Öncü sarsıntılar sıklaşmaya başladı Aynı şeyleri para, sermaye ve döviz piyasaları için de söylemek mümkün günümüzde. Çok sayıda oyuncunun sonucu etkileyebildiği, çok karmaşık bir nitelik kazanan bu piyasalardaki kırılganlık noktalarını ve olası depremleri kestirmek mümkün ama büyük sarsıntının anını saptamak olanaksız. Ancak bu gergin bekleyiş sürerken sergilenen davranışların yarattığı küçük sarsıntıları büyük sarsıntının habercisi olarak algılamak mümkün. Beklenen bir depremin ne zaman olacağını önceden bilmek ne yazık ki olanaksız. Hangi faylarda enerji birikimi olduğunu ve bunun hangi büyüklükte bir sarsıntıya yol açabileceğini tahmin edebiliyor deprem uzmanları ama depremin ne zaman olacağını söyleyemiyor. Giderek sıklaşan küçük sarsıntılar ise bazen yaklaşmakta olan büyük depremin habercisi olabiliyor. Bunun ilginç bir örneği dünya döviz piyasalarında yaşanıyor. Son üç yılda özellikle Avrupa Birliğinın parası olan euro karşısında değer kaybeden Amerikan dolarının yeniden büyük bir düşüş yaşayacağı yolundaki tahminler bir süreden beri yapılıyor ama olası bir dolar depreminin ne zaman ve hangi büyüklükte olacağını kestirmek kolay değil. Ancak son aylarda döviz piyasalarında küçük sarsıntılara yol açan söylentilerin sıklaştığını ve bu söylentilerin doların değerini kemirmeye devam ettiğini görüyoruz. Hemen her hafta başka bir ülkenin merkez bankasının, ABD dolarının döviz rezervlerindeki oranını düşürme niyetinde olduğu yolunda söylentiler yayılıyor ve ABDnin dev dış açığı büyürken bu söylentilerin yayılması doların değerini aşağı çekiyor ve büyük çöküşün yakınlaşmakta olduğunu düşündürebiliyor.Geçen hafta da 840 milyar dolarlık döviz rezerviyle dünya rekortmeni olan Japonyanın Başbakanı Koizumi, dolar rezervlerinin bir bölümünü başka paralara kaydırmayı düşünebileceklerini açıklayınca dolar yeni değer kayıplarına uğradı. Bu kayıpların hızlanmaması için devreye girmek zorunda kalan Japonya maliye bakanlığı yetkilileri, döviz rezervlerinin yapısını değiştirmeyi düşünmediklerini açıkladı. Önceki haftalarda da Güney Kore, Çin ve Rusya gibi ülkelerin dolar rezervlerini azaltabilecekleri yolunda söylentiler yayılmış ancak sonra yalanlanmıştı. Ancak ateş olmayan yerden duman çıkmayacağını ve son yıllarda muazzam döviz rezervleri biriktiren Asya merkez bankalarının doların rezervlerindeki oranını düşürmek için fırsat kolladığını herkes biliyor. ÖNCÜ SARSINTILAR Sorunun temelinde ABDnin dev boyutlardaki dış ticaret açığının ve ona bağlı olarak cari işlemler açığının büyümeye devam etmesi yatıyor. Cuma günü açıklanan rakamlar bu yılın ocak ayında ABDnin ithalatının 159 milyar doları aşarak yeni bir rakora eriştiğini, dış ticaret açığının da yeniden artışa geçerek 58.3 milyar doları bulduğunu ortaya koydu. Bu arada ABDnin Çinle yaptığı ticarette verdiği aylık açık da 15.3 milyar dolarlık yeni bir rekora erişti.ABDnin geçen yıl 600 milyar doların üzerine tırmanan ve bu yıl daha da büyümesi beklenen dış açığını büyük ölçüde Asya ülkelerinin merkez bankaları finanse ediyor. Bu