Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Osman Ulagay


Tansu Çiller toplumun, seçkinlerin ve medyanın zaaflarından yararlanarak buralara geldi


Sınır tanımaz hırsı ve ihtirası Tansu Çiller'i gidebileceği son noktaya doğru sürüklerken Çiller'e karşı tepkiler de yoğunlaşıyor. Çiller köşeye sıkışan canlıların doğal refleksiyle ona buna saldırırken karşısındaki cephe de giderek genişliyor. Bu arada şimdi Çiller'e cephe alanlar arasında onun siyasetteki yükselişinin mimarları da bulunuyor.
Kişisel emellerini siyaset alanında gerçekleştirmeye kalkışan birinin bunu tek başına yapması tabii ki olanaksız. Bu tür serüvenlere atılan siyasi liderlerin bu serüvenlerini sürdürebilmeleri için önce partilerini, çevrelerini sonra da toplumun çeşitli kesimlerinden insanları kendi emellerine alet olacak şekilde kullanmaları gerekiyor.

İnsanların zaafları

Çiller gibi liderler ancak toplumların kandırılmaya hazır oldukları ortamlarda yükselme fırsatı bulur, toplumun çeşitli kesimlerindeki insanların zaaflarını kullanarak serüvenlerini sürdürebilirler. Çiller, yaratmayı başardığı "modern - cesur - başarılı kadın" imajıyla benim annem de dahil pek çok kadını ve "sarışın, güzel, kararlı kadın" imajıyla da pek çok erkeği etkiledi. Bir maç kazanınca kendinden geçen, başarıya susamış bir toplumda Çiller'in başarıyı vurgulayan söyleminin etkili olması da doğaldı.
Ancak Çiller'in bugünkü noktalara gelmesi için bunlar yeterli değildi. Çiller'in serüveninde belirleyici ve acıklı olan şey, bu toplumun seçkinleri sayılabilecek olan insanların; aklıyla, bilgisiyle, deneyimiyle topluma yön verme, kamuoyu oluşturma konumunda bulunan insanların Çiller'in emellerine alet olmuş olmasıydı. Çiller bu insanların zaaflarını kullanarak onları emellerine alet etmeyi becerdi ve Türkiye'nin kaderini belirleyecek konuma gelebildi.
Evet kimler rol aldı Çiller'in siyasete girişinde ve hızlı yükselişinde? Şöyle bir hatırlamaya çalışalım:

Başsorumlu Demirel

Çiller'in siyasete girişini ve yükselişini hazırlayanların başında ne yazık ki Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel alıyor. Ne pahasına olursa olsun yeniden iktidara tırmanma çabasındayken DYP'nin imajını cilalamak için Çiller'i politikaya sokan ve seçimi kazanınca derhal bakan yapan kişi Sayın Demirel. Hergün yeni örneklerini sergilediği gerçekleri saptırma ve manipüle etme huyu daha bakanlığının ilk aylarında ortaya çıkmışken Çiller'i bakanlık koltuğunda tutan kişi gene Sayın Demirel. Turgut Özal'ın ölümü üzerine DYP'nin ve Türkiye'nin geleceğini pek düşünmeden Çankaya'ya çıkarak Çiller'e DYP başkanlığı ve başbakanlık yolunu açan gene Sayın Demirel.
Tansu Çiller'in DYP içindeki başkanlık yarışında üstünlük sağlaması için en büyük çabayı gösteren kimdi? Türkiye Odalar Birliği'ni basamak yaparak siyasete sıçrayan, Çiller'i DYP'nin başına geçirip uzun süre has adamı olduktan sonra bugün Çiller'e karşı bayrak açmış görünen Yalım Erez.
Büyük çoğunluğu Çiller'in kulu kölesi haline gelmiş görünen DYP'li milletvekillerini aldatılmaya hazır kitlenin bir parçası sayabiliriz belki. Ama bunlar arasında bazıları var ki daha önce işgal etmiş oldukları mevkiler itibariyle Çiller'in karakter özelliklerini bilecek, ne olup ne olmadığını anlayacak konumdalar. Aralarında eski genelkurmay başkanları, emniyet müdürleri, valiler var. Ülkeyi çıkmazlara sürükleme pahasına Çiller'in senaryolarına alet olmak nasıl bir duygu onlar için acaba?

