiliyor, çünkü o sabah fiyatlar yeniden sıçramış.
Bu olayı işadamı Ali Nizamoğlu'na aktaran Arjantinli,"bunu yaşayınca oturdum ağladım ve bu rezaletten kurtulmak için her fedakarlığa razı olacağımı düşündüm", demiş ve kendisi gibi düşünenlerin sağladığı kararlı destek sayesinde Arjantin'de enflasyonun yüzde 5000'lerden yüzde 5'lere çekilebildiğini anlatmış.
Ali Nizamoğlu, "Bizi esaslı bir kriz paklar", başlıklı yazıma değinerek Arjantin'de yaşadığı bu olayı aktardı ve "haksız değilsiniz galiba", dedi.
Keşke haksız çıksam, keşke ciddi bir krize sürüklenmeden, hiperenflasyon rezaletini yaşamadan enflasyon canavarını yenebilsek. Ancak çeşitli kesimlerden çoğu kimsenin hala olayın ciddiyetini kavramadığını gördüğüm için ne yazık ki iyimser olamıyorum. Asya ülkelerine verilen ağır dersten de ders almayanlar, bizim yüzde 100'e merdiven dayamış bir enflasyonla, kayıt dışı ekonomiye güvenerek yaşayıp gidebileceğimizi düşünüyor, buna göre davranıyor. Bu yüzden de toplumun bu işi krizsiz çözemeyeceği izlenimi yaygınlaşıyor.
Bu durumda "krizin alternatifi var mı" sorusuna cevap ararken ister istemez Refah - Yol'un nasıl sona erdirildiğini, 8 yıllık eğitim kararının nasıl çıktığını düşünüyorum ve siviller adına utanç duyuyorum.


Yazara EmailO.Ulagay@milliyet.com.tr