süreçte başrolü oynayan Çin ve Japonya böylelikle kendi paralarının dolar karşısında değerlenmesini önleyerek ABDye yaptıkları ihracatı sürdürmeyi amaçlıyor. Ancak doların değer kaybının sürmesi ve hızlanması halinde, elinde büyük miktarda dolar ya da ABD Hazine kâğıdı tutan ülkelerin büyük zararlara uğramaları da kaçınılmaz görünüyor. İşte bu nedenle söz konusu ülkelerin, büyük bir dolar depremine yol açmadan dolar varlıklarının oranını düşürme çabası içinde oldukları anlaşılıyor. Bunu başarıp başaramayacakları ise kuşkulu, çünkü dolar depreminin yaklaştığı izleniminin yaygınlaşması halinde dolardan kaçışın hızlanması ve depremi tetiklemesi olası.Bu noktaya gelindiğinde ABDde ciddi bir faiz şokunun yaşanması ve ABD faizlerindeki sıçramanın, Türkiye gibi ülkelerin euro tahvillerini vurması da ürkütücü bir olasılık olarak karşımızda duruyor. AÇIK BÜYÜRKEN 2002 başından 2004 yılının son çeyreğine kadar geçen sürede ABDnin toplam cari açığı 1.3 trilyon doları aşarken dünyadaki döviz rezervleri de 1.4 trilyon dolar arttı. Bu rezerv birikiminin yaklaşık % 85ini gerçekleştiren Asya ülkelerinin ABDnin başfinansörü olduğu görülüyor. ABD Hazine kâğıtlarının büyük bölümü da Asya ülkelerinin elinde bulunuyor. ABDyi Asya finanse ediyor Avrupa Birliği (AB) Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, geçen hafta İstanbuldaki bir toplantıda Orhan Pamuktan söz ederken "Nobelist in waiting" deyimini kullandı. Yani Orhan Pamukun Nobel Edebiyat Ödülüne aday olabileceklerin listesinde yerini aldığını ifade etti. İngilterede özellikle aydın kesimde önemli ağırlığı olan The Guardian gazetesi de haftalık kitap - sanat ekinin (Guardian Review) kapağında Orhan Pamuka yer verdi. Türkiyede ise neredeyse "istenmeyen kişi" haline gelmiş durumda Orhan Pamuk. Bir yabancı dergide yer alan açıklamaları nedeniyle kitaplarını toplatıp imha etmek isteyenler ve Türkiyede yaşatılmayacağını söyleyenler de var.Orhan Pamukun, adının Nobel Ödülü için gündeme geldiği bir ortamda, bu tür kanıtlanması güç iddiaları dile getirirken daha özenli bir dil kullanması kuşkusuz daha iyi olurdu. Ancak uzun bir röportajın iki cümlesini oluşturan bu iddialar yüzünden Pamukun adeta aforoz edilmek istenmesi, aslında Türkiyedeki ortamla ilgili bir saptama yapmamıza olanak veriyor. Bu ortamın yeşerttiği ve başımıza getirdiği siyasetçilerle nereden nereye geldiğimiz meydanda. Bir edebiyatçının, hele Orhan Pamukun iyi bir siyasetçi olması herhalde çok zor ama Japon Sony şirketinin başına Gallerden çıkmış bir Amerikalının geldiği bir dünyada bizim farklı bir başbakan özlemini dile getirmemiz çok mu yersiz acaba? oulagay@milliyet.com.tr Orhan Pamuk başbakan olsaydı...
Özay Şendir
Hamaset ile siyaset arasına sıkışmak...
20 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yıllık izin hakkında her şey
20 Haziran 2025
Abbas Güçlü
İşsizlik mi iş bilmezlik mi (5)
20 Haziran 2025
Zafer Şahin
İsrail’in sessiz Kıbrıs işgali ve Ekim seçimi..
20 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Savaş ne zaman bitecek?
20 Haziran 2025