Hüzün veren tablo

Ya o hüzün verici Sultanahmet mitinginde Çiller'in arkasında boy gösteren figüranlara ne demeli? Bahattin Yücel'i, Sedat Aloğlu'nu, Cefi Kamhi'yi o podyumda ve o konumda görünce derin bir hüzün kapladı içimi. Neden orada bu insanlar diye düşündüm.
Bir de bugün ön planda olmadıkları için adları unutulmuş olanlar var. Çiller'in karakter özelliklerini bile bile sunduğu bakanlık koltuğuna oturanları ya da bürokraside mevki kabul edenleri de ne yazık ki unutmadım ben. Örneğin bir Emre Gönensay'ın, bir Coşkun Kırca'nın nasıl görev kabul ettiklerini hep düşünürüm.
Ya bugün Çiller'in başhedefi haline gelen ve Çiller'e en ağır hücumları yapan medyamız? Bugün Çiller'le kapışan büyük gazetelerimizden biri daha 1995 aralık seçimlerinde Çiller'in propaganda borazanı olarak görev yapmamış mıydı? Bugün Çiller'e ateş püsküren bazı yazarlarımız Çiller'e övgüler düzmemişler miydi?
Çiller bir kısım medyadan bu büyük desteği görmeseydi belki 1995 seçimleri farklı sonuç verecek, bugün bu noktalara gelinmeyecekti. Şimdi gelinen noktada Çiller'den kurtulmak belki ilk anda bir çözüm gibi görünebilir ama Çiller'i Çiller yapan koşulları ve insanları da mercek altına alıp tartışmazsak "Çiller olayı"na benzer başka olaylar yaşayabiliriz.




Refah - Yol hükümetinin yerine kurulacak olan bir hükümetin önünde büyük fırsatlar var. Bu hükümet, liderlerin kişisel hırs ve kaprislerini aşarak, dar görüşlü particiliği bir kenara bırakarak gerçekçi bir programla icraata yönelirse kısa sürede beklenmedik başarılara imza atabilir, ülkenin havasını bir anda değiştirebilir gibi geliyor bana.
Bu başarının önkoşulu kurulacak olan hükümetin ülkedeki gerilimi düşürecek bir havada kurulması. Taha Akyol'un dünkü yazısında belirttiği gibi, bu hükümetin dinci - laik kutuplaşmasını gündemden düşürecek yapıda olması çok önemli. Vurgu ekonomik konular üzerinde olursa ve cesaretli adımlar atılırsa kısa sürede olumlu sonuçlar alınabilir.
Böyle bir fırsat bulunduğunu düşündüren başlıca faktörler şunlar:
* İş aleminde ve piyasalarda Refah - Yol hükümetinin notu o kadar düştü, bu hükümetin ülkeye ve ekonomiye zarar verdiği kanısı o kadar yerleşti ki yerine gelecek her hükümet işe bir avansla başlamış olacak. Refah - Yol'a uzun süre prim vermiş olan Borsa'da bile şimdi bu havanın estiği söyleniyor.
* Politikacılardan beklentiler genelde o kadar düşmüş durumdaki atılacak her makul adım prim yapacak. İş alemi ve piyasalar ciddi ve makul icraata iyi cevap verecek, sanki bunun bekleyişi içindeler.
* Refah - Yol'un ilk dönemlerinde attığı bazı adımlar ve telaffuz ettiği bazı hedefler sayesinde piyasalarda ne kadar kolay kabul gördüğü, iç borçlanma vadelerini uzatmada ve faizleri düşürmede nasıl başarılı olduğu anımsandığında aynı fırsatın yeni hükümete tanınacağını düşünmek mümkün.
* Refah - Yol deneyimi iç borçlanmada zaman kazanmanın kendi başına yeterli olmadığını da gösterdi. Buna ek olarak yapısal reformlar devreye sokulabilirse bunun içte ve dışta olumlu yasımaları olabilir. Kurulacak hükümetin çok partili yapısı sosyal güvenlik reformu gibi konularda bir avantaj bile sayılabilir.
* Dış dünyada, uluslararası finans çevrelerinde de Refah - Yol'un ve dolayısıyla Türkiye'nin notu en düşük düzeyde, riski ise fevkalade yüksek bir noktada. Refah Partisi dışında kurulacak bir hükümet dış dünyaya inandırıcı bir programla muhatap olursa kısa sürede sonuç alabilir, dış borçlanma olanağı şu anda tamamen kısıtlanmış olan Türkiye yeni borçlanma olanaklarına kavuşabilir.
* Yeni hükümetin gerçek anlamıyla iktidar olduğu, ülkede istikrarı sağlayacağı ve makul bir programı adım adım uyguladığı görülürse bir süredir beklemede olan yabancı yatırımcılar Türkiye'ye yönelebilir.
Bunları okuyunca belki hayal gördüğümü düşüneceksiniz. Aslında politikacılara pek güvenmiyorum ve böyle bir hükümet seçeneğinin gerçekleşme olasılığının ne olduğunu da pek kestiremiyorum ama hiç olmazsa hayal kurma özgürlüğüm var.


Yazara Emailo.ulagay@milliyet.com.tr